Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '17

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

"Ufak Tefek Cinayetler" Kantarın Topuzunu Kaçırmış...

"Ufak Tefek Cinayetler" Kantarın Topuzunu Kaçırmış...
 

Güzel kadınlar, moda dergilerinden çıkma kıyafetler, bir türlü özdeşleşemediğimiz yirmili yaşlardaki karakterler yerine kullanılan orta yaşlı kadınlar ve orta yaşlı adamlar, villalar, lüks arabalar, dışarıdan bakıldığında şahane görünen ama yaklaştıkça çürümüşlüğünü bas bas bağıran hayatlar, aldatmalar, entrikalar, salt kötüler, hırslar, intikamlar...

Haklısınız...

Bunların her biri kağıt üzerinde olduğu kadar, ekranda da pek bir izlenesi oluyor.

İyi cast yap, iyi mekanlar seç, iyi stil danışmanı ile çalış, bas canlı renkleri, altına da şöyle güzel müzikler döşedin mi, işte size oldu Ufak Tefek Cinayetler.

Peki ya hikaye?

Onun için çok da uğraşmaya gerek olduğunu sanmıyorum.

Niye mi?

Bu sorunun cevabını biraz olsun internet medyasını takip ediyorsanız biliyorsunuzdur.

Hemen söyleyeyim, bende bu noktada çok da farklı bir şey yazmayacağım.

Yani başlık anlamında çoğu kişiyle aynı yerdeyim.

Hemen söyleyeyim, Ufak Tefek Cinayetler ile ilgili herkesin yaptığı gibi "Big Little Lies'dan  arak" demek yerine, içeriği açıp, ayrıntı vermek ve sonra da gerisi size kalmış demek, az sonra okuyacağınız yazımın temel hedefi.

Zira benim vardığım nokta, verdiğim karar gayet net.

İç dünyanızdaki "doğru ve yanlış" dengeniz, sonucunda da duruşunuz sizi bağlar.

Bu sıkça hortlayan çalıp çırpma mevzuları ile ilgili öncelikle söylemek istediğim şey, bu diziden bağımsız.

Genele dair...

Yapılan yorumları, geçen konuşmaları, hayretle ve hatta dehşetle dinliyorum.

"Çaldılarsa bile ortaya iyi iş çıkarmışlar."

"Elin ecnebisi zaten para kazanmış, bundan da kazanmayı versin."

"Daha iyisini yapabiliyorsan sen yap da izleyelim."

Şaka sanırım...

Buralara geldik yani...

Ne acı...

Hemen en sondaki cümleden yani "daha iyisini yapabiliyorsan sen yap da izleyelim" kısmından başlayalım.

Üzgünüm ama bu dediğiniz bu ülkede mümkün değil.

Niye mi?

Hadi gelin, mümkün olmama nedenini hep beraber şöyle bir test edelim.

Ve...

Ufak Tefek Cinayetler ve Çukur'un yapımcısı Ay Yapım'ı,

Hayat Şarkısı ve bu akşam başlayacak Hayat Sırları'nın yapımcısı Most Production'ı,

Meryem'in yapımcısı TMC'yi,

Söz'ün yapımcısı Tims'i, yazıyı okumaya ara vererek arayın.

Bir projeniz olduğunu ve göndermek istediğinizi söyleyin.

Ben size karşı tarafın sarf edeceği cevabı şimdiden söyleyeyim, siz sonra arayınca kulaklarınızla duyarsınız...

"Biz dışarıdan senaristlerle çalışmıyoruz" ya da "biz sadece kendi senaristlerimize yazdırıyoruz" cevabını alacaksınız.

Burada adını yazmadığım diğer yapımcıları aradığınızda da; ya aynı cümleyi duyacaksınız ya da gönderin diye bir mail verecekler ve size asla dönmeyecekler çünkü okumayacaklar.

Yani sözün özü, "sen daha iyisini yap da onu görelim o zaman" diyelim kısmı buralarda pek söz konusu değil.

star tv

Gelelim "çalmışlarsa bile ortaya iyi iş çıkarmışlar" ve "adamlar zaten o ülkelerde deli para kazanıyor, bundan da kazanmayı versinler" cümlelerine...

O zaman sanırım teşbih de kusur olmaz deyip bu duruma şöyle de bakabiliriz;

Evinize girip hırsızlık yapan şahıs da sizden fakir olduğuna göre, fazla kafanıza takmayın ve gülüp geçin.

Hatta bu durumu normal karşılayın.

Zenginden ya da fakirden fark etmez, hırsızlık hırsızlıktır.

İster söz konusu olan komşunuzun evinin camından kaçan bir hırsız olsun ya da ister birinin bilmem kaç yılda yaptığı eserinden beş kuruş ödemeden, sündürüp çekiştirilerek ortaya bir dizi ya da film çıkarılsın hiç fark etmez, siz "evet ama iyi yapmışlar, ben yinede izlerim" diyorsanız, doğru ile yanlışınız da bir sorun var demektir.

Ve sizin için hırsızlık gerçekten sorun değilse, o zaman tez zamanda başınıza gelsin dememde sanırım sorun yoktur diye düşünüyorum.

Unutmayın, "senaryo" denen şey, yazarın para kazandığı ve hayatını idame ettirmesini sağlayan bir üründür.

Ve basit bir bakış açısıyla, sizin geçimizi sağlamak, refaha kavuşmak ya da sahip olduğunuz refahı devam ettirmek için dükkanınız da sattığınız herhangi bir üründen ya da eğer bir çalışansanız, çalıştığınız yere harcadığınız emekten farkı yoktur.

Bu noktada Ufak Tefek Cinayetler'in birinci bölümünde Tülin Özen'in canlandırdığı Arzu karakterinin birinci bölüm dakika 27:05'de sarf ettiği diyalogların bu duruma "cuk" diye  oturduğunu düşünüyorum.

Arzu, "sence bir kötülüğe seyirci kalmak senide kötü yapar mı?"

Kocası Mehmet'ten gelen cevap, "valla gücünün yetip yetmediğine bakar."

Nasıl bakış açısı ama...

Bazen gücünüz yetmeyebilir ama o durumda bile sizin nerede durduğunuzdur "sizi siz yapan" der ve yazıma devam ederim.

star tv

Hadi gelin şimdi yukarıdaki genel bakış açsından çıkalım ve Ufak Tefek Cinayetler'e dönelim.

Bu noktada küçük bir not...

Most Production'un Hayat Sırları projesi ile el sıkışmışken, son anda vazgeçip Ay Yapım'ın  Ufak Tefek Cinayetler ile el sıkışan Burçin Terzioğlu'nun, bu projeden vazgeçme nedenini keşke birileri sorgulasa...

Gelecek cevap tabi ki; söylenenler ve söylenmeyenler arasına sıkışıp kalacaktır ama ben yinede buraya ufak bir soru işareti bırakmayı uygun görüyorum.

Geçen hafta dizinin yayınlanan ilk bölümünün ardından, yazı paylaşmama nedenimi soran çok sayıda mesaj geldi.

Beklemek istedim...

Zira "çalıntı senaryo" başlıklı yapılan yorumlara, yapım şirketinin ve senaristin cevap verip vermeyeceği ya da nasıl bir cevap vereceğini merak ediyordum.

İyi ki de beklemişim.

Milliyet gazetesi televizyon yazarı Sina Koloğlu merakımı giderdi ve aşağıdaki yazıyı paylaştı;

Ufak Tefek Cinayetler dizisi, ‘Grow Up’a benziyor, yok aslında ‘Pretty Little Liars’ın kopyası, eh içinde ‘Big Little Lies’ da var...

Bu durumu merak ettim ve dizinin senaristi Meriç Acemi’ye sordum.

Acemi, “Bunu bekliyordum” dedi. 

Not, burada kahkaha attım... 

Bu bir trend! Meriç Acemi, “diziyi önce ileri, sonra geriye sarmak, son zamanların popüler dizi kurgu mantığı bu aslında. Flash forward. (İleriye sarmak) Dünyadaki trend bu. Kurgu matematiği, hikayeler benziyor” dedikten sonra, yukarıda adı geçen dizilere yenilerini ekliyor, “The Affair’ (2014 Amerikan Showtime kanalı dizisi) mesela böyle.”

Acemi, dünyaya dizilerini satan bir ülkenin, böyle bir risk (kopya çekmek) almasının mümkün olmadığını da sözlerine ekledi.

Not, burada artık gülmekten yerlerdeydim... 

Yazar burada bize aklımızdan geçen "çalıntı mı la bu" sorusu için, son yıllarda moda olan senaryo tekniği ile ilgili ders veriyor.

Bak sen....

Bir anda aydınlandım iyi mi?

Bende neden içimde öyle bir his var diyordum, kurgudanmış demek.

Adı neymiş?

Flash forward.

Sayenizde bir şey daha öğrendik, büyüksünüz...

Yazarken hala gülüyorum...

Yalnız yukarıdaki metne dikkat, araya cılız bir "hikayeler de benziyor" sıkıştırılmış.

Oy oy oy...

Türkiye'de en çok hangi ülkeden dizi alınıp burada uyarlama yapılıyor?

Kore...

Türk yapımcılar bu diziler için Koreli yapımcılara bölüm başı 5000 ila 7000 dolar ödüyorlar.

Bu projeleri Türkiye'ye getiren aracılar var.

Onlarda, ya toplu para alıp işi kapatıyorlar ya da bölüm başı bin ila iki bin TL arasında para alıyorlar.

Bu arada bu projelerin sadece pilot bölümleri izlenerek satıldığını, büyük bir kısmının da çok iyi oldukları için değil, moda oldukları için alındığını söylemeden edemeyeceğim.

Yukarıda verdiğim rakamlara göre, bir Kore dizisinin Türk yapımcıya maliyetini siz hesaplayın.

Ve sonra buradan yola çıkarak, daha yeni Emmy almış, başrollerinde Oscarlı sanatçıların oynadığı bir dizinin haklarını almanın bütçesinin ne olabileceğini ve hatta bunun mümkün olup olamayacağını siz düşünün.

Hadi ben yine de bu noktada açık kapı bırakıyorum, aldılarsa haklarını açıklasınlar da biz de ayakta alkışlayalım diyorum.

Açıklasınlar ki "vay be, adamlar yapmış" diyelim...

Hoş Meriç Acemi verdiği röportajda "dünyaya dizilerini satan bir ülkenin, böyle bir risk (kopya çekmek) almasının mümkün olmadığını" söyleyerek, haklarının alınmadığını da alt metinde açıklamış.

Ki yazar olarak Meriç Acemi'nin, yapımcı olarak Ay Yapım'ın, kanal olarak Star TV'nin aldığı kararın, ülkeyi niye bağladığını anlamadım ya neyse...

Kendisini ve senaryolarını nerede görüyorlarsa artık.

Bu noktada sorum şu; uyarlama nedir?

Hiç derinlemesine incelemeye gerek yok, basit sözlük anlamına bakalım.

Yabancı bir dille yazılmış, yerli olmayan bir yapıtı, yerli yaşama uydurarak, yerlileştirerek kendi diline çevirmek işi.

Yani adaptasyon.

Dolayısıyla da "ben bu diziyi izledim, orada böyleydi burada yok" dediğiniz noktalar zaten bu ülkede yayınlanabilir şeyler olmadığı için uyarlanan kısımlar.

Hadi gelin şimdi "Ufak Tefek Cinayetlere" bakalım.

Benim için Ufak Tefek Cinayetler = Büyük Küçük Yalanlar (Big Little Lies)

Dizi isimlerine baktığımda bile gülüyorum ya ne diyeyim ben size.

Hemen söyleyeyim yazımın bundan sonrasında bolca spoiler vereceğim...

Demem o ki; Big Little Lies'ı izleyecekseniz ki bence izlemelisiniz "okuyup okumamayı" bir daha  düşünün.

"Big Little Lies" yukarıdaki resimdeki üç kadına odaklanmak suretiyle, totalde beş kadının yaşadıklarını anlatıyor.

Mekan,bir kasaba...

Hikaye, bir partide bir adamın öldürülmesi ile başlıyor.

Yani tıpkı Ufak Tefek Cinayetler dizisinde olduğu gibi.

Biz dizinin sonuna kadar da, kimin öldürüldüğünü ve kimin öldürdüğünü bilmiyoruz ama hep bu beş kadından şüpheleniyoruz.

Ayrıca yine dizinin sonuna kadar, o kasabada yaşayan insanların, biri kadın biri erkek olmak üzere iki polisin karşısında, bu beş kadının yaşadıklarını anlatması ile ilerliyoruz.

Ha burada adam evde yapılan büyük bir partide, orada ise kasabadaki bir mekanda yapılan partide mi ölmüş, orada merdivenden burada camdan mı düşmüş, burada sorgulanan adamlardan biri manikürcü biri müzisyen, orada ise başka bir mesleğe mi mensupmuş, hiç fark etmez.

Bunlar süs püs, detay...

Ana hikayeyi etkileyen mevzular değil.

Sonra yukarıdaki resimde gördüğünüz sağdaki siyah saçlı ablamız, yeni kasabaya gelen, devamlı koşan, koşarken de iç dünyasında çeşitli hesaplaşmalar yaşayan bir kadın.

Bakınız Oya...

Biz hikaye ilerledikçe, bu kadının ağır bir tecavüze maruz kaldığını ve bu tecavüzden de bir çocuğu oluğunu öğreniyoruz.

Dikkat!

Ne var ki, tecavüz bizim dizilerimizde de çekilebiliyor, Fatma Gül'ün Suçu Ne dizisine bak diyenler için, bakınız RTÜK'ün yeni yayınladığı mevzuat maddelerine diyorum.

Dolayısıyla uyarlama yapabilmek, bize ve Türk televizyonlarında yayınlanabilir hale getirmek için tecavüzü çıkarmamız gerekiyor.

Peki yerine ne koyabiliriz?

Bakınız Oya'nın çocukluk hikayesine.

Bir iftiraya uğruyor ve öğretmeni ile yüz kızartıcı bir durumun içine sokulup, intihara varan bir sürecin içine giriyor.

Ve bu sayede tıpkı Big Little Lies'da olduğu gibi hala da travmayı atlatamamış bir karakter oluveriyor.

Burada tecavüz sonucu çocuk sahibi yapmak ile iftira sonucu çocuk sahibi olamaz hale gelmek aslında aynı şeye hizmet ediyor.

Zira birinde karakter çocuğuna baktığında tecavüzcüsü ile eşleştirdiği bazı durumlar yaşarken, diğerinde Oya arkadaşlarına ve çocuklarına bakarken, kendi çocuk sahibi olamama hikayesine dair bazı durumlar yaşıyor.

 star tv

Gelelim Tülin Özen'in canlandırığı Arzu karakteri ve kocasının birlikte olduğu pilates hocasına...

Bakınız Big Little Lies'da resmin ortasındaki Reese Witherspoon'un canlandırığı Madeline karakterine.

Madeline'in iki çocuğu var ve bu çocuklarından biri ergenlik döneminde.

Üniversiteye başlayacak.

Kimlik bunalımı yaşıyor.

Bir sosyal sorumluluk projesi için,  bekaretini internetten  açık arttırmayla satışa çıkarıyor deyim gerisini siz anlayın.

Peki bunu Türkiye'de kullanabilir miyiz?

Tabi ki hayır...

Şimdilik mezuniyet döneminde olduğunu belirtmemiz yeterli zira bu kızımızla ilgili daha vakit var.

Neden?

Çünkü Ufak Tefek Cinayetler Arzu'nun hikayesini mecburen biraz daha başa çekmiş.

Nasıl mı?

Big Little Lies'da Madeline'in çocuklarının babası; karısını güzel, sımsıkı vücutlu, seksi bir yogo öğretmeniyle aldatmış ve onu boşayıp o yogo öğretmeni ile evlenmiş.

Ve Madeline bir türlü bu travmayı atlatamıyor.

Ufak Tefek Cinayetler'de ise, o yogo öğretmeni karşımıza pilates eğitmeni olarak çıkıyor.

Ve daha ilişki aşamasında hayatımıza giriyor.

Tabi buna, altı bölüm çekilip final yapan bir projeye göre daha uzun soluklu bir diziye malzeme çıkarma çabası da diyebiliriz.

Ha tabi bu ilişki ortaya çıkınca evin ergen kızının, tıpkı Big Little Lies'da olduğu gibi ama bizim yapımıza uygun neler neler yapacağını siz düşünün.

Zira çocuk daha ilk bölümde diyaloglarıyla ilişkiler üzerine bilirkişi kıvamında anlatıldı bize.

Bakınız birinci bölümde mutfakta telefonla arkadaşı ile konuşma sahnesine.

Ve Merve ile Oya...

Big Little Lies'da Nicole Kidman'ın canlandırdığı Celeste karakterinin yaşadıklarını bu ülkede yapmak imkansız.

Şiddete dayalı bir cinsellik üzerine yürüyen, ağır travmatik bir hikayesi var.

Ama tıpkı Merve ve Oya'daki gibi, Celeste'nin kocası ile resimdeki siyah saçlı ablamız olan Shailene Woodley'in canlandırdığı Jane'in hikayesini birbirine bağlayan da, Celeste'nin kocası.

Lakin Celeste'nin hikayesini bu ülkede yapmak mümkün olmadığı için; zengin koca, herkesin parmakla gösterdiği muhteşem adam, harika aile, ne kadar şanslı kadın kısmını tutarak, cinselliğin olduğu alanı başka bir hikayeye çevirmeye çalışarak uyarlamayı tercih etmişler.

Peki ya Bade İşçil'in canlandırdığı Pelin karakteri?

Bakınız Big Little Lies'da Laura Dern'in canlandırdığı Renata karakteri.

Renata'nın ufak kızı okulun ilk gününde kim olduğunu bilmediğimiz bir okul arkadaşından şiddet görüyor ve ona zarar verdiği okul arkadaşını söyleyemediği için, kasabaya yeni tanışan, tecavüz mağduru Jane'in oğlunu gösteriyor.

Ve Renata dizinin sonuna kadar; bu yanlış bilgiden yola çıkarak, yüksek korumacı bir tavra giriyor ve Jane'in oğlunun okuldan gönderilmesi için yapmadığını bırakmıyor.

Jane'i kalabalıklar içinde sık sık zor duruma düşürüyor.

Kızının doğum günü partisine Jane'nin oğlunu çağırmıyor.

İmzalar topluyor.

Ciddi bir itibar zedelemesi söz konusu oluyor.

Burada "çocuğun okul hikayesini niye kullanmamışlar, o da mı RTÜK mevzuatına uymuyor" diye sorabilirsiniz...

Cevabım "evet uymuyor."

Zira o kim olduğunu bilmediğimiz çocuğun, kız çocuğuna şiddet uygulama nedeni, babası ile annesi arasındaki şiddet eğilimli cinsel hayata gizlice tanık olmasından odaklı.

Yani kendi anne babasının ilişkisinden yola çıkarak, şiddeti kadın erkek ilişkisinde sevgiyi gösterme şekli olarak görüyor.

Yani burada kullanamıyoruz...

Ne yapmalıyız?

Uyarlamalıyız...

Renata karakteri, Big Little Lies'da neye hizmet ediyor?

Kafasında kurduğu, doğru zannettiği ve aslında yanlış olan şeylerden ötürü, mahalleye yeni gelen yeni kadının hayatını zindan etmeye.

Toplum gözünde Jane'i itibarsızlaştırmaya.

Bakınız Pelin karakteri.

Ufak Tefek Cinayetler'de Pelin Oya'ya nasıl bir sorun çıkarıyor?

Oya'nın kocasına, kocasının Oya'ya hala aşık olduğunu düşünüyor, onun mahalleye gelmesini istemiyor, geldikten sonra gitmesini istiyor, evde sabahlara kadar parti yaptığını emlakçıya söylüyor, Merve ile arasını bozmak için kapatılan havuzu açmak istediği duyuruyor, partide kocası ile ilgili iyice çirkinleşiyor ve havuza itiyor.

Oysa ki Oya'nın Taylan ile arasında duygusal hiçbir şey yok.

Yani ortada koca bir yanlış anlaşılma var.

Tey tey tey...

Daha çok ayrıntı var ve inanın bana sayfalarca yazabilirim.

Uyarlama zaten budur.

Bakın Kore'den alınma dizilere, bakınız bizdeki uyarlanan hallerine.

Hepsini geçtim, bir Shameless'a bakın bir de Bizim Hikaye'ye...

Hala güldüğüm "flash forward" açıklamasıyla dizilere bakacaksak, o zaman uyarlama için para saçan yapımcılar konsantre salak demektir.

Ayrıca genelde böyle durumlarda yapımcılar ve yayıncı kanallar, senarist sözleşmesini göstererek "yazar eserin kendine ait olduğunu taahhüt etti" maddesi ile sıyrılırlar.

Lakin burada böyle bir durumda söz konusu değil zira Emmy almış, ortalığı yıkıp geçen bir diziden bahsediyoruz.

Demem o ki yapımcının ve  de kanalın bu diziden haberi olmaması imkansız.

Zira işleri bu.

görmedim duymadım bilmiyorum emoji ile ilgili görsel sonucu

Bu arada bir de jenerik mevzusu var.

Bakınız Feud dizisi, bakınız Ufak Tefek Cinayetler'in jeneriği...

Peki bunun eser hakkı alınmış mı?

Öbür mevzuyu konuşmaktan buna sıra gelmedi desek yerdir.

Yani bilinmiyor...

https://youtu.be/BIlaOajamlk

Bu arada Big Little Lies'daki kadınların hikayeleri muzzam.

Birbirlerini seviyorlar ya da sevmiyorlar, arkalarından iş çeviriyorlar ya da çevirmiyorlar ama bir an geliyor ki birbirlerine inanılmaz destek veriyorlar.

Yani Big Little Lies karakterleri, Ufak Tefek Cinayetler'deki gibi çocukluk yıllarında müzik gurubunun solisti olamadığı için ya da hoşlandığı çocuk esas kızla sevgili diye veya sitedeki havuzu açtırmak gibi basit şeylerle sınanmıyorlar.

Big Little Lies'da, yeni gelen çocuğu okuldan attırmak için uğraşan anneye, hem sinir oluyorsunuz hemde  hak veriyorsunuz.

Zira hayattaki en değer verdiği şeyi, çocuğunu korumaya çalışıyor.

Kocasından cinsel şiddet gören bir kadının, etrafa ve hatta evlilik danışmanına bile kocasını koruma çabası, çaresizliği, gel gitleri, çocukları ile babalarının ilişkilerine bakınca "bir kere daha şans verme çabasını" anlıyorsunuz.

Bu sayede asıl kırılma noktası olan, çocuğunun başka bir çocuğa sistematik şiddet göstermesi ile "harika görünen baba çocuk ilişkisi"nin yıkılması ile düğmeye basmasına hak veriyorsunuz.

Yani Big Little Lies'da her karakter yaşıyor, her karakter gerçek, her karakter haklı,  her karakter haksız...

Ve Ufak Tefek Cinayetler'deki gibi, hala ergen güdüleriyle hareket eden kadınlar ve kocaları yok.

star tv

Sonuç...

En başta yazdığım gibi benim Ufak Tefek Cinayetler ile ilgili vardığım nokta, verdiğim karar gayet net.

Sanırım size de nedenlerle ilgili yeterince ayrıntı verdim.

Gerisi sizin seçiminiz, sizin iç dünyanızdaki doğru ve yanlış dengeniz...

Yani sizin duruşunuz.

 

 

 
Toplam blog
: 172
: 1971
Kayıt tarihi
: 08.06.06
 
 

Okur, gezer, izler ve yazar...                 ..