Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '10

 
Kategori
Felsefe
 

"Tek başına" olma cesareti

"Tek başına" olma cesareti
 

Yalnız olan, yalnızlığını anlatacak birilerini bulma derdindedir. Yalnız, özlem içindedir. Ama tek başınalık, senin varoluşundur, en doğal halindir, hiçbir maskenin kalmamasıdır. Yalnızlıkta arayış ve tatmin, roller ve imgeler vardır. Tek başınalıkta sen kendi doğanla baş başasın, kendini keşfetmek için içeri adım atmaya hazırsın. Bu yüzden yalnız sürekli dışarı bakıp ararken, tek başına olan içeri bakar ve uyanır.

Yalnız içine kapanan, ancak dışarı çıkmak için can atan kişidir. Tek başınalıkta kendini analiz edebilirsin, eğer gitmek istiyorsan gider, konuşmak istiyorsan konuşursun. Ama kendinlesindir, kendine geri gitmen ya da başkalarını araman gerekmez, kendini fark etmen yeterlidir ve tek başınalık senin kendini yeniden keşfetmendir.

Yalnız olanın duyduğu pozitif ihtiyaç, arzular, engeller, otoriteler ve acı, tatminsizlik, tek başınalıkta yoktur. Aradaki farka dikkat et.

Yalnız olanın duyduğu korku, kendine zekâsına, kalbinin yoluna güvensizlikten, sorumluluğu başkalarına vermekten, her zaman başkalarına yaslanmaktan, başkalarıyla iç içe olmak isteğinden kaynaklanır. Ne kadar çok grup, parti, dernek olursa olsun, yalnızın hiç kurtulamayacağı tek şey yalnızlığıdır.

Yalnız kişi, sürekli olarak yalnızlığını unutma ihtiyacıyla hareket eder, kendini gözlemlemez, neyden kaçtığının farkında bile değildir. Bu yüzden yalnız kişilerin yaşadıkları ilişkiler, korkunun, yalnızlık korkusunun ifade bulmuş halleridir. İki yalnızın birlikteliği aslından büyük bir korku birlikteliğidir.

Tek başınalıkta yalnız değilsin, umut arayışın yok ya da umutsuzluktan kaçmıyorsun. Sığınmak için, güven arayışı için, bireyliğini, insanlığını gruplar için feda etmiyorsun. Tam aksine kendini gerçekleştirmek, kendini deneyimlemek, kendini solumak için yaşıyorsun.

Yalnızın sürekli pozitif olana, desteğe, ilgi görmeye ihtiyacı vardır. O arzularına göre hareket eder.

Sen tek başınayken kendinlesin, bütünsün, sağlıklısın, arzular seni bölmüyor, arzunun gerçekleşmemesi sana herhangi bir acı vermiyor.

Tek başınalıkta pozitif olanı da bırakırsın. Artık senin kendin olmanı engelleyen korku olmadığı gibi cesarete de ihtiyaç kalmaz.

Negatif olanı, seni mutsuz eden şeyleri bırakmak daha kolay görünür. Çünkü tüm bu olumsuzluklar seni mutsuz etmekte, sana acı vermektedir. Sen acına, mutsuzluğuna bağımlısındır. Olumlu olanı, pozitif olanı bırakmak bir yana sen olumsuz olandan, mutsuzluktan gizlice zevk alırsın.

Eski olana, bilindiğe, geleneklere, dogmalara yapışıp kalan insanlar aslında acıdan gizliden gizliye mutlu olurlar. Onlar için hep yarın vardır ama o yarın asla gelmez.

Tek başına olmayı anladığında, bu cesareti gösterdiğinde, tek başınalığı yaşadığında muazzam olarak kendinden keyif alırsın, büyük bir coşku yayılır. İpler senin elindedir, kendini aldığın kararlara göre yönetirsin, canın ne istiyorsa ona göre haraket etmekte özgürsün, kendini fark etmek için muazzam bir enerji ortaya çıkar.

Sen yalnızken kurumuş bir nehir gibiydin, tek başınayken okyanusa ulaşan bir nehirsin. Bu okyanus, farkındalıktır, bilincin izle ve mümkün olduğunca farkına varır. Zamanla daha derine, daha köklere ulaşır, işleyişin tümünün farkına varır.

Yalnız kişi, bir birey değildir, o başvurduğu dernekler, gruplar için kendini gerçekleştirmeyi feda etmiştir.

Yalnız kişi, büyük bir boşluk korkusuyla baş başadır. Ne zaman kendiyle baş başa kalsa, içindeki boşlukla karşılaşır. İnsanların saf, gerçek, hayati eylemler yerine anlamsız aktivitelerle uğraşması, zihinlerini meşgul etmeye çalışmaları, oyalanmaları, bu boşlukla karşılaşma, yüzleşme korkusundan ileri gelir.

Yalnız olanın anlayışı olgunlaşmamıştır, köklenmemiştir. O kendi egosuna bağlıdır, yalnızlığını bastırmaya çalışmaktadır.

Tek başınalığını anladığın zaman, yalnızlığın bu boşluk korkusu kendiliğinen ortadan kalkar. Yerine huzur ve tatmin gelir. Aslaında senin boşulk korkun, kendinle yüzleşememen, tamamen kendine güven duymaman, kendinden ve başkalarından korkmandan, huzur ve tatmini deneyimlememenden ileri gelir.

Tek başınalığını kavradığın an, yaşamsal kalıpları, dış otoriteleri bir yana bırakırsın. Kendinin nelerden hoşlandığını, yeteneklerini, zekânın işleyişini, neye nasıl yanıtlar verdiğini, hangi düşüncenin hangi eylemi doğurduğunu... keşfetmeye başlarsın. Bu keşfileri oturarak, bunlar üstünde düşünerek değil, her kurduğun iletişimde bunları fark ederek, anlayarak yapabilirsin.

Yalnız kendine empoze edilen, dayatılan her şeye boyun eğmeye hazırdır. O kalabalığın, grubun, bir otoritenin, kendinden güçlü gördüğü, güçlü bulduğu bir iktidarın içinde olma, içinde erime arzusuyla kendini yok eder.

Tek başınalıkta işe kendini kabullenmekle başlarsın. Sonra senin doğanla uyuşmayan, sana yabancı ve anlamsız gelen, sana ruhsal bir tatmin sağlamayan, seni beslemeyen, dünyayaı beslemeni sağlamayan tüm dışsal kouşllardan, koşullandırmalardan, dayatmalardan kurtulmak için adım atarsın. Ne zaman anlayış gelse, farkındalık yerleşse, çatışma oratadan kalkar. Anlayış varken rekabete, hırsa, çatışmaya yer kalmaz.

Anlayış ev sahibiyken, sen sevgi doluyken, korku evine giremez.

Sana empoze edilmiş, dayatılmış, koşullandığın her şeyden vazgeç. Onunla savaş demiyorum, fark et ve ondan özgürleş, onu ardından bırak. Bilinmeyenden geldiğin için, özünü kabullendiğin, bilinmeneden korkmak yerine bilinmeyene açık olduğun zaman, her zamanki “eksiklik hissi” ortadan kalkar, “boşluk korkusu” ortadan kalkar.

Tıpkı sevgide olduğu gibi tek başınalıkta da, kendini olduğıun gibi, şartsız, yasasız, korkusuz kabul edebilirsin.

Yalnız sadece toplumun bir parçasıdır, toplumun içinde erimiştir, o sadece “kişi”dir, bir birey bile olamamıştır.

Tek başına olan ise yanızlığın tatminsizliğini, arayışını, arzusunu anlamış ve onu geride bırakmıştır. O dünyayla, insanlarla, kendi özünü gözlemleyerek iletişim halindedir. Kurduğu imgeler, roller yoluyla iletişim kurmaz, kendini saklamaz. Tam aksine ne zaman tek başınaysan kendini olduğu gibi yansıtma fırsatını, kendini yaşama fırsatını bir an için bile kaçırmazsın.

Ne zaman kendini deneyimlesen, özgürce saf eylemde bulunsan, muazzam bir enerji ortaya çıkar. Bastırdığın enerji etrafında dans etmeye, heyacanını coşkuya çevişrmeye başlar. Hayatın kuru bir ırmak değil, derin bir coşku, derin bir tatmin olur.

Kendini yaşamak için hiçbir zaman geç değildir. Yaşını düşünme, geçmişini bir yana koy, saygınlığın verdiği sahte güvenden kurtulmaya bak. Coşkunun dansı varken ruhsal olarak bir dilenci, bir köle olarak yaşamaya devam etme. Sadece önce korkuyu anla, korkuya rağmen bir kaça dım at ve cesaretin seni destekeleyecek. Cesaretin seninle el ele olacak. Sadece bunu anlamak bile sana muazzam bir anlayış verecek.

Zindanı fark ettiğin an, artık zindanın dışındasın.

Mutsuzluğundan, arzularının getirdiği tatminsizlik ve acıdan, mutsuzluğunu şikâyet etmekten başka kaybedeceğin neyin var? Sen tek başınayken özlemlerini, sıkıntılarını, sürekli bir şeylerin eksik olduğunu düşüncesini, boşluk hissini bırakırsın. Başkalarının senin için çizdiği yolu, koyduğu kuralları, yarattığı korkuları takip etmek yerine kendi yolunu çiz.

Sen başkalarına karşı değil önce kendine karşı osrumlsuun. Önce bu sorumluluğu aldığın an, dünyaya, varoluşa karşı duyduğun sorumluluk, buna karşı farkındalık ve bilinçle sana gelecek. O zaman devletleri, hükümetleri, dinleri suçlayamayacaksın.

İnsan dinler olduğu için savaşmıyor, dinleri kendi egoları, tatmin arayışları olarak kullandıkları için savaşıyorlar. İnsan farkındalığı olmadığı için çatışma halinde, insan egosunun zindanın kaldığı için savaşıyor, insan yalnız olduğu ve özlem çektiği için başkalarına koşuyor, saf eylemlerde bulunmak yerine kendini zehirleyen aktivitelerde yer alıyor.

Sorumlu derkend görevlerindnen sorumluluk demiyorum, gerçeğe karşı, kendine karşı, kendi bilincine, algına, hislerine karşı sorumlu ol diyorum. Bu seni özgürleştiren bir hassasiyettir.

Ne zaman yalnız hissediyorsan kendi içine düşüyorsun, boşluğuna. Ne zaman tek başınaysan kendinden yükseliyorsun, kendini izleyebiliyorsun, kendi doğanı, özünü görebiliyorsun.

Ne zaman yalnızsan bir uyurgezer gibi dışarı bakıyorsun, ne zaman tek başınaysan içerdesin, gözlüyorsun.

Kendin olma sorumluluğunu aldığın zaman, kendini keşfetmeye yolculuğuna çıktığın zaman, sevgi ve anlayış seni takip edecektir. O zaman bütünsün, sağlıklısın, rollerden, maskelerden soyundun, saygınlığı bir yana bıraktın. Artık kendine karşı, başkalarına yalan söyleyemezsin, neysen osun ve bunu kabul ediyorsun. Enerjin ortaya çıktı, coşku hareketlendi, saf eylem seninle.

Ve birden masumiyetini yeniden keşfedersin. En saf haliyle... Sen masumken, cesarete gerek yok, korkuya yer yok, zarifçe anlayış var, basitçe bu senin doğan, başklarını takip etmek yerine kendini yaşıyorsun.

O masumiyet, senin galaksideki tek bir yıldız kadar özel, yıldızlar kadar çok ve birliğin bir parçası olmandır.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..