Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

"Teke" çobanı yemiş

"Teke" çobanı yemiş
 

Şaban AKSOY. Bu adamı bu hale bir "teke" getirdi. Foto:Ş.ODABAŞI


Şaban AKSOY.

62 yaşında.

“Kıdemli çoban.”

Kurmay. Gerçi apoletler söküldü, karizma çizildi amma. Olsun.

Koyun ve keçi çobanı işte..

Keçi ve koyun sürüsü olanlara, bir yıllık çoban durur. Yıl bitince hakkını alır. Tekrar anlaşıp ya işine devam eder. Ya da Yenice’den Edremit’e giden yolun üstünde yer alan, “Üç Çeşmeler” adı verilmiş olan piknik yerinde oturur durur.

Akşama kadar, çam ağaçlarının gölgesinde kaval çalar. Kaval çalarken gözlerlini kapatır, sanki bin kişiye konser verir gibi çalarda çalar.

Kendine göre, günlerini değerlendirir.

Yaz akşamlarında yaptığım yürüyüşlerde, ben yoruldum. O çeşmenin başında, oturmaktan ne usandı ne de yoruldu. Onun gibi bekâr bir arkadaşıyla hep çene yarıştırdı. Akşamlara kadar oturup karşılıklı kaval çaldılar. Çeşmeden, çektiler soğuk suyu. Gelip geçenin ikramları ile idare ettiler.

Ne yapsınlar?

Eşleri çok olmuş öleli.

Çocuklar, çok olmuş uçalı.

Evlerinin kapıları kapalı, açan yok

Kimsenin olmadığı eve, girmek kolay mı?

Bizim kıdemli çobanlar da gece yarılarına kadar, çamların dibinde oturup, el ayak çekilince evlerine giriyorlar.

Yalnız.

Sessiz ve hüzünlü.

**

Şaban Aga ile, iki ay önce karşılaştım bir sabah.

“Nereye gidiyorsun böyle sabah erkenden” diye sordum.

Bana

“Hocam Mavruz’da çoban durdum birisine. Keçilere bakıyorum” dedi.

Bekâr adam, üç öğün yemek verirler. Yatacak yer zaten var.

Gönlünü eyler, Şaban Agam.

Çobanlık hoştur. Doğanın içinde, tertemiz.

**

Şaban Aga’mı daha sonra hiç görmedim. Aradan üç ay geçti.

Bir öğle vakti, Yenice Otogarı’na girdim.

Bir adam oturuyor, sırtı dönük. Tanır gibi oldum, yanına yaklaştım. Önüne geçip baktım.

Bizim Şaban Aga.

Kol alçıda. Alçılı kolda el parmakları şiş. Ellerinin üstü çizik.

Kafada, bandaj olmayan çıkıntı yok.

İki kulağı da bandajlı. Yanaklar bandajlı.

“Ne oldu, sana böyle?” diye sordum.

“Tekeler ısırdı” dedi.

Dedim ki;

“Şaban Aga, benimle gırgır geçme. Sana bir kamyon çarpmış. Ya da sen su değirmenini domuzluğuna düştün”

“Yok” dedi. “Vallahi billahi tekeler ısırdı.”

Nasıl?

“Sürüde dört teke var. İkisi çok büyük. Her birisi beş yaşında. Birisi bana bir patlattı. Yere düştüm, kolum kırılmış. Ben yerden kalkayım dedim. İki teke kulaklarımı, yanaklarımı dişlediler. Kulaklarımın uçları kopmuş.”

Vay be!

“Doktor bile inanmadı. Seni bu hale getirenleri saklıyorsun” dedi.

Ne diyon sen?

“Doktor polis çağırdı. Beni tekelerden kurtaran adamın şahitliği ile çıkardılar hastaneden.”

Şaşırdım, dedim ki;

“Adamı, köpek ısırır. Eşek ısırır. At ısırır.”

İnsan, insanı ısırır.

Kedi, tırmalar.

Tavuk, gagalar.

O kadar çobanlık yaptım.

Tos vuran, saldıran koç gördüm. Teke görmedim.

Teke şaka yapar. Yukarı kaldırır ön ayaklarını, vurur gibi yapar, vurmaz. Tekeler şakacıdır.

Ah Şaban Aga ah!

“Ne olcek, çeşmenin başında sineklenirken, idmansız kaldın”

Ne yaptın sen?

Te-ke-ye ne yap-tın?

Keçi akıllı hayvandır. Akıllıdır, aynı zamanda inattır.

Tekeye, mutlaka bir numara çevirmişsindir Şaban Aga.

Teke, onun için saldırmıştır sana.

Şaban Agam, hiçbir şey anlatmadı. Teke ile arasındaki husumeti öğrenemedim.

“Yoksa bu adama ayı mı saldırdı?”

Bizim Kazdağları’nda, ayının saldırısına uğrayanlar ve ölenler oldu. Mutlaka yeni yetme bir ayı saldırmıştır, Şaban Aga’ma.

Büyük bir ayı olsaydı, mevta olurdu bizim kaval üstadı.

“Yok ya! Bu işi bir teke yapmamıştır.”

Yapmış mıdır?

Tekelerin elinden çobanı kurtaran olmasa, bu olaya inanmayacağım.

Vallahi Kazdağları’nda iki teke, Şaban Aga’yı o biçim hoplatmışlar.

Kısacası, “zortlatmışlar.”

**

Bizim Marmara Bölgesi’ndeki tekeler “zortlatma” işinden anlarlar mı?

Bilmiyorum.

“Denizli, Afyon, Isparta, Burdur, Muğla ve Antalya” illerimizde sipsi ile çalınan çok eğlenceli türkülere ve oyun havalarına “Teke Zortlatması” denir.

Hoplama zıplama, atlama… gibi hareketlerin çoğunlukta olduğu oyunlarda anlatılmak istenen nedir?

Çetin doğa şartlarında keçilerin, keçi sürülerinin, kayalardan atlaması, gezinmesi, gizlemesi mi?

Yoksa çiftleşme zamanlarında, tekelerin dövüşmeleri mi? Haremlerine dilber hoplatma meselesi mi?

Ya da çiftleşme zamanı, tekelerin keçilere kur yaparken çıkardıkları sesler mi?

Bu saydıklarımın hepsi vardır kesinlikle.

“Teke Zortlatması” bir yörenin oyun ve müzik kültürünü oluşturur.

Başrollerde de “tekeler ve keçiler” vardır.

Burdur’un tamamı ve Dirmil türküleri ve havaları, “Teke Zortlatması’na” en iyi örneklerdir..

“Goca çamın gürlemesi dal ilen”, “Şu Dirmil'in çalgısı”, ”Cemilem” türküleri bu konuya uygun türkülerdir.

Bir de “Hopdiridit Daddiridiri dom/Ben yarimi seviyom” diye bir türkü var. Tam zortlatma.

**

Bizim Şaban Aga’yı çentikleyen tekelerin, “bu zortlatma işinden haberi var mı” bilmiyorum.

Tekeler, kavalla zortlatmayı iyi çalamadı diye mi kızdı, acaba?

**

Korkmaya başladım ya!

Tekeler bir adamı, bu hale getirebilir mi?

Çok bozuldu memleket çok.

İnsanlara güvenimi yitirmiştim neredeyse.

Bir hayvanlar kalmıştı elimde.

Tekeler, yaptı yapacağını.

Hadi kargalar, GEDO’lu mısırlarla bozuldu.

Tekelere ne oldu ya?

Tekeler, niye zamansız zortlama yapıyorlar?

**

Tahtalıkta galbır vaaaar. Al da gel al da gel.

Ak çuvalda bulgur vaaar. Al da gel al da gel.

Oğlan girdi baaaahçaaaa…

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..