Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '08

 
Kategori
Sivil Toplum
 

"Satyagraha" Gandhi’nin Ruhu

"Satyagraha"  Gandhi’nin Ruhu
 

Gandhi’nin mücadelesi bir Hindistan şirketinin çalışanı olarak 1893’te gittiği Güney Afrika Natal’da başlamıştır. Bu ülkede defalarca ırk ayrımcılığı ile yüzyüze gelmiştir.

Güney Afrika hükümetinin Hint kökenlilerin özel bir kimlik taşımasını öngören kararnameyi kabul etmesi üzerine 11 Ağustos’ta 1906 Johannesburg’da düzenlenen bir protesto gösterisinde; “gerçeğe kendini adama” “Satyagraha” ilkesine yönlendirme yaparak şiddet karşıtı direnişe çağırmıştır.

“Satyagraha” ilkesine göre “Cesurca çekilen gerçek acılar, bir taşın kalbini bile yumuşatabilir.”

“Satyagraha” nın yol haritası şöyledir: Önce bir haksızlık tespit ediliyor ve onun yasakladığı şey bulunuyordu. Sonra bir grup bu yasağı deliyor ve tutuklanıyordu. Tutuklamalardan sonra Gandhi kitleleri eyleme çağırıyor, çağrıya uyan kitleler yasayı çiğniyor ve tutuklanarak hapse atılıyorlardı. Hapiste de boş durmuyorlar ve açlık grevi yaparak seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Bir süre sonra tutuklu sayısının artması yüzünden hapishaneleri kontrol etmekte zorlanan hükümete yasayı kaldırma çağrısında bulunuluyordu. Hükümet durumun sürdürülemez hale geldiğini görüyor ve yasayı kaldırıyordu. Henüz yeterince olgunlaşmamış da olsa, Satyagraha yöntemi işe yaradı ve 1915’te Güney Afrika Hükümeti, Britanya ve Hindistan’ın da baskısıyla, Gandhi ile uzlaşma için masaya oturmak zorunda kaldı.

Ganhdi ülkesine döndükten sonra 1918 yılında Bihar Eyaleti’nde aynı yöntemleri izleyerek on binlerce fakir çiftçi, köylü ve serfi örgütleyerek “sivil direniş”in içine soktu. İngilizler kendisini tutukladı ancak yüz binlerce kişi bu saldırıyı protesto ederek cezaevini sarınca serbest bırakılan Gandhi’ye “Bapu” (Baba) ve “Mahatma” (Yüce Ruhlu) diye seslenilmeye başlanması bundan sonra oldu.

Gandhi, Hint Ulusal Kongresi’nde, 7 Ağustos 1942’de, İkinci Dünya Savaşı’nın en sıcak günlerinde yaptığı konuşmada, şiddet karşıtı direniş felsefesini şöyle dile getirdi:

“Özgürlüğümüz, gökten düşmeyecek, onu savaşarak alacağız. Yeterli fedakârlığı gösterdiğimizde ve cesaretimizi ispatladığımızda İngilizlerin bize özgürlüğümüzü vermek zorunda kalacaklarını gayet iyi biliyorum.

İngilizlere yönelik nefreti kalbimizden söküp atmalıyız. En azından benim kalbimde böyle bir nefret yok. Aslına bakılırsa, İngilizlerin, her zamankinden daha çok dostuyum. Bunun sebebi, şu an büyük bir stres içinde olmaları.

Dostluğum, yaptığı hatalardan dolayı onları uyarmamı gerektiriyor. Ben onların kendilerini içinde buldukları durumda olmadığım için, onlara hatalarını gösterebilecek durumdayım.

Bir uçurumun eşiğinde ve içine düşmek üzere olduklarını biliyorum. Bundan dolayı, ellerimi kesmek bile isteseler, dostluğum, onları uçurumdan çekip çıkarmamı gerektiriyor. Birçokları gülse de, bu benim yaklaşımım ve bunun doğru olduğunu söylüyorum.

Onlara karşı en büyük saldırıya hazırlandığım anda bile, kalbimde İngilizlere karşı nefret olamaz. ‘Mademki zor durumdalar, o halde bir darbe de ben vurayım’ düşüncesi asla aklıma gelmez. Hiçbir zaman gelmedi de. Tabii ki öfke anında sizi provoke eden şeyler olabilir. Her şeye rağmen şiddete meyletmemelisiniz. Böyle bir şey, şiddetsizlik politikasına sadece utanç ekler. Böyle bir şey olursa bilin ki, nerede olursam olayım beni canlı bulamayacaksınız. Kanları yüzünüzde olacak.

Eğer bunu anlamıyorsanız, bu kararımı şimdiden reddetmeniz daha iyi olacaktır. Sizi anlamakta zorlandığınız şeylerden dolayı nasıl suçlayabilirim ki?

Gerçek özgürlük istiyorsanız, bir araya gelmek zorundasınız. Bu türden bir araya geliş, şu ana kadar yeltenilmeyen ve şahit olunmayan türden gerçek bir demokrasi meydana çıkartacaktır.

…Benim demokrasi anlayışıma göre, herkes kendi kendisinin efendisidir.

…Önünüzdeki çözüm size şunu söylüyor: ‘Su kuyusundaki kurbağalar olarak kalmak istemiyoruz. Dünya federasyonunu hedefliyoruz. Bu da sadece şiddetsizlik politikası ile gerçekleşebilir. Silahsızlanma da, sadece eşi benzeri olmayan şiddetsizlik politikasını benimserseniz gerçekleşebilir.’

…Eğer bu bakışımı paylaşmazsanız üzülmeyeceğim. Aksine beni şu an üzerime yükleyeceğiniz sorumluluktan kurtaracağınız için sevinçle dans edebilirim de.

Şiddetsizliği politik bir araç olarak benimsemenizi istiyorum. Bu benim açımdan bir inanç meselesi, ama siz söz konusu olduğunuzda, bunu bir politika olarak kabul etmenizi istiyorum. Disiplinli askerler olarak bunu özümsemenizi ve mücadeleye katıldığınızda da uygulamanızı istiyorum. Herkes bana 1920’deki adamla aynı kişi olup olmadığımı soruyor. Tek fark, şimdi, bazı konularda, o dönemden daha güçlü olmam.
7 Ağustos 1942”

Bu ruhun ilk örneğini ülkemiz de uzun günde gördüm ben hissettim. Tüm farklılıklarıyla bir araya gelmiş insanlar şiddet karşıtı, şiddet içermeyen direniş disiplinlerini gösterdiler. Bu yeni bir duruş; kaybedilmemesi gereken, geliştirilmesi gereken, sahip çıkılması gereken bir duruş.

“Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlaktan yoksun iş dünyası; insan sevgisini arka plana itmiş bilim; özveriden yoksun din anlayışı.”

” Savaş bilimi bir kişiyi basitçe saf diktatörlüğe götürür, şiddet karşıtlığının bilimi ise yalnızca saf demokrasiye ulaştırır… Sevgiden kaynaklana güç, cezalandırılma korkusundan kaynaklanandan binlerce kat daha etkili ve kalıcıdır.” Gandhi.

Kaynak:
http://www.izmirizmir.net/modules.php?name=News&file=article&sid=323 Ayşe Hür

www.gencsiviller.net Enver Gülşen

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..