Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '11

 
Kategori
Siyaset
 

"Reddi Miras" yapamayan yeni CHP aslına dönüyor: Katranı eritsen olur mu şeker?

"Reddi Miras" yapamayan yeni CHP aslına dönüyor: Katranı eritsen olur mu şeker?
 

Kılıçdaroğlu grup toplantısında, "Getirin Ergenekon belgesini ben de imzalayıp, üye olacağım" dedi ya... 

Bakın Ahmet Altan 16. 2. 2011 tarihli yazısında neler yazmış... 

"Acaba Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'la gizli bir anlaşma mı yaptı diye düşünüyorum bazen; acaba gidip ona, "sen ne istersen yap, ne istersen söyle, hiç canını sıkma, ben sana tarihi bir zafer kazandıracağım, büyük bir oy patlaması yaşatacağım"mı dedi?" 

Altan yazısının sonunda da, Kılıçdaroğlu'nun davranışıyla ilgili iki ihtimalin olduğunu söylüyor... 

"Ya gizli bir AKP destekçisi olduğundan... 

Ya da siyasetten tümüyle ümidini kesip bütün geleceğini bir darbe hayaline bağladığından... 

...Kılıçdaroğlu'nun politikalarını açıklayabilecek üçüncü bir ihtimal var mı? 

Bence yok." 

*** 

Oysa, demokratik ve ahlaki bir yolla olmasa da, Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin Genel Başkanı seçilmesiyle beraber ne kadar da çok umutlanmıştık... 

Sağcısıyla solcusuyla, CHP'ye oy verecek olanıyla, CHP'ye asla oy vermeyecek olanıyla... 

Ne kadar da çok sevinmiştik. 

Bunu demokrasimizin gelişmesi adına yapmıştık. 

Çünkü demokrasilerde iktidar partisi kadar, belki ondan da çok, anamuhalefet partisi önemliydi. 

Anamuhalefet partisi CHP'yi de Baykal ele geçirmiş, diktatörlüğünü ilan etmişti; peş peşe seçim kaybettiği, kazanma ihtimali de hiç olmadığı halde gitmeye hiç niyeti yoktu. Ayrıca Baykal, demokrasimize pusu kuranlarla gönül birlikteliğini saklamamış hatta onların avukatlığına soyunmuştu. 

Bu haliyle Baykal, sadece CHP'nin değil, iki ileri bir geri emeklemekte olan demokrasimiz üzerine de karabasan gibi çökmüştü. 

İşte bu yüzden bütün demokrasi yandaşları Kılıçdaoğlu'nun gelişini alkışlamışlar ve demokrasimiz adına yeniden ümitlenmişlerdi. 

Aslında bu, çaresizlikten doğan zoraki bir ümitlenmeydi. Çünkü herkes çok iyi biliyordu ki; CHP'de sadece Genel Başkan'ın değişmesiyle bir şey değişmeyecekti. Bu, tarihte bir kere olmuştu; o da 70'li yıllardaki Ecevit örneğiydi. Ama; kont-gerillanın suikast girişiminden, parti içi hizip dalaşına kadar yaşanan olaylardan, CHP Genel Başkanlığını Ecevit'in burnundan getirdikleri ve onu engellemeye çalıştıkları anlaşılmaktaydı. 

Ayrıca Kılıçdaroğlu, Baykal'ın en önemli adamlarından biriydi. Aralarında bir rekabet olarak Kılıçdaroğlu iş başına gelmemişti ki! 

Sandıktan başka bir ümit kalmadığı için, şeklen de olsa, Kılıçdaroğlu'nun demokrat görüneceğini, olması gerektiği gibi sosyal demokrat söylemlerde bulunacağını ve de en önemlisi demokrasimize kumpas kurdukları iddiasıyla yargılanmakta olan kişilerden uzak duracağını sanmıştık ve beklemiştik. 

Bizimkisi ümitsiz bir aşkmış meğer! 

Kılıçdaroğlu, ara sıra Ergenekon sanığı Haberal'a göz kırpmış olsa da, bizlerin beklediği şekilde davranmış ve halkın desteğiyle iktidara geleceklerini söylemişti. Bu haliyle baktığımızda sanki CHP değişiyor gibiydi. 

Oysa iyi ve dikkatli bir analiz yapıldığında gerçeklerin çok daha farklı olduğu görülecekti... 

Birincisi; CHP'deki değişim Kılıçdaroğlu'yla birlikte başlamamıştı ki! Anayasa Mahkemesi'nin Ak Parti'yi kapatmama kararı verdiği 31 Temmuz 2008 tarihine kadar politikalarını laiklik ekseninde ve Ergenekon avukatlığında kuran Baykal, bu tarihten sonra laiklik sözcüğünü bir daha ağzına almamış ve ibreyi reel politikaya yani yolsuzluklara ve yoksulluklara çevirmişti. Zaten bu politika değişimi sonucunda Kılıçdaroğlu'nun yıldızı parlamaya başlamıştı. 

Baykal, bununla da kalmamış, parti tüzüğünü değiştirmiş ve Mayıs 2010 kurultayına giderken "değişimden" söz etmeye başlamıştı. Çünkü sandıktan başka çare kalmamıştı. Ama Baykal Genel Başkan kaldığı sürece bu değişim inandırıcı olamayacaktı. 

Özetle değişim Kılıçdaroğlu'yla birlikte değil, Baykal döneminde başlamıştı. Tabii ki bu iki yüzlü bir politikaydı. 

İkincisi; Kılıçdaroğlu, ipleri eline aldıktan, ayağını düz bastıktan sonra kendi yönetimini oluştururken, Ergenekon'un en büyük savunucularından Süheyl Batum'u getirdi; önce Genel Sekreter, sonra da Genel Başkan yardımcısı yaptı. 

Bu haliyle Kılıçdaroğlu, bir tarafına değişimin simgesi Gürsel Tekin'i oturturken, diğer tarafına da Süheyl Batum'u oturtarak birilerine selam gönderiyordu. 

İki yüzlülük de buradan belliydi zaten... 

Sandığa bu şekilde gidilecekti. Olmadı; evdeki hesap çarşıya uymadı. 163 askerin Balyoz davası kapsamında tutuklanması da o kadar önemli değildi. Ama Oda TV'ye yapılan baskın ve Soner Yalçın'la üç çalışma arkadaşının göz altına alınması bütün hesapları allak bullak etti. 

Yazımın girişinde alıntıladığım yazıda Ahmet Altan iki ihtimalden bahsediyor ve yazısının devamında da üçüncü ihtimalin aklına gelmediğini söylüyordu. 

Benim bir üçüncü ihtimalim var... 

Üçüncü ihtimal Kılıçdaroğlu'nun Hazıran sonrası kehanetinde saklı. 

Bir meçhül subayın ihbar mektubunda ve gönderdiği belgelerde CHP'nin adı geçmekteydi. Cihaner davasıyla ilgili Bir CHP milletvekilinin karıştığı çanta olayları da kayda geçmişken... 

Şimdi de Kılıçdaroğlu ile ilgili telefon kayıtlarından bahsedilmektedir... 

Kılıçdaroğlu'nun kehanetinden sonra konuyla ilgili, süreçte yazdığım 10 adet yazımdan alıntılar yaptığım "Kılıçdaroğlu'nun kehaneti soğan kokusundan mı?" başlıklı bir yazı yazdım. 

Üçüncü ihtimali hala anlamadıysanız daha açık söyleyeyim: 

Artık kendilerini savunuyorlar! 

Zaten Kılıçdaroğlu yaptığı son açıklamada konuya açıklık getirdi: 

"Kehanet değil, duyumlarım var" dedi. 

Kılıçdaroğlu'nun bu açıklaması, fırından yeni çıkmış dumanları tütmekte olan "Kılıçdaroğlu'nun kehaneti soğan kokusundan mı?" başlıklı bir önceki yazımı doğrulamaktadır. 

Anlayacağınız, Batı yakasında değişen bir şey yok; CHP aynı CHP. 

Başlıktaki ata sözüne benzer bir ata sözü de Arapların var: "Aslühü neslühü" 

Yani; aslı neyse nesli de odur. 

Bundan bizlere düşen de büyük bir hayal kırıklığı. 

Baykal'ın demokrasimiz üzerinde karabasan gibi durduğunu sananların yanıldıklarının resmidir bu... 

Gerçekte demokrasimiz üzerinde karabasan gibi duran CHP'dir. 

Kasım 2002 seçimlerinde sağ cenahta kokuşmuş partilerin tasfiye edilerek yerlerine Ak Parti'nin getirilmesi gibi, sol cenahta da CHP'nin tasfiye edilip yerine bir taban hareketiyle sıfır km bir sosyal demokrat sol parti getirilmesinden başka çare yoktur. 

CHP'nin kurucu parti olması ve belki de daha önemlisi İş Bankası hisselerine sahip olması bu değişimi zorlaştırmakta ve geciktirmektedir. 

Umarım, beklenen bu değişim 12 Hazıran seçimlerinden sonra gerçekleşir. 

Demokrasimizin, rejimimizin normalleşmesi buna bağlı... 

 

 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..