Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '07

 
Kategori
Felsefe
 

"Seni seviyorum" "Ne demeliyim?"

"Seni seviyorum" "Ne demeliyim?"
 

Ali: Seni seviyorum
Ayşe: Ben de seni seviyorum.
Sonuç: Ali, Ayşe'yi seviyor.

Hatırlıyor musunuz, kendi kendinize "onu seviyorum" dediğinizde hissettiğiniz duygu neydi? Zihninizde canlanan bir bir anının ardından mı söylediniz yoksa onu hatırlatacak bir eşyaya dokunduğunuzda, onunla gezdiğiniz bir yere geldiğinizde mi? Ve "o da beni seviyor" diye mırıldandığınızda birlikte yaşadığınız hangi anıya atıfta bulunuyordunuz acaba?

Açıp baktığınızda sözlüğü, karşılığını bulamazsınız, ve gerçekte bu eylemin hayatta da karşılığı yoktur!

Doğa bilimlerinin "doğanın betimlenmesi" konusunda en büyük yükünü fiziğin taşıdığı bilinen bir gerçektedir. Ve son olarak modern fiziğin (kuvantum fiziği) bu konuda genel ilkeleriyle oldukça yol katetmiş görünmesine rağmen, kullandığı argümanları doğadaki karşılıklarının bulunup bulunmaması en büyük sorunlardan birini teşkil etmiştir. Momentum kavramı, buna güzel bir örnek teşkil edebilir. Sabit bir hızda giden bir cismin bir hızı ve kütlesi vardır, momentum kavramı, cismin hız ve kütlesinin çarpımıyla elde edilen cebirsel bir sonuçla bize doğadaki bir cismin betimlemesini vermeye çalışır. Bununla birlikte, hala doğada karşılığı olmayan bir çok argüman teoriler içerisinde kol gezmektedir. Belki bu bilimin doğası gereği gerçekleşmektedir, lakin modern fizik, "nesneler evreni tekdir" ilkesinden hareketle "uygunluk" (Correspondence) teorisini geliştirmiş, atomüstü boyutlarda geçerli olan fiziksel yasaların, atomaltı boyutlarda da geçerli olması gerektiğini öngörmüştür.

Kaba bir analoji olarak bakılsa bile elbette bir duygu ifadesi bilimin ilkeleriyle sorgulanmaz. Problem şudur ki; Roland Barthes'ın deyimiyle nasıl olur da, "seni seviyorum" cümlesi doğada karşılığı olmayan bir eyleme atıfta bulunmasına rağmen bu kadar çok yer alır insanın hayatında, o hayatlara yön verir, bazen gülünç duruma sokar, bazen ömür boyu gülümseme yaratır. Ve böyle bakınca cümleye, nasıl olur da "seni seviyorum"un karşılığı "ben de seni seviyorum" olur. Benzer ifadeler kullanmak yerine Roland Barhtes'a kulak verelim:

1. Beti aşk bildirimine, açılmaya göndermez, aşk çığlığının durmadan yinelenmesine gönderir. İlk açılma geçtikten sonra, "seni seviyorum"un hiçbir anlamı yoktur artık; yalnızca gizemli bir biçimde, öylesine boş görünür, ilk bildiriyi (o da bu sözcüklerle gerçekleştirilmemiştir belki) yinelemekle kalır.

2. Seni seviyorum'un belli bir kullanımı yoktur. Bu sözcük, tıpkı bir çocuğunki gibi, hiçbir toplumsal zorunluğa bağlanmaz; yüce, görkemli, hafif bir sözcük olabilir, kösnül, müstehcen olabilir. Toplumsal açıdan serseri bir sözcüktür. Seni seviyorum'da ince ayrımlar yoktur. Açıklamaları, düzenlemeleri, aşamaları, kuşkuları siler. Bir anlamda -dilin şaşkınlık veren çelişkisi-, seni seviyorum demek, söz tiyatrosu diye bir şey yokmuş gibi davranmaktır, ve bu sözcük her zaman "gerçek"tir (söylenmesinden başka göndergesi yoktur: bir "gerçekleştirici" sözcüktür). Seni seviyorum'un başka bir yeri yoktur. "Dyade"ın (annece, aşıkça) sözcüğüdür: bu sözde hiçbir uzaklık, hiçbir biçimsizlik göstergeyi bölmez; hiçbir şeyin eğretilemesi değildir.

3. Seni seviyorum bir tümce değildir: bir anlam iletmez, bir uç duruma yapışır: "öznenin ötekiyle kurgusal bir bağıntısına asılı olduğu duruma" (Lacan). Bir sözcük-tümcedir. (Milyarlarca kez söylenmekle birlkite, seni seviyorum sözlük-dışıdır: tanımı başlığını aşamayan bir betidir.)

4. Sözcük (tümce-sözcük) ancak kendisini söylediğim anda anlam taşır: dolaysız söylenişinden başka hiçbir bilgi iletmez: hiçbir anlam dağarcığı yoktur. Her şey söylenişindedir: bir "formül"dür, ama bu "formül" hiçbir töremin karşılığı değildir: seni seviyorum dediğim durumlar sınıflandırılamaz.

5. Seni seviyorum'a verilen değişik kibar yanıtlar olabilir: "Ben sevmiyorum", "İnanmıyorum", "ne diye söylemeli?" vb. Ama gerçek yadsıma, "yanıt yok"tur. " Ben de" kusursuz bir yanıt değildir, öyle ya, kusursuz olan ancak biçimsel olabilir, burada da biçim zayıftır, haykırışı sözcüğü sözcüğüne yinelemez

6. Buradan, yeni bir "seni seviyorum" görüşü. Bir belirti değil, bir eylemdir. Sen yanıt veresin diye söylerim, ve yanıtın kuruntulu biçimi (mektup) bir "formül" gibi gerçek bir değer kazanacaktır. Öyleyse ötekinin olumlu da olsa ("ben de") bana basit bir gösterilenle yanıt vermesi yeterli değildir; seslenilen öznenin kendisine uzattığım "seni seviyorum"u dile getirmesi, haykırması gerekir.

Sevmeyi unutmayın, söylemeyi de. :=)
Sevgilerle.

 
Toplam blog
: 4
: 1569
Kayıt tarihi
: 03.05.07
 
 

Bir kaç gözlüğüm var, en sevdiğim fotoğraf gözlüğüm, sonra yakın görmek için fizikçi gözlüğüm geliyo..