Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

“Sınırlar Olmadan Barış”

“Sınırlar Olmadan Barış”
 

voices of eden eliana gilad


Havana 1959 devriminden bu yana en büyük açık hava organizasyonuna 21 Eylül 2009’da evsahipliği yaptı. Beyazlar giymiş yüzbinlerce insanın katıldığı etkinlikte sınırsız barış istemi haykırıldı.

Bizde ise“milli” sınırlar içinde Barış sürecine ilişkin akıl almaz dezenformasyonlar türetiliyor.

“Sınırlar Olmadan Barış” söylemi dünya barışı için nihai çözüm, silah üretimininde sonu anlamına geliyor.

Son yazılarımdan birisini Barış sürecine yönelik iki tarafın bir anda millici tavırlar takınması üzerine "sınırlarınızda sizin olsun" şeklinde bitirmiştim..

Ne ki bu sınırlar, niye çizilmiş, ne işlev görmüş çizilmeye başlandığı son zamanlardan bu yana.. Sonraları birde bu süreç allanıp pullanmış modernizm olmuş!? Çoğumuz biliyoruz bunun hikayesini paçamızı bi türlü kurtaramadığımız kapitalizme öyle gerekmiş ..

Bu sınırlar milli, kavgalar milliyetçi, barış en çokta bunların koruyucularının ve sahiplerinin işine gelmiyor. Barış kavramının da bu kadar tuhaflaştırıldığı başka bir ülke görülmemiştir. Katur kutur seslerinden gelen hala dil inkarı ile tutunmaya çalışan beyaz bir cahillik..

Ben geçenlerde bir yazısında Etyen’in hatırlattığı Kızılderililerin toprağa ilişkin söylemine inanıyorum ve savunuyorum:

“Biz bu topraklara aidiz ama bu topraklar bize ait değil.”

Bu yüzden bırakın sınırlarımız içindeki yıllardır süren, kanla yürütülen iktidar saçmalığını, tüm dünyada sınırlar olmadan BARIŞ istiyorum, silah üretimine son verilmesini istiyorum, bu sektörde çalışanların sınıf bilincinin! işe gitmemeyi gerektirdiğini, bu tercihin acil insanlığa karşı görevleri olduğunu savunuyorum. Aç kalın ama silah üretimine aracılık etmeyin…

Günümüzün gerçeği piyasalardaki gelişmelere paralel, milli; sınırlı devletlerinde işlevini tamamladığını gösteriyor. Kapitalist kar; üretim sürecinin; yapılarının, milli piyasalara da sınırlara da ihtiyacı kalmadığı açık, hatta ona ayak bağı oluyor. Bu sürece paralel yeni bir hukuk, uluslar arası bir hukuk sistemi gelişiyor, yeni tek bir para birimi beklentisi çerçevesinde çalışmalar yapılıyor. Bilişim üzerinden küresel yeni farklı bir hegemonya yayılıyor.

Bu hegemonyanın karşısında “bir başka dünya mümkün” diyenler bunun nasıl mümkün olacağına ilişkin önerilerini ortaya dökmeli.. Benim ilk önerim sakın reklamlara kanıp çiklet almayın, ekmeğinizi çiklet satamayan bakkalla paylaşın. Her gereksiz üretim süreci, zavallı kapitalizmi beslerken, bizi bu zavallıya tabi kılıyor, dünyayı yok ediyor; bunu en iyi örneklerinden biri binlerce çeşitlendirilmiş çiklet üretimi; illa sakız çiğnemek istiyorsanız, doğal damla sakızı hala bulunuyor.

Bu gelişmeler artık şu anlama geliyor; toprak kaybetme korkusu ya da toprak talebi, milli ve toprağa bağlı talepler cehalet göstergesi..

G-20 toplantısı üzerine 27.09.2009 tarihli yazısında Murat Belge bu konuyla ilişkili bulduğum çok önemli bir tespit yapıyor: “Dünya devleti’ne giden yolun taşlarını döşemeye ciddiyetle başlamak.. “ gerek diyor.

Bence dünyanın geleceğine yönelik olarak doğa ve insan uyumu için IMF’ye şuna buna hayır demekten öte toplumu savunan, “toplumlar için dünya devleti” öneren, her tür şiddete karşı, sürdürülebilir sefalete razı olmayan, zorunlu olmayan her tür üretim ve tüketime son verilmesine aracılık eden, insan ve doğa uyumunu esas alan, küresel bir hareket… kendini yaratmalı..

Murat Belge’nin yazısındaki son paragrafın tamamı şöyle:

” Bu krizin “kapitalizmin sonu” falan gibi anlamlar içerdiğini hiç düşünmemiştim. Ama bir “uyarı” zili çaldığından şüphe yok. Daha “sorumlu” olmak gerektiği, gene Obama’nın söyledikleri arasında. Ama “sorumlu” olmak, aklıevvel CEO’ların karşılıksız çek vermesini önlemekle sınırlı bir şey olmamalı. Hepimiz aynı dünyada yaşıyoruz ve ne bu dünyaya, ne de birbirimize iyi bakıyoruz. Daha “dayanışmacı” bir “ethus”a yönelmeli ve bunun kurumlarını kurmalıyız. Şimdi sorunu kapının önüne getiren ekonomi oldu, ama bu dediğimin nihaî çözümü “dünya devleti”ne giden yolun taşlarını döşemeye ciddiyetle başlamaktır.”

İyimser savunulması gereken bir öneri, ancak benim yaklaşımım bu sıralar daha radikal; her şeyi terk edip çekilerek, doğal ortamlarda dayanışma temelli yaratılmaya başlanabilir; “bir başka dünya”

Hiçbir farklılığı bilmeden, olabilecek her farklılığı öngörerek, dayanışma ve sevgi temelli.

Bir kurumun olduğu her yer bir yöneteni de üretiyor çünkü. Küresel olmuş, yerel olmuş fark etmiyor. Bu açıdan insanın bir an evvel terk etmeye başlaması gereken çok alan var...

Esas alınması gereken güçlü dostluklar ve dayanışma...

Kitabın ‘Ortası’

Tanrının kitabını okuyalım, okuyalım da hani,

dönüp dönüp aynı sayfada,

üstelik hiçbir şey anlamadan,

aynı satırları geveleyip durmayalım,

mandıralardaki canlı süt makineleri gibi...

kırlara çıkalım, kırlara!

dağ bayır dolaşalım,

burnumuz kekik kokusunu alsın,

reyhan kokusunu tanısın,

ısırganı, rezeneyi, keşiş otunu...

lale, sümbül, ebe gömeci,

hüsnüyusuf ve peygamber çiçeği...

yerin kitabında göğü hecelemeyi

öğrenelim, kardeşlerim,

göğün kitabında da yeri!

aklımız hayta keçiler gibi dalsın

Bilgi ağacı’nın dallarına, yapraklarına!

kalbimiz yaban tayları gibi,

nalsız, gemsiz ve dizginsiz koştursun,

yerin ve göğün çayırlarında!

ve ruhumuz... ruhumuz geçtiği yerlerde,

dokunduğu şeylerde, öyle güzel, öyle ince işlenmiş

ve bütünle öyle uyumlu izler,

resimler, gölgeler, esinler

bıraksın ki, yarenler,

Tanrı, “Ben söylememiş miydim size,

‘yeryüzünde bir kalfa yaratacağım!’ diye?”

buyurduğunda, “Ustalar Ustasıdır, Efendimiz,

Ulular Ulusudur!” deyip kapanıversinler yere

melekler, şeytanlar, cinler, periler.

Yoksullar İçin Tezler kitabı”

Cahit Koytak

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..