“Ret” ve “boykot” kararları üzerine…

BDP destekli Hatip Dicle, 12 Haziran’da bağımsız aday olarak katıldığı seçimlere, yeterli oy alarak milletvekili seçildi. 

Ancak kendisinin KCK davasında tutuklu olması nedeniyle, vekillik mazbatası avukatı aracılığıyla alındı. 

Bu arada YSK, Dicle'nin kesinleşen "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan aldığı 1 yılı aşkın cezasının seçilmeye engel oluşturduğundan vekilliğini düşürdü. 

Devamla tahliye talebi, YSK’nın bu kararı ileri sürülerek, ilgili mahkemece reddedildi. 

Derken Diyarbakır İl Seçim Kurulu Dicle’nin mazbatasını iptal etti ve sıradaki AKP adayına yenisini düzenledi. 

Gelişmeleri izleyen BDP’li siyasiler ve seçilen diğer bağımsız adaylar, karara nasıl bir tepki koyacaklarını görüşmek üzere alelacele toplandılar. 

Bu toplantıda “bir vekil eksikle dahi parlamentoyu boykot” kararı alındı. 

Bunun yanında, ortaya çıkan yeni durum için yurt çapında YSK’nın ve mahkemenin kararlarını protesto eylemleri kararlaştırıldı. 

Aynı gün başta İstanbul olmak üzere, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin’de; daha doğrusu yurdun birçok yerinde eylemler başlatıldı. 

Gelişmeler bunlarla sınırlı kalsaydı, ne ala! Başka sıkıntılarda baş gösterdi. 

KCK’dan tutuklu ve bağısız milletvekili seçilen BDP’li diğer adayların tahliye istemlerine de ret kararı çıktı. 

Bitmedi; “Ergenekon” davasından yargılanan ve milletvekili seçilen Haberal, Balbay ve Alan’ın tahliye başvuruları da reddedildi. 

Görünen o ki; herkes için peş, peşe gelen bu şoklarını etkisinden kurtulup, rutin yaşama dönmek, sanılandan daha zor olacaktır. 

Çünkü mevcut durumda ülkenin bir bölümünde sokak eylemleri devam ediyor ve konu üzerine siyasilerin didişmeleri ise başlamış durumda. 

Anlayacağınız, olanlardan ülke rahatsız ve tedirgin! 

Ne yazık ki istenmeyen bu gelişmeler bir süre daha gündemimizin ilk sıralarını meşgul etmeyi sürdürecek. 

Dileğimiz, oluşan sorunlara katı kararlardan ziyade akıl ve evrensel hukuk normları çerçevesinden çözümlerin bulunmasıdır. 

Öbür türlü kavga, didişme ve belirsizliklerden doğacak kötü sonuçlardan, geçmişte olduğu üzere, yine hep birlikte etkileneceğiz. 

Sanırım her aklıselim, “geliyorum” diyen bu tehlikenin farkındadır!