- Kategori
- Siyaset
"Süleyman Aydın" kimdir?
Adına festival düzenlenen kanlı Eruh baskını ardından, defalarca fotoğraflanan karelerden biridir...
Tanır mısınız, Süleyman Aydın’ı? Bilir misiniz, kimdir, necidir, niye bu yazının başlığına taşınmıştır?
Tüm açık yürekliliğimle ve kendimi acımasızca eleştirerek söylüyorum. Ben de bilmiyordum maalesef. Ben de bilmiyordum. Hadi beni bırakın da koskoca Türk devleti, koskoca Türk ordusu, merkezi ve yerel yönetimler, aydınlar, yazan-çizen-okuyan-söyleyen cenah, sivil toplum kuruluşları da bilmiyor, tanımıyor ya da hatırlamıyorlar? Hatırlamak mı istemiyorlar?
Hürriyet’ten Yalçın Bayer’in bugünkü yazısını okuduğumda içim yandı. Zaten çok yanıyor, öz yurdunda garip, öz vatanında parya haline gelmiş yüreğim de... Bu sabahki bir başka yaktı hücrelerime kadar bedenimi ve benliğimi.
Bakınız Yalçın Bayer, köşesinde bugün kaleme aldığı yazısında ne diyor:
“<ı>ERUH’ta ilk şehit asker olan Süleyman Aydın, Erzincan Mertekli Köyü’nde mezarı başında sadece ailesi tarafından anıldı.
Aynı gün Eruh baskınına katıldığı söylenen bir terörist -belki de Süleyman Aydın’ı öldüren- Eruh’ta 13.08.1984 baskınını şenlik olarak kutlayanlarca sahneye çıkarıldı ve askerlerimizi nasıl öldürdüklerini anlattı, “Biz askerleri öldürmeseydik demokrasi gelmezdi” mealinde bir şeyler söyledi ve kahraman muamelesi gördü!
Erzincan’ın Mertekli Köyü’nde şehidini yalnız bırakan zihniyet ile aynı gün şehidinin katili Eruh’ta sahneye çıkarken sessiz kalan zihniyet aynı zihniyettir ve tarihin sahnesinde ne olarak yer alacakları açıktır.
Sorulması gereken soru şudur:
15 Ağustos 2009 tarihinde -ölüm yıldönümünde şehidini terk eden, buna karşı şehidinin katili sahnede olan- Türkiye, demokratikleşen bir Türkiye midir, yoksa kaybeden Türkiye midir?”
ı>
Hadi buyurun, içiniz sızlamadan, başınızı öne eğmeden cevap verin bakalım, Yalçın Bayer’e.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın siyasi çizgisini oldum olası kabul edemedim, içselleştiremedim kendi içimde. Ve buradan da defalarca yazdım, çizdim, düşüncelerimi paylaştım. Çok kızıyor ve çok üzülüyorum.
Ama asıl kızgınlığım kime ve kimleredir biliyor musunuz? Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’yedir. Birincisi Başbakan’ın, ikincisi de Cumhurbaşkanı’nın o koltuklarda oturmalarının bir numaralı müsebbipleri, destekleyicileri, ön açıcılarıdır. Hatırlayınız çok yakın siyasal hayatımızda yaşananları.
Kendilerinin, “<ı>sistem tıkanmasını>” saikiyle yapmış oldukları siyasal manevralar sayesinde her iki Zat da şu anda devletin tepesinde oturmaktadır. Ve işte sonuç:
PKK terör örgütü ve onun Ada’da beslenen eli kanlı teröristbaşı, sözümona siyasal çözümün tarafı haline getirilmiştir. Öldürülen teröristler ve şehit olan Mehmetçiklerimiz aynı kefeye konar hale gelmiştir. Memleketin isimleri, kentleri, coğrafi bölgeleri, meclisi, askeri, güvenliği, sistemi şuyu buyu; yolda görseniz selam vermeyeceğiniz insanlar tarafından suiniyetle tartışılır ve üzerinde ahkam kesilir noktadadır.
Türk Devletinin Başbakanı, kendisini Türk hissedenlerden başka herkesle haşır-neşir olmayı, “demokratik açılım” sahnesinde dramatize etmektedir. Kürtlüğü, Çerkesliği, Arnavutluğu, Lazlığı bir kimlik meselesi olarak görme gafletindedir.
En çok da Atatürk unutulmuştur. En çok da Atatürk, kullanılmaktadır bu kirli oyunda.
Sistem tıkanmasın diye atılan adımların sonucu bırakın sistemin açılmasını, sistem iğfal edilmek üzeredir.
Hadi şimdi yeniden Yalçın Bayer’in sorusunu soralım kendimize: “<ı>15 Ağustos 2009 tarihinde -ölüm yıldönümünde şehidini terk eden, buna karşı şehidinin katili sahnede olan- Türkiye, demokratikleşen bir Türkiye midir, yoksa kaybeden Türkiye midir?”
ı>
Geçen sene bugün: Lolita: Bir Erotik Efsane
Üç sene önce bugün: Bir Ceviz, Üç Badem, Beş Fındık
Üç sene önce bugün: Toroslarda Bir Lezzet Durağı: Ali Hoca Köyü