Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '16

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

“Siccin 3 Cürmü Aşk" gibi bir film, daha Türkiye'de çekilmedi!" Adnan Koç ile keyifli sohbet!

“Siccin 3 Cürmü Aşk" gibi bir film, daha Türkiye'de çekilmedi!" Adnan Koç ile keyifli sohbet!
 

Başarılı müzisyen ve oyuncu Adnan Koç ile geçtiğimiz gün buluşarak, hayatına dair bilinmeyenlere cevaplar aradık.

"Hayatta yapılan hiçbir iş, belirli bir noktaya geldikten sonra korku yaratmaz."

Öncelikle, müzik ile doğduğuna inanlardan mısınız?

Bu sana, kendini bilmez “Sanatçıyım ben.” diye geçinen insanların tripleri gibi gelmesin ama ben sanatçı olarak doğduğuma inanıyorum. 9 kişilik bir ailede, rahmetlik babamın tamir atölyesinde yetişen, şiirler yazan, şarkılar söyleyen, ama bu şarkıları otoriter aile yapısı yüzünden hiçbir zaman rahatça söylemeyen bir çocuktum. Çünkü maalesef şarkıcılık hala daha bir meslek olarak görülmüyor. Bir yeteneğiniz varsa, bu yeteneğin ortaya çıkması için birilerinin sizi sınaması gerekiyor. Sınanınca anladım ki, kümesteki kartal olmamalıyım, biraz uçmam gerekiyor. Bu sebeple İstanbul’a geldim.

Oyunculuğa nasıl başladınız peki?

Oyunculuk tamamen tesadüf. Hiç planda olmayan bir şeydi. Ama şuan öyle bir duruma geldi ki, bütün planlarımın önüne geçti. Benim hayalim albüm yapmaktı. İkinci albümü Allah nasip etti ama 12 televizyon filmi, 4 dizi, 1 sinema filmi, 1 reklam filminde yer aldım. Oyunculuğumu, Türkiye standartlarında eleştirdiğim zaman, kendi adıma iyi bir konuma getirdiğimi düşünüyorum. Bir gün metroya binmiştim. Metroda bir arkadaş ile göz göze geldik. Arkadaş bana kartını uzattı ve kartının üzerinde bir ajans sahibi olduğu yazılıydı. Ben de “Herkes kendi işini yapmalı.” Diye düşündüğümden, gitmedim. Daha sonra araştırdığımda, bu işi en iyi yapan kişiye yönlendirdiler beni. Tümay Özokur ile tanıştım. Tümay Özokur ailesine dâhil olduktan 3 ay sonra bir filmde başrol olarak yer aldım. Serüven bu şekilde başladı.

Sizin de şarkılarınızın ve albümlerinizin bir varoluş hikâyesi var mı?

Hayatta hiçbir şey planlandığı gibi olmaz, her şeyin hikâyesi sonradan yazılır. Benim 2. Albümümün hikâyesi şu; “Muhteşem Yüzyıl” ve “Derin Devlet” dizisinden sonra A Haber’de Cem Ceminay’ın programına konuk oldum. Canlı yayını izleyen İzel, benim sesimi çok beğenmiş. Sosyal medya üzerinden bana mesaj ile ulaşarak, en kısa sürede bir araya gelmek istediğini ve bu sesin harcanmasını istemediğini söyledi. Sonra, sahne aldığım mekâna beni dinlemeye geldi. Ve orada bana, birlikte bir albümde çalışmak istediğini söyledi. Benim de albüm yapmaya niyetim vardı. Sinan Akçıl ile anlaştık. (Gülerek) 10 şarkılık anlaşmadan, 6 şarkı çıkardık. Bu 6 şarkılık çalışmadaki şarkıların hikâyelerini soracak olursan da, kimliği ve kalıbı bana uyan şarkıları okudum. İzel ile “Merak Etme” parçasına düet yaptık. O parçanın da ilginç ve güzel bir çıkışı oldu. Normalde biz “Vefası Eksik Yârim” ile düet yapacaktık.

İlk yer aldığınız projeden bahsedebilir miyiz?

2006 senesinde bana bir televizyon filmi teklifi geldi. O dönemler, Tümay Özokur Ajans’ta Neslihan diye bir arkadaşımız vardı. Neslihan arayıp, “Adnan, bir televizyon filmi teklifi geldi. Yapımcı seni çok beğenmiş, seni istiyor. Dursan yeter.” Dedi. Benimde daha önce hiç oyunculuk tecrübem olmamıştı. Gidip, oynadım. Gerçekten beğenilmiş ki çok güzel reytingler aldık. Yapımcı benimle anlaşma yaptı ve 7 film arka arkaya çektik. Aynı yapımcı bana albüm yapmak istedi ve albümle beraber aktık geldik.

Müzik ile uğraşan bir adam, bir anda kendini bir anda kamera karşısında bulunca “korku” hissine kapılmadı mı?

Hayır kapılmadım. Hayatta yapılan hiçbir iş, belirli bir noktaya geldikten sonra korku yaratmaz. Sen bir standarta ulaşırsın, o standartın altına düşmeyesin diye paniklersin. Dolayısıyla zirve çıkmak ayrı bir meşakkat gerektiriyor. Allah inşallah nasip eder. Ama zirvede durmak, düşüp düşmemek fobisi yüzünden birçok sanatçı bocalamıştır.

"Allah’a hamd olsun, yaptığım hiçbir şey ile ilgili kendimi hiçbir zaman çok zorlamadım."

Peki, “Zirveye” ulaşmak için, “Eğitim şart.” Diye düşünenlerden misiniz?

Sana bir şey söyleyeyim mi? Eğitim sadece psikolojik ve ruhsal anlamda seni destekler. Çünkü donanımlı olduğuna, malzemenin elinde olduğuna ya da bu uğurda yürürken, bunun destek olduğuna inanarak yürürsün. Ama gerçekten yetenek varsa, kişisel ısrarın varsa, bir yerlere gelebiliyorsun. Allah’a hamd olsun, yaptığım hiçbir şey ile ilgili kendimi hiçbir zaman çok zorlamadım. Ses vardı, yarışmaya girdim ve hiçbir eğitimim yokken birinci oldum. Oyunculuk artık herkese göre değişebilen kavram. Kime göre? Neye göre? Benim eğitime ihtiyacım vardı. Çünkü Arap kökenliyim. Diksiyon konusunda biraz uğraştım. Onun dışında, inan bana her şeyin başı biraz yetenek ve pratik. Zaten biraz yeteneğin varsa, pratikle birleştirdiğin zaman o iş canavara dönüşür.

Müzik ve oyunculuk gibi sanatın bel kemiği olan dallar ile iç içe olan bir insan olarak, Türkiye’de sanata olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

21 yaşından beri musiki ile iç içe oldum. Ve şunu görüyorum; maalesef yarım kalmış bir kısır döngü var. Kendi kültürünü, kendi çocuklarına çok empoze edebilen bir millet değiliz. Ben müzik ve oyunculuğun dışında, çok vakit bulamasam da iyi resim çizerim. Anlatmak istediğim şu; bizim milletimiz, toplumumuz, sanat-kültür etkinliklerine çok vakit ayıramıyor. Avrupa’daki refah düzeyine ulaşamadığımız için, burada geçim derdi olan bir adamı, konser salonuna çekmen çok zor. Muhteşem Yüzyıl’dan sonra detaylıca padişahlarımızı araştırdım. Adam savaşa katılıyor, kılıcın üzerindeki kanı temizleyip, hat sanatı ile uğraşıyor. Bu adama baktığın zaman; “Mana dünyasında mı yoksa madde dünyasında mı yaşayacağız?” diye düşünüyorsun. İkisine de çaba sarf etmemiz lazım. Madde dünyasına çaba sarf etmediğin zaman geçinemiyorsun. Mana dünyasını besleyemezsen, psikolojin bozuluyor. Sanat eğilimi, bizim toplumumuzda maalesef bir özentiden ibaret.

Türkiye’deki müzik yarışmalarını ve oradan birincilikle çıkan arkadaşları nasıl buluyorsunuz?

Yarışmalardan bir şey çıkmıyor.

Nasıl yani?

Yarışmalar, tüketim için varlar. Maalesef reyting ve kısa kârlar için yapılan işler. Bugün ki bu yarışma özentiliğini ben yıllar önce yaşamış biriyim. (Gülerek) Aramızda kalsın diyeceğim ama… Yıllar önce Popstar’a katılmayı düşünmüştüm ve direkten döndüğüm için çok mutluyum. Çünkü yarışmalar; jürilerin para kazanmaları için yapılmış saçma işler.

"Orta Doğu şuan bizim 30 yıl önceki halimiz."

Türkiye’de dizi-sinema sektörünü nasıl buluyorsunuz?

Avrupa ve Asya’yı bağlayan bir ülke olarak, bizden daha geride kalmış ülkelerin hayallerini biz dolduruyoruz. Dizi ve sinema sektöründe attığımız adımlar hiç de fena değil. Kültür olarak yakın ülkelere iyi satışlar yapıyoruz. Şansa inan biriyim. Bizim sektör, tutan işin şansı ve dönemin şansı ile ilerliyor. Bugün savaşın eşiğindeyiz. Bir proje çektiğini düşün! Bu kargaşada kime satabilirsin bunu? Sattığın işin durumunu bilmiyorsun, beklentileri bilmiyorsun. Bizler, bizim gibi olan insanlara daha rahat satış yapabiliyoruz. Dizi sektörü olarak değerlendirirsek, Orta Doğu şuan bizim 30 yıl önceki halimiz. Bizim bugün çoktan tükettiğimiz şeyi, onlar seyrediyorlar. Bir oyuncu olarak, yönetmenliğe özenmiyor değilim. Çünkü çıkan işlere baktığımda, bazı eksiklikleri görmüyor olmalarına çok şaşırıyorum. (Düşünceli bir tavır takınarak…) Acaba benim asıl mesleğim o mu olmalı? (Gülüyoruz.)

Duyumlarıma göre, yurtdışından bir dizi için teklif almışsınız. Detaylarından biraz bahsedebilir miyiz?

Yurtdışından gelen teklife, Muhteşem Yüzyıl referans oldu diyebilirim. Bilemiyorum. Daha yapımcıyla görüşmedim. Fotoğraflarıma bakarak ve benim birkaç videomu izleyerek beğenmişler. Ama Muhteşem Yüzyıl yayınlandığı dönem, o ülkelerde de çok popülerdi. Çok büyük ilgi görmüştüm. Sevgili basın danışmanım Suat Ünal’dan da çok büyük takdir ve destek görmüştüm. Bizim meslekte yurt dışından talep olmasının alt metninde, bizim de artık dışarıya açılmamız var. Henüz imzayı atmadım. Ama inşallah yurtdışında bir şeyler yapacağım. Onların beğenisini kazanmak için, ekran büyüsüne kendinizi kaptırmanız gerekiyor. Çünkü gerçekten ekran, büyülü bir dünya. O büyüyü bilen biri ve kendi adıma hayranlık duygusu çok az olan birisi olarak söyleyeyim sana, bizim insanımız ekranın büyüsüne inanıyor.

Vizyona girmeye hazırlanan yeni filminizden bahsedebilir miyiz?

Benim başrolünde oynadığım, Alper Mestçi’nin yönettiği, “SİCCİN 3 Cürmü Aşk” filmi yakında vizyona girecek. Muhteşem Yapım’ın yaptığı en iyi film oldu. Geçen gün ufak bir dublaja gittim. Çok iddialıyım; böyle bir film daha Türkiye’de çekilmedi.

“SİCCİN 3 Cürmü Aşk” filminde nasıl bir karakteri canlandırdınız?

Aşık, çok seven bir adamı oynuyorum. Aşkı için bir mucizeyi gerçekleştiren ve dünyada böyle bir aşk örneği olmayacak kadar derin duygular besleyen bir adam. Dünya sinemasında bile böyle bir örneği yok. İnanamayacaksınız…

Vizyon ne zaman?

3 Eylül’de sinemalarda…

 

 
Toplam blog
: 33
: 659
Kayıt tarihi
: 27.07.13
 
 

16 Ağustos 1996 doğumluyum. Bilişim Teknolojileri öğrencisiyim, 5 yıldır profesyonel olarak interne..