Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '16

 
Kategori
Güncel
 

"Terör" de büyük resim! Eylemi kim neden üstlenmedi?

"Terör" de büyük resim! Eylemi kim neden üstlenmedi?
 

"Terör” de büyük resim? Eylemi kim neden üstlenmedi?

Terör, Türkiye’ye hiç te yabancı olmayan bir kavram; 1970’li yıllarda iç siyaset ürünüymüş gibi karşımıza çıkan terör, aynı yıllarda “Asala” Ermeni terör örgütünün, 80’li yılların başlarından itibaren de PKK terör örgütünün eylemleriyle kendini gösterdi. 90’lı yılların başlarından ortalarına kadar olan dönem, PKK terörünün zirve yaptığı dönemlerdir.

90’lı yılların sonu ile 2000 yıllarının başlarındaki 3-4 yıllık dönem, Türkiye’nin son 30 yılında terörden en az etkilendiği dönemdi.

II.Körfez Harekatı yılları ve sonrasındaki dönem, yani 2003 yılından sonraki yıllar, PKK terörünün artarak devam ettiği yıllardır. 2015 Haziran seçimlerinden bugüne kadar geçen son bir yıl  hepimizin bildiği gibi, terörün Türkiye terör tarihinde zirve yaptığı dönemdir.

Aşağıdaki çizelge, 2000 yılı başlarında durma noktasına gelmiş olan terörün son 16 yıllık seyrine ilişkin kabaca bir fikir vermektedir(*)

2000

01

02

03

04

05

06

07

08

09

2010

11

12

13

14

15-16

29

20

7

31

73

105

111

146

171

135

106

137

157

(**)

(**)

600(***)

Terör süreci incelendiğinde, eylemlerin ve etkinliklerin dönemsel biçimde arttığı ya da azaldığı görülmektedir. Bunun kısa bir analizini az sonra yapmaya çalışacağım.

Terör bağlamında başlık olarak çok alternatif bulunmakla birlikte; “Terör” de büyük resim başlığıyla az sonra yapacağım analizi de desteklemek istedim.

Büyük resim derken, gerek Türkiye’de gerekse dünyanın her hangi bir yerinde gerçekleşen terör eylemlerinin, tek başına, masumane hak, hukuk arayışı olarak ifade edilemeyeceği gerçeğini gözden kaçırılmaması gerekliliğini vurguladım. Bu gerçek; bazı okuyucular için bilinenin yeniden ifadesi gibi olabilir!

Aktif olarak 1984 yılında başlayıp, 1980’li yıllar boyunca aralıksız devam eden ve 1994 yılında tarihinin zirvesine ulaşan PKK terörününü (1100 üzeri şehit) o dönemlerle ilgili olarak değerlendirecek olursak;

a.     80’li yılların başları, Asala terörünün yok olamaya yüz tuttuğu dönemlerdir. Eylemlerin yoğun olarak gerçekleştiği bölge, örgüt başının kimliği ile ilgili veriler, örgütün, Ermenistan da dâhil olmak üzere bölge üzerinde etkin olmak isteyen ülkeler tarafından da desteklenmesi, PKK terör örgütünün Asala ile özdeşleştirilmesine, onun devamı niteliğinde olduğu değerlendirmesine neden olmaktadır. Bölge halkının ve bölgenin hassas taraflarının kolaylıkla istismar edilebilecek olması, gelecekteki “Kürdistan” projesine de zemin oluşturması düşüncesi, PKK’ nın doğmasına ve büyümesine imkân sağladı denilebilir.

b.     Bu kapsamda, gerek açık olarak, gerekse örtülü kanallardan bu dönemlerde örgütü destekleyen ülkeler arasında ABD, İngiltere, Ermenistan - SSCB,  İsrail, Fransa, Almanya, Yunanistan ve diğer bazı Avrupa ülkeleri sayılabilir. Kuşkusuz bunlardan en etkili ve yakın destekte olan ülke, ilerde de bahsedeceğimiz üzere ABD’dir. Bu destekleri esirgemeyen her ülkenin, ki bazıları müttefik ve NATO üyesi kapsamındadır, kendisine göre bir hesabı ve düşüncesi vardır; bölge dinlerin kutsal sayılan merkezleri olmakla birlikte, dünyanın enerji kaynaklarının %70 potansiyeline sahiptir.

c.      90’lı yıllarda artarak devam eden ve 94’de zirve yapan terörü, o dönemin olaylarıyla birlikte değerlendirmek durumundayız; Bu yıllarda Birinci Körfez Harekâtı bitmiştir(1991) ve sözde bölgedeki otorite boşluğunu kontrol etmek üzere oluşturulan ve önderliğini ABD’nin yaptığı “Çekiç Güç”( Çekiç Güç; (Provide Comford Operation: Huzur Harekatı) 1. Körfez Savaşı sonrasında, Irak’ın kuzeyinden Türkiye'ye iltica etmek isteyen mültecilerekoruma kalkanı oluşturmayı amaçlayan Amerikan, İngilizve Fransızbirliklerinden oluşan kuvvetin adıdır) Irak’ın kuzeyinde konuşlandı. Bu dönemde İncirlik Üssü etkin biçimde kullanıldı. Bölgede görev yapan ABD helikopter ve uçaklarını PKK’ya lojistik ve askeri destek sağladığı TSK birimlerince tespit edildi, belgelendi, ancak Çekiç Gücün bölgedeki faaliyetleri 2000 yılı başlarına kadar değişik kapsamlarda devam etti.  Burada dikkate değer bir nokta, yani büyük resimde yer alan konu, Org. Eşref Bitlis’in ölümünün bu döneme denk gelmiş olması(1993), ve bu paralelde 1993-1994 ve 1995 yıllarındaki toplam şehit sayısının 3000’e yakın olarak gerçekleşmesidir.

d.     Eşref Bitlis’in bölgedeki ABD faaliyetlerine karşı duruşu, TSK’nın, ABD kaynaklı teröre ve onun bölgedeki hedef ve projelerine de karşı ve dik duruşunun başlangıç noktasıdır. Resmin tamamında ise, takriben 10 yıl sonra başlayacak olan ve TSK kadrolarının kıyımı ve pasifize edilmesiyle sonuçlanacak Ergenekon ve Balyoz operasyonları vardır. 90’lı yıllar anlaşılmadan, 2000' li yılları anlamak pek mümkün değildir...

Yukarıdaki çizelgede 2000 başlarında hafifleyen ve sonra nedense 2003 yılından itibaren eylemlerin ve kayıpların artarak devam ettiği bir döneme girilmektedir. Bu dönemin kırılma noktası 2003 yılı başlarında yaşanan “Tezkere Krizi” dir: İkinci Körfez Harekâtı için Türkiye üzerinden Irak yönünde yapılacak harekâtta avantaj elde etmek isteyen ABD’nin bu düşüncesi TBMM’den geçer oy alamayınca, yaşanan olaylarla taraflar( yani ABD) müttefiklikten çıkmış, yaşanan diplomatik krizle birlikte, kin ve nefret söylemlerinde de bulunmuşlardır.

Bu kapsamda, 2003 yılından itibaren terörün artmasının büyük resminin nedenlerinden birisi bu olabilir. Şüphesiz, dönemin Hükumeti tarafından o dönemde yerine getirilemeyen vaatler, daha sonra 2004 yılında tanınan bazı imkânlarla fazlasıyla telafi edilmeye çalışılmıştır. Teskere aşamasında TSK’nın rolünü de hesaba katmak gerekir. Yine büyük resimde, ABD’nin bölgedeki her adımına haklı olarak karşı duran TSK’nın, ileriki yıllarda Ergenekon ve Balyoz kumpasına nasıl sokulduğunu görmemek mümkün değildir.

Yine büyük resimde, ABD’nin bölgede bulunma maksadının ne olduğunu, Kürdistan’ın kurulmasının hangi projelerin( BOP: Büyük Ortadoğu Projesi), hangi aşamaları olduğunu, Büyük Kürdistan’ın gerçekte Büyük İsrail’in kurulmasının bir kamuflesi olduğunu da görmek gerekir.

2015 yılına geldiğimizde, güneyimizde fokur fokur kaynayan bir kazan var; Irak BOP gereği parçalanmış, Suriye BOP gereği yok olmak üzere, Kürdistan yine BOP gereği kurulmuş, Büyük Kürdistan ise yolda. Bu da yine BOP gereğidir…

Bölgenin dizayn edilmesinde bu kez Suriye içinde yer alan Kürt guruplar(PYD) ve İŞİD devreye sokuluyor. PYD Büyük Kürdistan’ın Akdeniz’e açılan kapısını aralayacaktır. İŞİD ise çok yönlü ve uluslararası bir terör örgütüdür. PKK Türkiye tarafında etkili olarak kullanılmaya devam edilirken, PYD güney sınırlarımızın hemen kıyısında gerek Suriye, gerekse İŞİD’e karşı savaş veriyor. ABD PYD’yi terör örgütü saymamakla birlikte, onlara her türlü desteği açık açık vermektedir( Şunu da hatırlamak gerekir; bugün PYD terör örgütü diye bangır bangır bağıran Türk Hükumeti ise, çok değil, 2014 yılında Kobani’ye destek için giden Peşmergelerin Kobani’ye Türkiye üzerinden geçişlerine de müsaade etmişti.)

Buradaki resimde İŞİD’in bulunduğu kısım flu. Yani net değil. Adından sıkça söz edilen, sosyal medya üzerinden propagandayı ve insan kaynağı teminini çok iyi yapan bu örgütün her türden faaliyetleri her nedense önlenemiyor. Yine ABD önderliğinde İŞİD karşıtı hava operasyonları yapıldığı halde, nedense bir türlü kara operasyonlarına yanaşılmıyor. İŞİD azılı, eli kanlı terör örgütü olarak nitelendirildiği halde, nedense lojistik konularda hiç mi hiç ambargoya maruz kalmıyor!

Lojistik desteği kesilen, silah ve mühimmat temininde güçlük çeken bir örgütün uzun yaşaması pek mümkün değil. O halde İŞİD’in bölgede kalması, en azından bölge üzerinde proje sahibi olan ülkelerin hedeflerine ulaşmalarına kadar geçecek sürede İŞİD varlığını devam ettirecektir.

İŞİD terör örgütünden en çok etkilenen iki ülke kanımca Suriye ve Türkiye'dir. İŞİD konusunda ve İŞİD’in Türkiye’deki eylemleri konusunda Türk Hükumeti’nin tavrı da kayda değer; TBMM’ de bu konuda muhalefetin belgeli iddiaları ve iktidarın bunlara kayıtsız kalışı oldukça manidar... Yine muhalefetin son 7 ayda terör olayları konusuyla ilgili 22 ayrı önerge vermiş olmasına rağmen, önergeler her seferinde, İktidar Parti oylarıyla reddedildi.

Sözü fazla uzatmadan, son terör eylemlerinin de bütün resmine baktığımızda, net görülen ve ortak olan nokta, Ülkemizde eylem yapan terör örgütünün eylemleri üstlenmemesidir. Eylem yapmak örgütlerin karakterinde var ama onu üstlenmemek asla yoktur. Son Atatürk Hava Limanı saldırısı da dâhil olmak üzere,  eylemlerin üzerinden saatler, hatta günler geçmesine rağmen örgütler eylemleri üstlenmemekte ısrarcıdırlar. Hangi örgüt yaptıysa, bir çok ülkede örneklerini gördüğümüz şekilde "ben yaptım" diyebilmelidir. Ama nedense böyle bir sahiplenme yok?

Gariptir ki, Başbakan başta olmak üzere ve diğer yetkili ağızlar, delillerin toplanması aşamasında “eylem PKK’yı ya da İŞİD’i işaret ediyor” diye hüküm veriyorlar. Yani zorlama ile eylemlerimize örgüt arıyoruz. Bu sene gerçekleşmiş olan ABD, Fransa ve Brüksel eylemleri bizden farklı olarak kısa sürede gururlu ve onurlu(!) teröristler tarafından üstlenildi. Bizim teröristlerde onlar kadar gurur yok mu???

Buna rağmen örgüt bu olaydan kendi lehine de olsa nemalanmak istemiyor, çünkü yapmadığı bir eylem…

O halde burada resmin tamamında farklı bir konu var: Eylem resmindeki sanık terör örgütü değil!

Kim o halde?

ABD?

Rusya?

İngiltere?

Almanya?

Ya da derin devlet?

Ya da herkes olabilir. Düşmanımız mı yok… NATO ülkeleri buna dâhil!

Üstelik her geçen yıl düşman sayımız artıyor. Eski mevcutlara ilaveten, uyguladığımız dış politikamızın ürününü alıyoruz maalesef.

Ayrıca resmin tamamını görmek için, Anayasa değişikliği, Başkanlık sistemi, Rıza Sarraf olayı vb. olmak üzere bütün konuları biri birine bağlayarak düşünmek gerekir. Bağlantıları kurmak ve varsayımlar oluşturmak asla bir komplo teorisi olarak değerlendirilmemelidir.

“Terörü lanetliyoruz”

“Terörü kınıyoruz”

İyi güzel de, bu terör değil, resmen örtülü savaş veriyoruz.

Bunları lanetlemek, kınamak değil, sebep-sonuç çerçevesinde asıl failleri tespit edip ortaya koymak lazım. Bu kapsamda varlığından endişe duyduğum MİT’e büyük görev düşüyor. Belki de biliyorlardır, günahlarını almış olmayayım…!

Dolayısıyla bunu Hükumet makamlarının da bilmemesi mümkün değil diye düşünüyorum. Ancak failin adını koymak ve telaffuz etmek konusunda nedense çekimserlik var…

Belki de bazı hesaplaşmaların semeresini bu şekilde ödemek zorunda kalıyoruz.

Belki de terör yoluyla sıkıştırılan Türkiye, Başkanlık sistemini teröre tercih edecek!

Belki de amaç bunu sağlamak…

Sonuç olarak ABD nin bundan sonraki isteklerinin yerine gelmesi için Anayasa değişikliğinin, bunun  gerçekleşmesi için de Başkanlığın dayatılması gerekiyor…

Benim büyük resimde gördüklerimin özeti bunlar.

Sağlık, huzur ve mutlulukla kalın.

01.07.2016.  03.30

(*) Bilgiler internet ortamından değişik kaynaklardan elde edilen karşılaştırmalı bilgilerden sağlanmıştır. Her hangi bir resmi kurum web  sayfasında (Genelkurmay ve MSB dahil) bu konuda bir arşiv bilgisine rastlanmamıştır.

(**)Bu yıllara ilişkin sağlıklı bilgiye ulaşılamamıştır

(***) Yaklaşık rakamdır.

NOT: Çizelge olarak hazırlamış olduğum yıllara göre şehit sayısı, yayın sonrası metin şekline dönüşmektedir, yayıncı adına ben özür dilerim.

 
Toplam blog
: 136
: 2817
Kayıt tarihi
: 20.03.11
 
 

Duyarlı olduğum konularda; düşündüklerimi, bildiklerimi ve birikimlerimi paylaşmak üzere burada b..