Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

"Sardunya ve Demir"

"Sardunya ve Demir"
 

İki gündür yataktan çıkamıyorum özellikle önceki gün sürekli baş ağrısı, grip benzeri haller, sürekli uyudum. Geçen bayramda benzer bişey olmuştu sanki.

Bayramın ikinci günü; okumam gereken çok sayıda açık kitap dergi peşimdeyken, Barış'ın filmlerini seyrediyorum, Atilla, Elektra, X-men vb.

Bir ara telefon çalıyor, ekrandaki ismi görür görmez yerimden zıplıyorum. Salonda volta atarak onu dinliyorum, sevinçle yanıt veriyorum, neden hasta olduğunu haber vermedin diyor, bu bayramda kurtarmışsın "kurban" sesin geliyor diyor, gülen ses, evet sesi hep gülüyor, bütün harfleri gülerek dans ediyor yani bana böyle geliyor, kelimeleri hep gülümsüyor, ben, bişeyler geveliyorum sonra konuşma bitiyor. Yerimde duramıyorum, bu halimle her yere gidebilirim, bir sevinç, sürekli gülümseme voltaya devam; öbür kıtaya nasıl haber verebilirdim, nasıl arayabilirdim, bir an bile aklımdan geçmedi.

"Dur şimdi, sakın bir şey isteme, onu görmek istediğini yazma, boş vaktini isteme, yetersiz bilinen cümleler kurma; işte şarabi eşkıya zamanın geri döndü, gel dese gidersin; sadece bir an için; bir bardak karanfilli çay için."

Duramadım, yine de bir mesaj attım:
-:)) birden iyileştim… ne desem yetmez; sağol..

Bir süre daha düşünüyorum, gülüyorum, yine filmlere dönüyorum. Biliyorum; dostluk kıymetli ve az oluşan, bilmiyorum tutkuyu arzuyu neden uzak tutuyorum. Bildiğimi sanıyorum, onda çocukluk sesinden yansıyan gülümseme de.

Bazen insan kendini farkında olmadan yeni yaralardan sakınırken bulur; oysa yaralamak için ve yaralanmak için bir sebep yok, sadece öğrenmek ustalaşmak gerek, diye düşünsem de her insan yeni bir evren ve her birimiz her an değişiyoruz ve yaşadıklarımızdan yaşananlardan etkileniyoruz, bu süreç sürekli öğrenmeye ilişkin. Ancak her şeye baskın gelen, her şeyden öncelikli, bir sevinç halinin hızla hakimiyetine girdiğimizi mutlulukla fark ettiğimizde hayatımızı, yeniden temize çekiyoruz.

Aşkı kendimiz yaratır, kendimiz yaşatırız ya da susuz bırakır öldürürüz. Bu yolda mutlaka yaralanır, yaralarız, öğreniriz, büyürüz, acı çeker, acı veririz; mutluluk alır, mutluluk veririz; benzeri yaşanmışlıklar her birimizi farklı düzeylerde hassaslaştırır.

Bu süreçte kendi yarasını kendi dağlayabilenler, kendi ayakları üzerinde durma ustalığını kazanabilir. Bu öncelikle yeniden yaralanmaktan değil, sevdiğimizde yara açmaktan korkmayı öğretir.

Ancak bazen belki de farkında olmadan bile olsa kaçmayı tercih ederiz, kaçtığımız şeyler üzerimize gelir engel olamayız; olmak istemeyiz, tutkuyla akıp gittiğimiz zamanları özleriz. Özellikle ağır yaralar aldıysak, yeniden yenilmek istemeyiz, yaralamak hiç istemeyiz; ümit ederiz, ama yine kaçmaya çalışır mıyız?

Reçetemiz hazırdır; "istediğinde istediği kadar yanında ol; bir şey isteme…" Mümkün mü? Ya iki tarafında reçetesi aynı ise…
İstediğin an, istediği an, yanında olabilmek, tabi ki bu hayatta yeterince hareket alanına sahipsen mümkün; çoğunluk bu zamana sahip değil; dünya şimdilik hayat için değil, harcamak için dönüyor.


Sayfa 684- Kül (İlhan Berk Toplu Şiirler YKY)

SARDUNYA VE DEMİR
1
"Duyuyor musun?" diyor sardunya
"Duyuyor musun?" diyor demire.
"Yürüyen suyu,
Büyüyen suyu."

"Duyuyorum, " diyor demir.
"Acılar büyüttü beni"

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..