Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '07

 
Kategori
Haber
 

“Polis” ve “denge” konusu…

“Polis” ve “denge” konusu…
 

“Konuşan ‘Baba’ olunca” başlıklı yazıma gelen yorumlar üzerine, daha da konuyu açmak gereğini hissettim.

Gelen yorumların hemen hepsine yakını ve kamuoyundaki genel kanı, “Ölüm” veya “ecelle pençeleşme” olan olayda, bütün suçlamaların “Polis davranışı”nda odaklandığını görüyoruz.

Burada demek istediğimizden “Polis suçsuz” anlamı çıkmasın, varsa polisin suçu, elbette cezasını çekecektir.

Ancak, nasıl polisi “dengesiz güç kullanmak” sonucu ölüme neden olmakla suçluyorsak, suçlama sırasında da aynı şekilde “dengesizlik” sergiliyoruz. Buradaki “dengesiz” kelimesini de mecazi anlamda almayınız, terazideki dengesizlikten söz ediyorum. Yani suçlama yapılırken her iki taraf için de “dengeli suçlama” yapılmalı anlamında kullanıyorum.

Gelelim meselenin anlatmak istediğimiz tarafına…

Yolda yürürken veya arabanızla giderken veya işyerinizde çalışırken insanların başına gelen olayları bir düşünün. Bu olaylardan hemen her gün gazete sayfalarında “Haber” olarak okumuyor muyuz?

Asayişin sağlanamadığı, huzurun olmadığı bir ortamda yaşamayı ne kadar istersiniz?

Ankara'da polisin "ateş açarak" durdurduğu araçtan, azılı gaspçı çıktı.

Kocaeli'nde kimlik sorulduğunda kaçan ve "vurularak" durdurulan şüpheli, silahıyla firar eden asker çıktı.

İstanbul'da dur ihtarına uymayan ve sürücünün "vurulmasıyla" durdurulan otomobilden, Popstar Bayhan çıktı.

Malatya'da kontrol noktasında durmayan ve "ateş açılarak" öldürülen kişi, terörist çıktı; yanındaki ikinci terörist, el bombasını patlatamadan yaralı olarak yakalandı.

Yine bir arkadaşımız yorumunda “Sizi bilmem ama benim kızımın bir kez benden habersiz arabamı aldığına şahit oldum. Şimdi o bir kaza yapsaydı, beni mi suçlayacaktınız” diye soruyor. Evet, hiç kuşkunuz olmasın sizi suçlardım. Ana ve baba olarak çocuklarımızı denetim altında tutmak bizim görevimiz.

Benim de iki evladım var. Her ikisi de araba kullanır, her ikisi de 18 yaşını bitirdikleri gün ehliyete müracaat ettiler. Her ikisi de ehliyetlerini almadan ve “Ben olmadan” direksiyon başına geçmediler, geçirmedim.

Her ikisine de ehliyetlerini aldıkları gün ilk öğüdüm “Araba kullanırken nasıl davranacaklarını” anlatmak oldu. Özellikle oğluma “Alkollü olduğunda ya bir taksiye atla gel ya da haber ver ben geleyim alayım” diyerek alkol alabileceğini ama araç kullanamayacağını öğrettim. Ben de hiçbir zaman alkollü iken araç kullanmayarak örnek olmaya çalıştım. Bunlar ana baba olarak bizim sorumluluğumuzda.

Millet olarak huyumuz var. Nerede “Mağdur” ve “Ezilmiş” rolünü oynayan varsa, ondan yana çıkıyoruz.

Oysa mağdurluğu ve ezilmişliği kendinin de yaratabileceğini göz ardı ediyoruz.

Aynen bu olayda olduğu gibi… Ve sonuçta da “DENGE” bozuluyor.

Yine aynı arkadaşımız yorumunda “… sürücünün ensesi ile, aracın lastiği arasındaki açı…”dan söz ediyor.

Haklı… Ancak ben de bir soru sorsam ve “Siz hiç ateşli silah kullandınız mı” desem…

Olaylara yaklaşırken dengeli yaklaşmalı ve her iki tarafın da kusurlarını görmeliyiz.

Hem “Alkollü araç kullanmaktan ehliyeti alınmış” olacaksınız, hem o anda da alkollü olacaksınız, size “Dur” denilince durmayacaksınız, önünüze barikat kurulacak ve o “Barikatı” da vurup aşacaksınız sonra da “Polis niye vurmuş” diye soracaksınız.

Olayda hadi bir, bilemedin iki hata olsa neyse. Burada “Vurulan” kişinin hiç mi hatası yok? Yoksa bu hatalar zincirini de mi “Polis” yarattı?

O genç, ne yazık ki bu hatalar zinciri nedeniyle hayatından oldu.

Birinci suçlu: Ailesi…

İkinci suçlu: Eğitimsizlik nedeniyle toplum… Böylesi olaylarda arka çıktığı için.

Üçüncü mü? Onu da sakın “Polis” sanmayın. Polise sıra gelinceye kadar akşam olur…

29 KASIM 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..