Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '12

 
Kategori
Sinema
 

‘Sığınak'da Melankoli'yi yaşamak !

‘Sığınak'da Melankoli'yi yaşamak !
 

Modern dünya, hız ve kolaylık aracı teknolojiyi geliştirirken doğanın ve ruhların tükenmesini de getirdi beraberinde... Paraya endeksli monoton ilişkiler yaşamın keyfini silip süpürdü; aynı evin içinde giderek yalnızlaştı bireyler. Daha çok harcama… Daha çok para… Daha çok çalışma… Ve daha çok bunalım! ‘Daha çok’ olgusuyla yaratılan zincirleme kaosta, gülen yüzler fırtına öncesi gökyüzünü kaplayan koyu bulutlar gibi kasvetleşti… Gelecek kaygısının gerçekleri, sanrılarla beslenen korkuları doğurdu. İnsanoğlu eliyle yaratılan cehennemde melankoli, paranoyayla harmanlandı. Kimileri, robotlaşıp uydu düzene… Kimileri de önsezilerle karabasanların birbirine karıştığı bilinmezde yok olup gitmemek için ‘Sığınak’ arar oldu arka bahçesinde… Kâbusların her an gerçeğe dönüşme korkusu beyinlerinde yaşanırken, insan yapımı sığınağın ne derece koruyucu olduğunu düşünmeden!

Gökyüzünün resmedilişi, ölü kuşların havadan yağması gibi ayrıntılarla ‘Melankoli’ filmini anımsatan karamsarlıktaki açılış sahnesinde, gri bulutların yağdırdığı kırmızı yağmur damlaları avuçlarından kayıp giderken korkuyla uyanır Curtis… İşitme engelli kızı ve karısıyla tekdüze kasaba hayatı yaşayan genç adam için bu rüya, kâbuslarının başlangıcıdır. Kadınların ev toplantıları yapıp pazarlarda el emeklerini satarak tatil parası biriktirdiği, erkeklerinse durmadan çalışıp akşamları içki içtikleri sıradanlığa, ürkütücü rüyalarıyla çomak sokan Curtis, hem ‘deli’ damgası yiyecek hem de yapımına giriştiği ‘Sığınak’la ailesinin tüm düzenini bozacaktır.

Yönetmen Jeff Nichols’ın ikinci uzun metraj filmi olan SIĞINAK/Take Shelter, bol ödüllü 120 dakikalık bir psikolojik irdeleme! Gerçeklerle kâbusa dönüşen rüyaları iç içe geçirerek işleyen öykü, senarist-yönetmenin yaşama dair kişisel kaygılarından izler taşımakta. ‘Baba’ objesini öne çıkartan yapım kurgusunu güçlendiren görselliğiyle de dikkat çekici. Özellikle doğa olaylarını veriş bakımından hayli gerçekçi olan SIĞINAK, Michael Shannon’ın başarılı oyunculuğunda dramla gerilimi aynı anda yaşatan, hayatı sorgulatan bilinçli bir çalışma.

Zorlu ekonomik şartlarda ailesine karşı maddi sorumluluklarını yerine getirmeye ve onları tehlikelerden korumaya çalışan bir erkeğin ruhsal çalkantılarına tutarlılıkla odaklanan öykü, gerçeklerle sanrıların karışımında yaşanan hezeyanları çarpıcı bir dille sunmakta. Televizyondan duyulan gaz sızıntısı felaketiyle körüklenen bilinçaltı korkularındaki gerilimi dozunda vermeyi çok güzel başaran ve ruhsal çalkantılar içinde ‘Aile’ kavramının öne çıkartan yapımda, Amerika’daki sosyal güvenlik yetersizliği, kredi kartlarıyla banka kredilerinin sakıncaları ve işsizlik sorunu gibi hayatın gerçekleri de vurgulanmakta. El ele tutuşularak yapılan Pazar yemeği duası, ailecek gidilen Pazar ayinleri, komşularla düzenlenen toplantılar, pazarlıkla alışveriş yapılan sokak pazarları, şahsi kaygılarla harcanan dostluklar ve çalışanın gözünün yaşına bakmayan işverenler… Hepsi de hayatın bağrından kopup gelen ayrıntılar olarak filmde yer almakta.

Kapitalizmin doğurduğu maddi baskılara ölüm korkusunu da ekleyen SIĞINAK, bu ikilinin altında ezilen insanın yeri geldiğinde en yakınındakileri bile düşman görebileceğini ‘köpek’, ‘eş’ ve ‘arkadaş’ objeleri üstünden işlemekte. Yalnız bu yapılırken, sergilenen kâbuslara havalanan koltuklar ve aniden beliren karaltılar gibi ‘korku’ filmlerine özgü ayrıntıların iliştirilmesi, amacı aşan bir abartı olarak sırıtmakta! Kasırga korkusuyla özdeşleştirilen mistizmi ve çılgınlığı, kırılma noktalarına ayırarak bütünleştirip yol alan yapımdaki bu sahneleri , ‘Aileyi dış tehditlere karşı savunma kaygısı’ mazereti bile mantıklı kılmamakta.

Aileye ve sosyal yaşama her geçen gün daha fazla önem vermeye başlayan Amerikan sinemasının dolu dolu bir örneği olarak beyazperdede yerini alan SIĞINAK filmindeki en önemli özelliğe gelince… Baştan sona akıllarda yarattığı ‘Önsezi mi yoksa kalıtımsal akli dengesizlik mi’ sorusunun fikir jimnastiğini, bitiminde de farklı bir çizgiye taşıyarak sürdürmesi. Bu noktada belki de tek anahtar, film boyunca büyüklerin didişme dolu dünyasına suskun duruşuyla bakan işitme engelli küçük kız Hannah!

Kişisel algılama ve yoruma açık bir finalle, özüne ters düşmeyen SIĞINAK, karamsar atmosferine karşın, taşıdığı mesajlarla hem kişisel kaygılarla hem de dayatılan toplumsal yaşamın yıpratıcılığıyla yüzleşmeyi sağlayan ilginç bir çalışma olarak izlenmesi tavsiye edilenlerden…

 

Anibal GÜLEROĞLU

www.sinematur.com

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..