“Resmi Plakalı Hizbullahçı” haberinin karşılığı 4,5 yıl hapis

O bir muhabir.

Bir aslan parçası…

Tolga Şardan…

Milliyet gazetesinden

Hizbullah dehşetinin ortasından bildiriyor.

Araştırıyor, kamuya sunuyor.

Haberi 18 Kasım tarihli Milliyet gazetesi manşetten giriyor

“Resmi Plakalı Hizbullahçı”.

Devlete ait bir araç…

İçinde Hizbullah örgütünden “O” Hasan.

Takip ediyor.

Gidilen yer örgüt toplantısı…

Anlatıyor Şardan, öğreniyoruz.

Davut Oral’ın domuz bağı ile öldürülmesine ilişkin CD’lere ulaşıyor.

Görüntüleri Milliyet internetten kamuya aktarıyor.

Gösteriyor Şardan, görüyoruz.

Hakkında 4, 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle soruşturma başlatılıyor.

Soruşturması, “basın ve yayın yoluyla soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek” suçunu düzenleyen TCK’nın 285 / 3 maddesi uyarınca yürütülüyor.

Yargılanıyor Şardan, izliyoruz.

Tolga Şardan diyor ki haberi ben yaptım.

CD görüntülerini Milliyet’in internet servisine ben koydum.

Soruyorlar, “kimden aldın? Sana kim yardım etti?”

“Basın Kanunu uyarınca” diyor, “haber ve bilgi kaynağımı açıklayamam”.

(Basın Kanunu Madde 12. -Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dâhil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.)

Gazetecilik yapıyor Şardan, alkışlıyoruz.

İşi bir kamu görevi olan gazeteci, bir “gazeteci olarak” görevini yapmıştır.

Yapmasaydı eğer, kamu vicdanında yargılanacaktı.

Gazeteci dostlar, görevinizi yaparken hangi haberin niteliğinin gizli olduğu size anlatılıyor mu?

Yoksa haberinizi yaptıktan sonra mı gizli olduğunu öğreniyorsunuz?

Radarın arkasına gizlenen polis, aslında kazayı bekleyen polis değil mi?