Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '13

 
Kategori
Tiyatro
 

'Tiyatro'nun Che Guevara'sı Erkan Yücel

'Tiyatro'nun Che Guevara'sı Erkan Yücel
 

Liseyi yarıda bırakıp tiyatroya başlayan sanatçı, İlk olarak Ankara Deneme Sahnesi'nde çalıştı. Bir yandan Halkevleri'nin tiyatro kurslarına devam etti. 1962 ve 63 yıllarında, iki kez konservatuvara b


1977-1979 yıllarından bir ses, bir insan  ve bir an.
 Güzel yıllar, insanların bir yerden bir yerlere son sürat koştuğu, mücadele içinde kimlik edindiği günler. Tartışmalar, tartışma arası yenen helva ekmekler, içilen çaylar, paylaşılan birinciler, Bafralar. Tartışmalarla sabahlanan akşamlar. Vücudumun her tarafının ağrımasına kulak asmadığım, bayılarak uyuduğum sandalye üstleri, bir sürü ağabeyin ablanın sevgisiyle büyüyen çocukluğum, kendimi adam gibi hissedişim, çokbilmişliğimin üstüne binerek bulutların üzerinden, mis gibi havayı soluyarak  sallanışım. Hoş bir rüya, çoğu zaman uyanmak istemediğim.

Sevgili annem ve arkadaşları ile birlikte  Ankara treninin bir vagonunu kiralayarak güle oynaya  MEM-DER (memurlar derneği) kongresine gitmek üzere İstanbul'dan Ankara'ya yola çıktık. Çok içen bir adamın eşi olan annemin, içki içen arkadaşlarına   denetim memurluğu yaptığı, sürekli sevgi, tüketim, din, sosyalizm gibi konuların felsefi olarak tartışıldığı, kimi kompartımanlarından saz seslerinin, türkülerin yükseldiği unutamadığım bir Tren yolculuğunun içinde on yaşında bir çocuk olarak, annemi, ağabeylerimi eleştiriyor, hınca hınç tüm tartışmaların göbeğinde kendimi buluyordum.

Ankara'ya vardığımızda kongre salonuna giden annemler beni de Erkan Yücel'in tiyatrosuna bıraktılar. Orhan Kemal'in eseri olan Müfettişler Müfettişi adlı oyunu iki kez seyretmek şansına eriştim. Erkan Yücel'le ve tiyatroyla da orada tanıştım.

Çok heyecanlanmıştım, çünkü oyun bittikten sonra oyuncular sahnenin kenarına oturuyor seyircilerle tanıtıcı ve eleştirel bir sohbet yapıyor, ondan sonra sıraya dizilip seyircilerle tek tek el sıkışıp teşekkür ederek, uğurluyorlardı. Epik tiyatro, Brecht kelimelerini, ilk o oyunda duydum.
  Oyun bitmişti, Erkan Yücel ve ekibi sahnenin kenarına oturmuş  oyun sonrası oyunla ilgili seyirci görüşlerini, dinliyor,  eleştirileri alıyor epik tiyatro örneği olarak rende ve kepçe ile yapılan at sesini tekrar sahnede canlandırılarak veriyorlardı. Geçen günlerde seyrettiğim çocuk oyununda barka vizyon  vardı, sahnede...

Erkan Yücel Müfettişler Müfettişi oyununda en önemli rolü oynuyordu, Müfettiş'i  gezdiren At arabacısıydı. Gerçeklikte  ne arabası vardı, ne de atı. Ama tüm seyirci sahnede atı da gördü, arabayı da.. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuş, adeta büyülenmiştim. Sihir işte buydu. Tiyatrocularda sihirbaz.

Oyun bitmiş sahne önü sohbeti de bitmişti. Sıra vedalaşmaya, uğurlanmaya gelmişti, Erkan yücel ve ekibi kapıda sıra olmuş tek tek el sıkıyor, oyuna geldiğimiz, görüşlerimizi onlarla paylaştığımız için teşekkür ediyorlardı, ilk defa sahnedekilerin elleri minik avucuma değiyordu. Köyleri gezip, okul sıralarından, traktör römorklarından sahne yapıp oyunlar sergilediği, köylülere oyunlarında rol verip oynattığı dillerden dile dolaşırdı.

Dünya görüşlerini bu kadar, mesleğine, işine uyarlayabilmiş kısacık ömrüne, birçok hayatı sığdırmış, yaşam hakkını bu dünyaya ödeyebilmiş, nadir , şanslı insanlardandı kendisi..
Onu seyredeli 34 yıl kadar olmuş. Zannetmeyin ki seyrettiğim o yıllarda, gençlik yıllarımda bunları düşündüm ya da bilinçli bir şekilde Erkan Yücel'le tanışmıştım, bana Brecht'i o öğretti dedim. Hayır ne yazık ki böyle hiç düşünmedim. Tiyatro kolunda görev aldım, 12-13 yaşında senaryo yazmaya çalıştım ama Erkan Yücel'li anları, o yılları, bir yığın olay  içinde kaybetmiş gitmiştim. Brecht bile şair olarak daha çok yer kaplamıştı yüreğimde.  Mekânların ölmesinin anıları da öldüreceğini bilmiyordum, romanlarda altın harflerle yazılmış, beylik laflardan biri sanıyordum, "bir grubu, bir topluluğu öldürmek için mekânlarını yok edin" Ne kadar çok şeyi yok ettiklerini - Şan Sineması, AKM şimdide Emek  sineması- şimdi anlıyorum.

Hani insanın başına bir şey gelir de kendini kaybeder, ya da kendini ezilmiş bir sinek gibi hisseder ya da yabancı gibi. Ve ondan sonra geriye bakar ve kendini arar, hiç açmadığı anı defterlerinin kapaklarını açar, işte bu kendimi arayışımda rastladım Erkan Yücel'e ve sımsıkı sarıldım onun hayaline.

Ne müdür olduğumda ne de başka bir başarımda kendimi bu kadar onurlu ve mutlu hissetmemiştim ama onu bulduğum anda ve bu satırlarda bana onun eli tekrar değdi diyorum ve gerçekten kendimi daha gerçek daha sahici hissediyorum.

Ve bakıyorum yaptığım birçok şeyde onun ismi ve damgası var; sanatın kendi başına, odalara kapanarak yapılmayacağını, tartışarak, eleştirerek, eleştiriye açık olarak kolektif üretimle yapılması gerektiğini, diğer insanlarla birleştikçe çoğalacağını, sanatın yeşereceğini ondan öğrendim. Ondan öğrendim ki açık ve paylaşımcı olmak hata yapabilme özgürlüğünü, deneyebilme ve yanılabilme özgürlüğünü insana tanır. İnsan kendini  hiç kimseden , hiç bir nedenden ötürü kendini saklamaz, çünkü hatalar insanın en iyi yol arkadaşıdır, hatalar yapıldıkça insanlar iyileşir, mükemmelliğe ulaşır, hiç kimse mükemmel değildir, üstelik mükemmel olmak, makine olmakla eştir, mükemmelleştikçe insanlığınız yiter, gider.. Ve sanat yapmak, özgür olmayı cesareti gerektirir.

Unutmayın her insan safra atar, yaşayabilmek için atmak zorundadır.

Evet, Erkan Yücel 34 yıl sonra  yıllarımın içinde bıraktığın izlerini sürdüm, anıların kapılarını açtım, seni  sahiden tanıdım, teşekkür ederim. Seninle ilgili anılara soru sorarken iki oğlun olduğunu öğrendim; Doğu ve Fırat. Gün Zileli ile birlikte kollektifin senin hakkında  'Dünyanın Her Yeri Sahne - Erkan Yücel Anısı" adlı bir kitap yazdığını da.. Yakında alır okur, umarım ismi sana bu kadar  yakışan bu kitap' la tekrar on yaşıma, o sihirli güne dönerim.

 

 
Toplam blog
: 17
: 781
Kayıt tarihi
: 19.07.12
 
 

1990'lı yıllar bir reklam satış elmanı için  hala pikajla montajın yapıldığı, dergi bağlanana kad..