Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '08

 
Kategori
Dilbilim
 

"Ses bayrağımız" üzerindeki kara bulutlar yoğunlaşmaktadır.

"Ses bayrağımız" üzerindeki kara bulutlar yoğunlaşmaktadır.
 

"Divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır."


“SES BAYRAĞIMIZ” ÜZERİNDEKİ KARABULUTLAR YOĞUNLAŞIYOR...

Günümüzden 729 yıl önce, 13 Mayıs 1277 yılında, Arapça ve Farsçanın büyük baskı ve saldırısı altındaki Türkçeyi savunmak ve yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak için harekete geçen ve Yusuf Has Hacip’lerin izinden giden Karamanoğlu Mehmet Bey şöyle bir bağımsızlık fermanı çıkarır:

<ı>“-BUGÜNDEN SONRA DİVANDA, DERGÂHTA, BARGÂHTA, MECLİSTE VE MEYDANDA TÜRKÇE’DEN BAŞKA DİL KULLANILMAYACAKTIR."

Buradaki Türkçe duyarlılığının tarihsel kökleri ve dayanakları vardır. Daha önceki yüzyıllarda Divanı Lügatit Türk’te olsun, Muhakemetül Hakayık’ta olsun Türkçenin Arapça ve Farsçaya üstünlüğü savunulan dilde bağımsızlık hareketi Osmanlı’nın son dönemlerinde Türkçülük akımından geçerek Kemalist Devrim’in dil atılımlarıyla harmanlanarak günümüze değin sürüp gelmiştir.

Geçmiş yüzyıllarda Türkçe, Arapça ve Farsçanın saldırılarına göğüs germiş, Arapça ve Farsça gibi bölgesel dillerin boyunduruğuna karşı bağımsızlığını korumaya çalışmıştır.

Türkiye’de dille ilgili iki özel gün vardır

Bunların ilki Karamanoğlu’nun Türkçeden başka yabancı dillerin kullanımını yasaklamasının yıldönümüdür. Bu 13 Mayıs’a tekabül eder.

Diğeri de Atatürk’ün TDK’nu kurduğu tarihtir. Bu da iki gün önceye, yani 26 Eylül’e denk gelir. Her ikisi de tam bağımsızlık sorununun bir parçası olan dilde bağımsızlık sorunuyla doğrudan ilgilidir; her ikisi de tarihsel mirasımızdır, mücadelelerimizde manevi güç alacağımız… Her ikisi de dilde bağımsızlık ve Türkçenin yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarılması hareketinin düşünsel temellerinin bir parçasını oluşturur.

Bugün Daha Küresel Bir Saldırı Altındadır

Ancak, “ağzımızdaki ana sütü tadı”ndaki dilimiz, günümüzde Arapça ve Farsçanın saldırılarının yanında daha küresel ve daha tehlikeli bir saldırı altındadır. Bu kez bu lengüistik saldırı, yurt içinde emperyalizmin yoz kültürü olan kozmopolitizm eşliğinde ve onun yarattığı kokuşmuş insan ilişkileri ortamında cereyan etmekte ve daha kapsamlı ve büyük bir saldırı oluşturmaktadır. Vokabüler hazinemize İngilizce kökenli sözcükler ya bazı değişikliklere uğrayarak ya da kendi yapısal özellikleriyle doluşmaktadır.

Eskiden Tanzimat Dönemi’nde, Batı hayranı aydınlar arasında “Fransızca parlatma” yaygın bir görenekti. Şimdilerde bunu taklitçi ve yeni-Tanzimatçı maymunlar “İngilizce parlatarak” yapıyorlar. Yaygın olarak İngiliz alfabesiyle heceleme alışkanlığı veba mikrobu gibi özellikle gençlerimizi sarmaktadır. Çarşı pazarlarımızı yabancı kökenli, özellikle İngiliz dilinden sözcükler ve isimlerle levha ve afişler işgale uğratmıştır. Her yanda ve reklâmlarda “Ceppoint”, “Türkcell”, “Aycell” gibi Türkçe ve İngilizce sözcükler karışımı, anlamsız ve sadece sömürgelerde görülebilecek deyimler insanımızın beynini adeta bombardımana uğratmaktadır. Harfleri İngiliz alfabesine göre, Ce/De’yi “Si/Di”, Te/Ve’yi “Ti/Vi” vb şeklinde okumak aydın ve kültürlü olmayla eş tutulmaktadır. Kamuoyundaki bu akım öylesine önüne geçilmez bir oluşum ki, veba mikrobu gibi insanımızın benliğini kuşatmaktadır. İnsanlarla ilişkilerde eğer konuşma sırasında “Ce/De” derseniz muhtemelen anlaşılmayacak, yüzünüze anlamsızca, bön bön bakılacak; ancak “Si/Di” derseniz derhal anlaşılacaktır. Okullarda öğretmen arkadaşlar arasında bile “Ve/Ce/De” şeklinde okumanız alay konusu yapılmakta, eğer “Di/ Vi/ Di” şeklinde “İngilizce parlatmazsanız “Ve/Ce” ile ilişkilendirilerek dalga geçilme küstahlığında bile bulunulmaktadır. Bunu da bağımsızlıkçı, demokrat kişilerden tutun da muhafazakâr çevrelere kadar her kesimde yapmaktadırlar.

Öz Türkçe uydurmacılığı ne kadar tehlikeli, “ses bayrağımızı” doğal gelişim mecrasından saptıracak kadar tehlikeli bir akım ise başta İngilizce olmak üzere yabancı dillerin boyunduruğu da, dilde bağımlılık da o kadar tehlikeli bir gelişmedir.

Devletin Yanlış eğitim

ve Kültür Politikaları Dilde Yozlaşmayı Ağırlaştırmaktadır

Ve bu akımlar eğitim sistemimizin bilimsellikten, demokratik ve laik yapısından, bağımsız içeriğinden uzaklaşması oranında yükselmekte, bu konuda devletin yanlış eğitim politikaları etken olmaktadır. Sayın Mümtaz Soysal’ın deyişiyle, “…yabancı dilde öğretim yüzünden genç dimağlara yabancı bir düşünce tarzının, yerli özlemlere ters bir bakış açısının, özellikle sosyal bilimlerde başkalarının çıkarları için oluşturulmuş kalkınma modellerinin aktarılmakta oluşu...”, “…gençliğin bir bölümünü dış kaynaklı beyin yıkayışlara kendi eliyle teslim eden ve bunu hevesle yapan bir başka toplum yalnız eski sömürgelerde vardır herhalde.”

Çılgın Türklerin Dili de Çılgındır

Anlaşılıyor ki, “ses bayrağımız” her zamankinden daha fazla saldırı, bozulma, yozlaşma, anlaşılmaz hale gelme ile karşı karşıyadır. Halkın birbirini anlamasının önüne geçmek, milli duygunun en önemli zemini ve geliştiricisi olan dili kuşdiline döndürmek amacını güdenler asla başarılı olmayacaklarını tarihe bakarlarsa anlarlar.

Türklerin “ses bayrağı”, “ağızlarındaki anne sütü” çok inatçı karakterde, baskı ve saldırılara karşı tıpkı kullanıcıları gibi çılgındır. Hani türküde dendiği gibi, ölümlerden yeniden doğar o. Kör çıkmazlardan bir çıkış bulur. Tarihi bunun kanıtıdır. 751 yılıyla birlikte başlayan, Göktürk, Uygur geleneği gibi doğal bir süreçten saptıran, üzerindeki yabancı dillerin baskı ve boyunduruk girişimleri dalgalar halinde günümüze kadar sürmüştür ama o, son Cumhuriyet Devrimi atılımıyla kendini bir kez daha kanıtlamış, dünyada önemli diller arasına girivermiştir.

Türk dilinin yabancı dilleri boyunduruğundan kurtarılması sorunu doğrudan bağımsızlık mücadelesinin bir parçasıdır.
www.fatihozcan.org

 
Toplam blog
: 510
: 505
Kayıt tarihi
: 04.04.08
 
 

"Cv" Dedikleri Özgeçmişim 1953 yılının karanlık günlerinde Haziran ayının 24. günü, ağaçların mey..