Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '11

 
Kategori
Sağlık
 

"Sağlık Reformu" yutturmacası..

"Sağlık Reformu" yutturmacası..
 

Sağlık Bakanı istifa etmelidir..


12 Haziran seçimlerinden önce AKP’nin Sağlık Bakanlığı kanalı ile Tv’lerde yayınlattığı bir reklam vardı. 

Vatandaşın biri çıkıyor;

"İstediğim hastanede muayene oluyorum. İstediğim doktora muayene oluyorum. İstediğim eczaneden ilacımı alıyorum. Üstelik aile hekimim var. Hepside ücretsiz." diye bas bas bağırıyor, sevinç gösterileri yapıyor, hükümete teşekkür ediyordu.

Gerçektende Aile Hekimliği Kurumu oluşturuldu, insanlar bölgelerindeki Sağlık Ocaklarına gittiklerinde bilgisayara kayıtlı olduklarını gördüler, bundan sonra kendileri ile ilgilenecek  sabit ve değişmeyecek bir doktorun olduğunu gördüler. Gerçi her aile hekimine 3-4 bin hasta düşüyor, her hastaya ayrılan süre 1-1,5 dakika civarında oluyor, hastalar muayene olduklarını zannederek,  dertlerine deva olacağını umdukları reçeteleri alıp istedikleri eczaneye gidip ilaçlarını alıyorlar. Bu hizmetler için ücretsiz diye yapılan reklama rağmen eczaneye, muayene olduğu devlet hastanesine ya da özel hastaneye katlı payı olarak az sayılmayacak bir ücret ödüyorlar.

Örn. Devlet hastanesi ise muayene olduğu yer 5 lira, özel hastane ise 12 lira ücret ödüyor, ilacın % 20’sini de sayarsak hastane için ödediği para 70-80 liraya kadar çıkabiliyor, o da ucuz ve muadil ilaçlar yazılmışsa. Ayrıca Laboratuar, görüntüleme veya her hangi bir müdahale için ödeyeceği fark adı altında alınan  ücretlerle çoğu zaman altından kalkılamayacak masraflarla karşı karşıya kalıyor. Ama ne gam Aile Hekimi var, gider ona muayene olurum, ücrette ödemem düşüncesi ve özel hastanelerin cilalı yüzü insanlarımızı sağlıkta reform yutturmacasının kucağına attı. 

"Sağlıkta reformu" özel sektör kanalı ile yaygınlaştıracağını düşünen hükümet, bu yönde bir çok zorlayıcı ve yürütülmesinde bir çok sorunlar ve aldatmacalar olan bir sistemi devreye sokmak istemektedir.

Görünüşe göre amaç: Bakanlığa, Üniversitelere, askeriye ve SSK’ya bağlı hastaneleri  özelleştirmek ve Sağlık Bakanlığının bu yapıda koordinatör, denetleyici bir rolde olmasını sağlamaktır.

Bakın sadece İstanbul’da asker, üniversite ve Sağlık Bakanlığına bağlı hastane sayısı 60’a yakın olduğu halde özel hastane sayısı 100’e yakındır. Bu oranları tüm Türkiye’ye yaygınlaştırabilirsiniz.  Bu özel hastanelerinde nasıl tekelleştiği, kimlerin olduğu hangi yandaş ve çok yukardakilerin bile ortak olduğu ayrı konu, söz konusu sağlık olunca insanlarımız bu tür ayrıntılarla pek ilgilenmiyor haklı olarak.

Sağlık alanında yapılan “çok olumlu icraatlardan” ve “çağ atlamaktan” bahsediliyor sık sık.  Nedeni; Adam gidiyor bir Özel sağlık kurumuna, hastane pırıl pırıl ilgi üst seviyede, onore olduğunu sanıyor, gururlanıyor içinden helal olsun diye geçiriyor ve soruyor, KBB doktorunuz varmı?. Var tabi cevabını alıyor. ( Hiç bir zaman hiç bir doktor için yok denilmez bu özellerde, varsa da yoksa da var.) Halbuki kulağını gösterdiği doktor KBB’ci değil, mesleğinin ilk aşamasında olan (yaşı geçkinde olsa) pratisyen hekimdir.

Bir başka vatandaş bel ağrıları için gidiyor bir özel sağlık kuruluşuna, kendisine hemen gereksede gerekmesede, varsa Fizikçi yoksa pratisyen tarafından Fizik tedavi öneriliyor ve her seans başı en az 50 liranın devletten alındığı Fizik Tedavi Proğramı yazılıyor. Fizik Tedaviyi Fizyoterapistin doktor gözetiminde yapması gerekir, o öyle sanıyor, ama kendisine Fizyoterapist diye yutturulan, asgari ücretle çalışan hizmetlidir.  Ayrıca hastaların ödeyecekleri katkı payları ve devleti daha çok tırtıklama ihtirası ile ilgili ilgisiz bir sürü tetkikin yazılması ve o kuruluş veya anlaşmalı bir başka kuruluşta yaptırılması da cabası.

Bakanlık bilmiyormu bu tür sahtekarlıkları?. Bal gibi biliyor ve insanları uyandırmadan bu işi nasıl düzeltebilirim telaşı ile battıkça batıyor.  

Çünkü “Sağlıkta Reform” diye çıkılan yolun, aslında yandaş Hastane Tekelleri kurmak olduğu düşüncesinden dolayı oluşan sakatlığı düzeltemiyor. Her hangi bir  Sağlık Müdürlüğü’ndeki  denetmenlerin denetleyip bu tür sahtekarlıkları görerek kapattığı bir çok özel sağlık kuruluşu, yukarının baskısı ile tekrar açılıyor ve faaliyetine devam ediyor. Bunun örnekleri basında çok sık görülmüştür. Şahsen ben, Ankara’da bu tür açma-kapamalara çok şahit oldum.

Gelelim “çok başarılı” Sağlık Bakanımızın  icraatlarına;

2009 yılında ülkemizde bir Domuz Gribi furyası vardı hatırlarsınız, dünyada elde kalmış ne kadar domuz gribi aşısı varsa ülkemize getirdiler. Yan ürünlerini ve bu gribe karşı mücadele eden sağlıkçıların kullanması gereken ilaçlarıda sayarsak milyarlarca lira ne olduğu, hangi komisyonların döndüğü belli olmayan yurt dışı kuruluşlara aktarıldı. Mesela Domuz Gribi ile mücadelede çok önemli diye ithal edilen ve eczaneler ile Sağlık Bakanlığı depolarını dolduran Tamiflu 75 mg. tb. isimli ilaç çok kısa sürelerde miadı dolduğu için eczanelerden toplatıldı, ama Sağlık Bakanlığı tarafından halka sunumuna devam edildi. Bu yüzden Roche firmasına davalar açıldı, zararın milyarlarca lira olduğunu, halkın sağlığı ile oynandığını  basın  günlerce dile getirdi. Ne oldu?.O davanın nasıl sonuçlandığını bilen varmı?.Özel hastanelerin “temizliğini ve yüksek ilgisini” görüp memnun olan vatandaş bu durumu sorguladımı ?. Yine Domuz Gribi ile mücadele amaçlı ithal edilen  milyarlarca liralık, dezenfektan, eldiven, enjektör ve bunların ellerinde kalmasından dolayı batma noktasına gelen onlarca medikal firma şimdi hesap sorabiliyormu bakanlığa ?.

Sağlık alanında yaşadığımız keşmekeşe örnek olabilecek bu çok vurucu örnekleri gördükten sonra Hastaneler ve Aile Hekimliği konularına tekrar dönersek: Sağlık Bakanlığının bu alanda yaptığı “reformların” iki nedeni var gibi pompalanıyor. Birincisi finansman, ikincisi nitelikli Sağlık personelinin “yetersizliği.”  Tabi ki bu Sağlık Personelinin içinde özellikle dalında uzman olan Üniversite ve devlet hastaneleri doktorları da var.

Finansman ihtiyacını, vatandaşın anlaşılmaz aymazlığınıda kullanarak, özel ve devlet hastanelerindeki fark adı altında aldıkları paralarla karşılamaya çalışıyorlar. Yetmemiş olacak ki Hükümet’ten sağlık harcamalarına yeni fren geliyor. Muayene ve reçete sayılarındaki hızlı artış, hükümeti harekete geçiriyor. Aile hekiminin yazdığı her bir reçeteden 3 lira katılım payı alınacak. Devlet ve üniversite hastanelerinde muayene olma ücreti de 5 liradan 6 liraya çıkacak. Özel hastaneye gidenler içinse katılım payı 12 liradan 14 liraya yükselecek.

Vatandaşın A özel hastanesinde dahiliye bölümüne muayene olup; ardından B özel hastanesinde aynı bölümde yeniden muayene olması durumunda  muayene katılım payı 14 liradan 24 liraya çıkacak.

Vatandaşın aile hekimine gidişinin artmasıyla birlikte, bu hekimler tarafından yazılan reçete sayılarında da büyük artış gözleniyor. Yılın ilk 6 ayında reçete sayılarında yüzde 20 oranında artış oldu. Yılda ortalama 350 milyon reçete yazılırken; aile hekimlerinin yazdığı reçete sayısı yılın 5 ayında 60 milyon oldu.3 lira 5 lira deyipte geçmeyin sadece Aile hekimlerinin yazacağı reçetelerden alacakları paranın toplamı yılda 1 milyar 50 milyon lira. Kimden çıkacak bu para ?. Halkın cebinden. Nerde kaldı reklamdaki “hemde ücretsiz” aldatmacası ?.

Sağlık Bakanımız Recep Beyin ikinci ve halkın gözünün içine baka baka yaptığı bir diğer aldatmaca: Tam Gün Yasası olarak bilinen ve hasta, doktor ilişkilerini tam bir kaos’a sürükleyen yeni düzenleme. Bu konuda bizim yapacağımız değerlendirmelerin yetersiz kalabileceğini düşünerek işin gerçek yüzünün anlatılmasını konunun uzmanlarına bırakıyorum.

Tam Gün Yasasını eleştiren şikayetlerin genel koordinatörü Dr. Ömer Deveci:

“Sağlık Bakanlığı Hekimleri Hastane İle Muayenehane Arasında Seçim Yapmaya Zorlayınca Kamuda Çalışan Hekimler Birer Birer İstifa Etmeye Başladı. Yeni Düzenleme Özelin Lehine Oldu”

“Kamuda çalışan doktor muayenehane açamayacak ve özelde çalışamayacak.Üniversite hastanesindeki doktorlar mesai saatinden sonra muayenehanede çalışmakta ısrar ederse, üniversitede sadece eğitim ve araştırma yapabilecek (Akademik çalışma). Doktorlar hasta bakamayacak, çünkü bakmaları yasak. Baktıkları hasta ya da girdikleri ameliyatlar için döner sermayeden pay ya da ek gelir alamayacaklar.”

“Usta çırak ilişkisi ile yürütülen tıp eğitimi yeni düzenleme ile sekteye uğrayacak”  “Birçok hekim Tam Gün Yasası’nı destekliyordu fakat sonucunun anormal düzenleme ile bu noktaya geleceğini kestiremediler. Kendilerini olumsuz etkileyebileceğini düşünmediler. Üniversite hocaları artık üniversitede ameliyat yapmayı öğretemeyecek çünkü muayenehaneleri var. Geçen hafta itibariyle İstanbul Üniversitesi’nde yüzde 7, küçük üniversitelerde ise yüzde 20 oranında hekim azaldı. Hekimler önceden yasaya uygun muayenehane açabiliyorlardı.  Yeni düzenleme ile bu engellenince ayrılıklar yaşandı. Böylece hekimler devletten ayrılınca üniversite eğitimi sekteye uğradı. Hocalar üniversitede kalıp tıp eğitimine hizmet versin denildi ama tam tersi oldu.”

““Özel hastanelere giden hekimler mesleklerini ve tıp bilgilerini asistanlara öğretemeyerek sadece kendileri kullanacak. Haftada üç gün muayenehanede iki gün kamuda hizmet veren dünya çapındaki hekimler o iki günde halka ücretsiz hizmet veriyordu yeni düzenleme ile istifa ettiler. Böylece iyi hekimlerden kaliteli hizmet alan vatandaşların hakları ellerinden alındı. Çok önemli tıbbi cihazları kullanan hekimler istifa etti cihazların üstü örtüldü. Örneğin, Atatürk Eğitim ve Araştırma ve Hastanesi’nde çalışan dünyaca ünlü ürolog, robotik cihazı kullanıyordu. Yeni düzenleme sonrası istifa etti. Büyük paralar ile alınan cihazı kullanabilecek başka hekim olmayınca cihaz hastalara hizmet veremedi.  Önceliklerimizi belirlemeliyiz çünkü Türkiye en iyi hekimlerini kaybetmeye başladı. Üniversitelerden daha fazla hekimin istifa etmesini bekliyoruz. Özel hastanelere giden hekimleri kaybettik. Çünkü hastaneler ile sözleşmeler yapıldı. Yeni gelen hekimlerin ayrılmasını önlemek için kısa zamanda yeni düzenlemeler yapılmalı. Çünkü  giderek tıp eğitimi de sekteye uğradı. Çıkarılan sonuç; beklentinin aksine bir sonuç gerçekleşti ve Tam Gün Yasa’sı tosladı. “

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Mehmet Bilgin Saydam;

“İstanbul Tıp Fakültesi’nde görev yapan toplam 485 öğretim üyesinden yaklaşık 125 tanesi istifa etti, 165’i mesleğini akademik olarak sürdürmeyi tercih etti. Cerrahi branşlarda yarıdan fazla, dahili branşlarda da 3’te 1 oranında öğretim üyesi artık yalnızca akademik hizmet veriyor. Bu durum en fazla ameliyat bekleyen hastaya yansıdı. Ameliyat sayısı düştü. Sistem kilitlendi”

Evet uzmanlarından dinledik.

Birde Performans sistemi diye bir şey icat ettiler. Kendi ifadelerine göre doktor ne kadar çok hasta muayene ederse o kadar çok para alacak. Yani maaş+prim. Bunların hesabına göre doktorlar maaş ve döner sermaye ödemelerine ek olarak muayene ettikleri hasta sayısı ile orantılı ek bir ücret daha alacaklar. Onun içinde muayene hane açmalarına ve istifa etmelerine gerek yok. Kulağa hoş geliyor değil mi?. Fakat burda çok ince ve kurnazlık kokan bir aldatmaca var. Tüm bu hak edişleri (maaş+döner sermaye+performans) % 100 sayarsak performans yani prim % 20 diğerlerininde yani gerçek ücretlerininde % 80 olması gerekir. Böyle olmasa bunların yaptığı gibi tersi olsa bile bir doktor daha fazla para kazanmak için bir hastaya ayıracağı zamanı çok kısa sürelere indirecektir ki bu hastanın gerçek, tam teşhisin konulduğu muayene hakkının ihlali anlamına gelir ve eminim Hipokratın kemikleri sızlar.

Sağlık Bakanı geçenlerde bu gerçeği kabul eder şekilde “Gerekirse dışardan ithal doktor getirebiliriz” , hatta “Hastalarımızı uçak ambulanslarla yurt dışına tedaviye gönderebiliriz” demişti. Dışardan doktor getirmek AB ülkelerinde bile tutmamış, Polonya İngiltere’den ithal doktor getirmiş ve pişman olarak kısa yoldan dönmüş, bunlar getirse getirse sömürge ülkelerden diplomalarının denkliği şüpheli, ucuz işçi doktorları getirebilirler, o da dil sorunu yüzünden tutmaz. Ayrıca bir doktor tedaviye aldığı bir hasta ile sonuna kadar ilgilenmelidir ilkesine de ters düşer bu tür bir uygulama. Yani blöftür, yeni bir yutturmacadır. Yurt dışına uçak ambulansla hasta götürebilirlermi ?. Götürebilirler ama seni beni değil tabiki, en son Cleavland’a Kemal Unakıtan’ı göndermişlerdi. O da mevla Cleavland’ı gösterdiği için.

Hiç mi olumlu icraatları yok bu Sağlık Bakanlığı'nın?.. Var tabi.  Bol bol Ambulans aldılar, doktoru olmayan hastanelere hasta taşımak için. O kadarda olacak tabi. Kaz gelecek yerden Tavuk esirgenmez.

Hükümet gerçeği görüp, bir an önce hiç olmazsa sağlıkta özelleştirmeden ve yandaş özel hastanecileri zengin etme hülyalarından vazgeçmelidir.

Umarım bu gün Ankara’daki KESK, TMMOB, DİSK ve TTB’nin katılımıyla yapılan eylemden ders alırlar..  

Saygılar..

08.10.2011

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..