Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

"Türkiye'nin 'Koalisyon Hükümeti'nin kurulamaması' gibi bir sorunu var mı?"

“Hukuk” ve “siyaset”i birbirinden ayırmak gayet zordur. Doğrudan doğruya siyaset kurumu ile hiç bir alâkası olmadığı düşünülen bir hukukî düzenlemeden, doğrudan doğruya siyasal gündemi, tartışmaları etkileyecek bir hukukî düzenlemeye kadar tün “hukuk sitemi” siyasal müzakerenin zonucunda belirlenir. O ülkede, o ülkenin siyasal dilinde, pratiğinde “müzakere”nin ne olduğunu, yine o ülkenin siyaset sosyolojisinin pratikleri belirler. Türkiye gibi, liderin belirgin olduğu ve parlamenter sistemle idare edilen ülkelerde siyasî “müzakere” çoğunca, iktidar partisi liderinin iradesinin tezahürü olarak tecelli eder. İçerisinden yürütme organını çıkaran yasama organı, genellikle TBMM’de çoğunluğu sağlayabilen partinin executive board’ı gibi çalışır. Yasama, yürütmenin faaliyetlerine meşruluk kazandırmanın ötesinde çok da fazla rol oynamaz. Lider kültü buna yeni bir boyut daha ekler: Böylece, yasama yürütmenin faaliyetlerine meşruluk katan bir idare meclisi hüviyetine bürünürken, yürütme organı da –aslında- liderin siyasî iradesinin tecellisine odaklanır. Böylece liderin etrafında şekilenen bir yasama ve yürütme organı belirginleşir. Gücü ne olursa olsun muhalefetin muhalefeti de lider ekseninde şekillenir. Siyaset artık, tabir-i caizse iktidar ya da muhalefette olsunlar, liderlerin etrafında şekillenme başlar. Hukuku doğuran “müzakere” de burada anlam kazanır. Sistem her zaman bu şekilde işlemez. Tıpkı 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi, TBMM’ye bir parti tarafından hakim olunamadığı, tek bir partinin hâkim olamadığı bir TBMM’de yasamanın executive board’ı şeklinde çalışacak bir yürütme organının teşkil edilemediği, liderin de her iki kurumu da yönlendiren birbirine bağlayan ve karar alma süreçlerini belirgin bir şekilde yönlendiren kişi olarak ortaya çıkamadığı durumlar ortaya çıkabilir. Son aylarda Türkiye böyle bir süreçten geçiyor. Özetleyerek belirtmek gerekirse, Türkiye’de şu anda sadece tek başına iktidar kurabilecek miktarda sandalyeyi kontrol edebilecek bir partinin olmaması nedeniyle bir koalisyon tartışması yaşanmıyor; aynı zamanda AKP içerisinde de bir liderlik tartışması yaşanıyor. Daha da önemlisi bu iki tartışma birbirinden etkilenerek, birbirinden etkilenerek devam ediyor. Bu nokta da birkaç ayrıntıya dikkat etmekte fayda var. AKP’de “bir liderlik tartışmasının” “sorununun” olduğunu söylemek Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında liderin kim olacağına ilişkin bir siyasî mücadelenin olduğunu ya da AKP içerisinde Tayyip Erdoğan’ın istenmediğini vb. söylemek aynı şeyler değildir. Ama TC siyasal yapısının o alışkın olduğu türden TBMM-Bakanlar Kurulu-Lider aradındaki bilindik siyasal karar alma pratiklerinden bir kopuş olduğu da aşikardır: Türkiye artık TBMM’ye hâkim olan, bu hakimiyetinin verdiği meşruiyetle kendi içerisinden seçtiği bir Bakanlar Kurulu oluşturan ve gerek TBMM’ye hâkim olan partinin Genel Başkanı olma sıfatıyla gerekse de içerisinden çıkarttığı yürütmenin başı, Başbakan olma sıfatıyla sistemin kilit noktasında yer alan bir “lider” tarafından idare edilmiyor. Dikkat etmemiz gereken ikinci ayrıntı bu “lider” kelimesinde gizlidir. Demem o ki, yukarıdaki cümlem “Keşke TBMM’ye tek bir parti hâkim olsa, TBMM’yi ve Bakanlar Kurulunu çekip çeviren bir liderimiz olsa da bu dertlerimiz hiç olmasa!” şeklinde okunmamalıdır. Söylemek istediğim bu değil; olmasını arzu ettiğim de bu değil. Ancak Türkiye’de siyasi karar almanın alışılageldik yolunun bu olduğunu tespit etmek de yanlış değil. Türkiye şu anda sahip olduğu Cumhurbaşkanlığı yetkileriyle bile sorunlu, parti genel başkanı ve başbakan olmadığının farkında olmayan bir Cumhurbaşkanı ile Türkiye siyasal sisteminin ve kendi partisinin alışkın olduğu türden bir otorite ile partisine ve Bakanlar Kurulu’na hükmedemiyen, Başbakan olduğunun bile farkında olmayan bir başbakan ile yönetilmektedir. Koalisyon tartışmaları sadece bu soruna eklemlenen, bu sorunu şiddetlendiren bir faktör olarak anılabilir. Türkiye’nin diğer birçok siyasî partisi gibi, yıllar yılı lider kültü etrafında şekillenen AKP’de de karar alma süreçlerini domine eden liderin (eskisi gibi) yokluğu şu andaki sorunların temeline yerleşir; Son seçimlerden sonra, AKP’nin TBMM’nin en güçlü, ancak tek başına iktidar olamayacak kadar güçsüz bir parti olarak tezahürü ise, parti içerisindeki bu sorunu çetrefillendirir ve onu sıradan bir parti içi sorun olmaktan çıkararak Türkiye’nin en önemli gündem maddesi haline getirir. Söylemek istediklerimi bir de şöyle özetlemeye çalışayım. Bilindiği üzere, AKP ve CHP arasındaki koalisyon görüşmelerinden sonuç alınamadı. Gazetelere yansıyan haberlere göre Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın koalisyon sürecine ilişkin, “Kendi ilkeleriyle de karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa intihar edecek hali yoktur.” sözleri AKP-CHP arasındaki koalisyon pazarlıklarını bitiren temel faktör oldu. Unutmayalım ki, “Anayasal yetki ve sorumluluklarını inat ve ısrarla çiğneyen, hiçbir kural tanımayan Cumhurbaşkanı'nın, görevinin gerektirdiği meşru ve hukuki zeminde bulunması” şartı, MHP’nin de AKP ile kurulabilecek bir koalisyonadaki kırmızıçizgilerinden birisiydi. Yukarıdaki alıntılarda ifade edilen tarzdaki cümlere geçtiğimiz günlerin haftaların hemen hemen tüm gazetelerinde rastlmak mümkündür.
 
O zaman tekrar etmek de fayda var: Türkiye’nin koalisyon hükümeti kurulamaması gibi bir sorunu yok. Var da yok!: Birinci olarak, böyle bir sorun yok, Bugünün Türkiye’sinin temel sorunu, partilerin dünya görüşlerindeki ya da politkalarındaki farklılıklar nedeniyle ya da en basitinden müstakbel Bakanlar Kurulu’ndaki dağılım üzerinde anlaşamamaları nedeniyle bir koalisyon hükümeti kuramamaları değil. Bu anlamda Türkiye’de bir koalisyon kuramama sorunu yok. İkinci olarak Türkiye’de bir koalisyon sorunu var. Ama yukarıda kullandığımız şekilde tezhür eden bir koalisyon sorunu değil bu sorun. AKP içerisindeki liderlik sorununun koalisyon tartışmalarına eklemlenmesi ile bu tartışmanın, AKP içerisindeki liderlik tartışmasının bir sistem sorunu, hükümet kuramama sorunu haline gelmesi nedeniyle ortaya çıkan bir sorun var. Sonuçta şu noktanın altını tekrar tekrar çizmekte fayda var: Hala Başbakanlık ve Genel Başkanlık yetkilerini bırakmadan Cumhurbaşkanlığı yetkilerini de kullanmak isteyen, o da yetmez, tüm bunlara ilaveten mevcut Cumhurbaşkanlığı yetkilerini de yetersiz bularak onun da ötesine geçmek isteyen Tayyip Erdoğan’ın ekseninde yer aldığı bir sorun yaşamaktayız. AKP içerisinde doğup orada çözülecek, çözümlenebilecek sorun iki nedenle ülkenin temel sorunu haline gelmekte; farklı şekillere bürünerek görünür hale gelmektedir. Birinci olarak AKP içerisinde Tayyip Erdoğan’ın bu taleplerini durduracak, sınırlandıracak bir parti içi güç, direnç mevcut değildir. Tayyip Erdoğan’a dur diyecek (zamanında Turgut Özal’ın bu tür taleplerine karşı Mesut Yılmaz’ı Genel Başkanlığa getirerek direnen ANAP’ta olduğu gibi) bir gücün, iradenin olmayışı, parti içerisindeki bu sorunu kronikleştirmektedir. Partinin kendi içerisinde kronikleşen bu sorun AKP’nin TBMM’nin en büyük ama tek başına iktidar olamayacak kadar küçük bir parti olması nedeniyle parti içerisinden çıkarak siyasal sistemin tamamını kapsamaktadır. Tüm siyasal sistemi, gündemi kapsayan bu sorunun Tayyip Erdoğan’ın, şahsında bütünleştirmek istediği yetkilerin ve bu yetkileri elde edebilmek için yapabileceklerinin üst sınırını tespit etmenin, hayal etmenin imkansızlığı nedeniyle gittikçe yakıcı, yıkıcı bir hal almakta olduğunu ise hepimiz hergün her saat gözlemliyoruz. MeteK. KAYNAR
 
 
Toplam blog
: 38
: 70
Kayıt tarihi
: 08.02.15
 
 

Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü. Doç. Dr.  Özgür Üniversite ..