Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '07

 
Kategori
Sinema
 

"Şanslı Slevin" suç dünyasında...

"Şanslı Slevin" suç dünyasında...
 

Şans nedir?

Doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle olmak mı?

Peki bugün şans olarak gördüğümüz şey ya en büyük şanssızlığınıza dönerse?

Şans bir barbut oyunudur ve hangi rakam gelirse gelsin, ortada bir kumar vardır. Ve zarın görünen yüzünün tam altında başka bir numara yatmaktadır.

Suç dünyasında hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir. Özellikle de Slevin’ın bulaşmış olduğu suç dünyasında. Sevgilisi tarafından aldatılan, evinden atılan, üstüne üstlük bir yankesiciye kimliğini kaptıran Slevin (Josh Harnett), Los Angeles’ın bunalımlarından bir süre de olsa uzak durabilmek için New Yorklu arkadaşı Nick Fisher’dan dairesinin anahtarını ödünç alır.

Ancak tüm şanssızlıklar Nick’in yan komşusu olan, evine gelen güzel kadın (Lucy Liu) ile birlikte sona ermiş gibidir. Derken bu şansızlıkların daha yeni başladığını görürüz. Kötü talih peşini bırakmamış, işler daha sarpa sarmıştır.

“Haham” (Ben Kingsley) ve Patron (Morgan Freeman) New York’un yeraltı suç dünyasının iki saygın ve korku uyandıran mafya babasıdır. Bir zamanlar ortak olan iki adam şimdi birbirlerinin en büyük düşmanıdırlar. Bu iki “baba” aynı caddede yer alan binaların son katında yürütmektedirler. Onca güçlerine rağmen birbirlerinden korkmakta, birbirlerine bir şey yapacakları paranoyasıyla yaşamakta ve gizli mabetlerinden çıkamamaktadırlar.

İkili arasındaki gerili fitil, Patron’un oğlunun öldürülmesiyle alev alır. Patron, oğlunun ölümünün intikamını almak için, Haham’ın oğlunu öldürmeyi planlamaktadır. Ama bunun bir infaz olduğu anlaşılırsa, büyük bir savaşın başlayacağını ve polislerin olaya karışacağını düşünen Patron, bu sorunu çözmek için ünlü kiralık katil Goodcat’i (Bruce Willis) tutar.

Goodkat’in planı bulur: Patron’a yüklü miktarda borcu olan bir kumarbaz bul ve onu borcuna karşılık Haham’ın oğlunu öldürmeye mecbur bırak. Hedefleri kim midir? Tabii ki Nick Fisher.

Bu arada, Nick Fisher’ın dairesinde, Slevin, bir fincan şeker istemek için kapısını çalan güzel ve hayat dolu komşusu Lindsey’yle tanışmış ve flört etmeye başlamıştır bile... Kapıyı bir sonra çalan kişi ise Patron’un Nick Fisher’ı almaya gelen fedaileridir. Tüm itirazlarına rağmen, Slevin’in aradıkları kişi olmadığına bir türlü inanmazlar ve onu Patron’un malikanesine götürürler. Patron Slevin’ın ağzına lafı tıkar, onun kim olduğunu açıklamasına bile izin vermeden, istediğini net bir şekilde ortaya koyar: Ya ölecek ya da Haham’ın oğlunu öldürecek, böylece borcu kalmayacaktır.

Slevin eve döner dönmez bu sefer de Haham’ın adamlarınca kaçırılır, çünkü onlar da kendisini Nick Fisher sanmışlardır. Nick’in bir aracıyla para aldığı Haham’a da oldukça yüklü miktarda borcu vardır. İki mafya babasına yaptığı gezilerin ardından, Slevin, aralarında Brikowski’nin (Stanley Tucci) de bulunduğu en iyi New York dedektifleri tarafından yakın takibe alınır.

Slevin ve bir aşk yaşamaya başladığı Lindsey, kendilerini saran çemberin daraldığını hissedebilmektedirler. Genç adamın bu yanlış kimlik kıskacından kurtulmak için bir şey yapması gerekmektedir; ancak o fazlasıyla sakindir ve Haham’ın oğlunu öldürmeyi kabul etmiştir.

Peki bundan sonrası ne olacaktır?

Şanslı Slevin ("Lucky Number Slevin"), bir karışıklık sonucu, kendisini New York'un en büyük çetelerinden birinin patronunca organize edilen bir cinayetin ortasında bulan bir adamın hikâyesi gibi duruyor başta…

Ancak sona yaklaştıkça filmin başında gösterilen aile katliamının ve garda Goodcat’in öldürdüğü adamın öyküsü birleşiyor. Ve ortaya biraz Ucuz Roman, biraz Kapışma, biraz da Olağan Şüpheliler’in kokteyli bir film çıkıyor.

Yönetmen Paul McGuigan, bir başka yönetmen Guy Ritchie ( Snatch-Kapışma) ve Tarantino (Pulp Fiction-Ucuz Roman) tarzları arasında, birkaç ufak senaryo boşluğuna rağmen (Slevin’ı daha doğrusu Nick’i kimsenin tanımaması) gibi şaşırtıcılığa oynayan bir senaryoyla yola çıkmış. Eğer bu film on beş yıl kadar önce, Tarntino ve Guyr Ritchie’nin filmlerinden önce yapılsaydı, epey ses getireceği açıktı. Ancak bu haliyle başarılı bir kopya- birleştirme gibi duruyor bir bakıma…

Süprizleri ve anlatımıyla doyurucu, ancak kalıcılık açısından bir parça popkültürün hızlı yiyeceklerine (fast food) benzeyen bir filme imza atmış. Hitchcock’un bir çok filmde uyguladığı “yanlış yerde yanlış zamandaki mağdur” ile Big Bukowski filminde olduğu gibi “Bir başkasıyla karıştırılan mağdur”u karıştırarak, bir de “ünlü tetikçi” karakteri yaratarak (Mr. Goodcat) olayları komik diyaloglarla beslemiş.

Sonuçta ortaya kurgusu ve takip ettiren senaryosuyla komedi motifleriyle süslenen aksiyon bu film çıkmış. Şaşırtmaya yönelik, gülmeyi de seven aksiyon severler, filmi izlerken şans üstüne düşünme şansına da kavuşacaklar.

Ve böylece filmin başında ayrı ayrı duran olayların ikinci yarıda bütünleşmesi gibi, şansın da gerçekten şans mı yoksa şanssızlık mı olduğunu soracaklar.

Bazen başınıza gelen iyi bir olay, kötü bir şanssızlığın adım sesleri olabilir.

Bazense başınıza gelen en güzel şey, bir şansızlıktır...

Barbutun ise kaç geleceğini yalnız Tanrı ve hilebazlar bilebilir!

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..