Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

"Prinkipo"

"Prinkipo"
 

6 Mayıs Pazar, sabah erkenden düştüm yollara yaklaşık yirmi yıllık can dostlarımla. Bir gün öncesinden planlar yapmışlar, yarın sabah miskin miskin uyumak yok (hiçbir Pazar sabahı geç saatlere kadar miskin miskin uyuduğumu hatırlamam, onlar da bilirler böyle bir huyum olmadığını ama….), adaya gidiyoruz, kahvaltımızı orada yapacağız dediler. Canım kızım o gece evde olmadığından bu programdan haberdar olamadı ve bize katılamadı.

O akşam (5 Mayıs) Hıdırellez sebebiyle halacığımla birlikte dileklerimizi yazıp, çizip bahçemizdeki güllerden birinin dalına asmıştık. “Ne iyi oldu, sabah ezanıyla kalkar, gül dalından alırım kabul olmuş dua ve dileklerimin mektubunu, adaya yolculuğumuz sırasında Marmara’nın engin sularına bırakırım” diye düşündüm. Ayrıca Büyükada’yı çok severim. Her yıl en az bir defa gitmeye çalışırım. Yanımda da sevdiğim, birlikte olmaktan haz duyduğum insanlar olunca gözüme, gönlüme daha bir hoş gelir güzelim Büyükada. O gece bayram çocukları gibi heyecandan uyuyamadım desem yeridir. Sabah ezanı okunurken uyandım, gürültü yapmadan, kimseyi uyandırmamak için sessizce merdivenlerden inerken alt katımda oturan halam da açtı kapıyı, dileklerimizin kabul olduğuna yürekten inanarak, bir gözümüz kapalı, bir gözümüz açık vaziyette kıkırdayarak gül dalından mektuplarımızı alırken, bizim gibi erkenden kalkıp camdan bizim ne yaptığımızı anlamaya çalışan karşı komşumuzla göz göze geldik. Sabahın sessizliğinde komşuları uyandırmayalım korkusuyla kahkahalarımızı yutmak zorunda kalarak içeri kaçtık.

Hazırlanıp evden çıktım, buluşma noktamıza her zamanki gibi yarım saat erken gittim. Sevgili arkadaşlarım, onların iki çocuğu, kızkardeşi, eşi ve onların iki çocuğu olmak üzere kalabalık bir grup halinde saat 08:00 civarında Sarıyer Tarabya’dan Bostancı’ya hareket ettik. Yol boyunca çocukların cıvıltıları arasında sohbet ederek eğlenceli bir yolculuk yaptık. Orada arkadaşımın ablası ve oğlu da bize katıldı. Grup daha da kalabalıklaştı. O gün aynı zamanda sevgili İlay’ımızın (arkadaşımın kızı) doğumgünüydü. Bu organizasyonun ana sebebi de buydu aslında. Yolda bir pastaneye uğradık. Adaya kadar dayanamayıp birazdan midesinde “gong”lar çalmaya başlayacak olanlarımız için fırından yeni çıkmış, dumanı tüten böreklerimizi ve doğumgünü pastamızı da alıp dooğruu Bostancı iskelesine... Hava puslu ve kapalıydı ama sabahın erken saatlerinde kendini hissettirmeye başlayan beklenmedik sıcak, bizi bekleyen günün mevsim normallerinin üstünde olacağının sinyallerini veriyordu.

Vapur iskeleden ayrıldığında içimde mutluluk ve huzurla beraber sebebini bilmediğim bir de hüzün vardı. Biraz açılınca aşağı kata inip, kalabalığın arasında kendime bulabildiğim küçük bir boşluktan sabah gül dalından aldığım dilek mektubumu Marmara sularına attım. Seyrettim bir süre dertop ettiğim mektubumun sulara iyice karışmasını, martılara yem olmamasını dileyerek. Bu ritüel bittiğinde neredeyse Ada da görünmüştü.

Sabah erken bir saat olmasına rağmen Ada kalabalıktı. İnsanlar sokaklara dökülmüş, kimi tam iskelenin karşısındaki Saydam Planet Otelin altındaki Mado da, kim de çay bahçeleri ve cafelerde sabah kahveleri ve çayları eşliğinde keyifle kahvaltı yapıyorlardı. Biz de önceden rezervasyon yaptırdığımız tur yolu üzerindeki Splendid Otele doğru yol aldık. Otel görkemli yapısıyla daha vapur iskeleye yanaşmadan dikkatinizi çekiyordu. Otele ayak basar basmaz büyüleyici bir atmosfer içine alıverdi hepimizi. Onca görkem, aynı zamanda evimizin rahatlığını da hissettirdi çoluk çocuk hepimize ki, bir de baktık bizim ufaklıklardan Dalia, eve geldik diye ayakkabılarını çıkarmaya uğraşıyor J Bostancı da yediğimiz böreklerin üzerine keyifli ve bir o kadar da doyurucu olan kahvaltımızı bitirince ada turu yapalım dedik. Ancak yeterli çoğunluk sağlanamadığından bir süre ne yapacağımızı bilmez vaziyette yarım saat kadar iskele ve tur yolu üzerinde birkaç “tur” atarak enerjimizin bir kısmını tükettik.

Sonunda çocukları küçük olduğu için dünya tatlısı çiftimiz Loli ve Babek otelde pineklemeye karar verdiler. Yoğun iş temposu sebebiyle her zaman yorgun olan German da yan çizince, altı kişi bisiklet kiralayıp tam ada turu yapalım dedik. Bisikletlerimize atlayıp, pedal çevirmeye başladıktan bir süre sonra herkes direksiyonunu başka bir sokağa kırdı. Ve ben kendimi Aya Yorgi yolunda, kah bisiklet beni götürürken, kah ben bisikleti götürürken buldum. Sıcak ta iyice bastırmıştı. Yaş olmuş kırk…. Yokuşlarda zorlanmaya başladım tabi. Kendimi bir anda bir sürü şey düşünürken buldum. Yalnız, sessiz ve huzurlu bu kısa yolculuğum, bir de baktım ki kendi içime yaptığım bir yolculuğa dönüşüvermiş. Kendimi bir anda uzun zamandır çözemediğim, askıda bıraktığım bir çok konuda doğru olduklarından emin olduğum kararlar almış buldum. Adanın o kendine özgü mistik, belki de ilk defa o an hissedebildiğim enerjisi içimi huzur ve mutlulukla doldurmuştu. Dönüş yolunda bisikletimi sahile doğru sürerken yüzüme ve vücuduma vuran ılık rüzgar, ruhumu ve bedenimi sanki görünmeyen bir ışık gibi sarmış, başka bir dünyaya götürüyordu.

Otele döndüğümüzde pastamızı kesip afiyetle yedikten sonra, İstanbul’dan o saatte hala akın akın insan taşıyan motorlardan birine binip Bostancı’ya döndük. Hepimiz o dönüş psikolojisi ve artık nasılsa bitti bu güzel gün düşüncesiyle, yorgunluğumuzun yavaş yavaş farkına varıp, evimizin, ılık bir banyonun ve yatağımızın hayalini kurmaya başlamıştık. Bu güzel programı yaptığı için sevgili Dilek’e teşekkür ederek vedalaştık.

 
Toplam blog
: 21
: 1440
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

1967 doğumluyum. 24 yaşında bir kızım var. Ailem ve dostlarım, vazgeçilmezlerim, olmazsa olmazlar..