Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '08

 
Kategori
Sinema
 

"Ulak" üzerine birkaç cümle

"Ulak" üzerine birkaç cümle
 

Aydınlığı, cesareti, doğruyu ve güzeli masallar diyarına yakışır bir ihtişamla anlatan, anlattığı doğruların tüm zamanlarda doğru, çirkinliklerin ise tüm zamanlarda çirkin olduğunu, başka dünyaları mümkün kılacak cesaretin, insanın aslında hep sahip olduğu değiştirebilme gücünün, içinde saklı olduğunu bizlere bir kez daha haykıran bir film izledim bugün: ULAK

Filmin hikayesi zaten malum, fakat bilmeyenler için bir hatırlatma yapalım: Zamansız ve mekânsız bir öykü… Düzeni yekten bozulmuş bir köye, köy köy dolaşan bir seyyahın, Zekeriya’nın gelişiyle ve beraberinde getirdiği sırlarla başlar film. Zekeriya ile gelen sırlar köye, geri dönülmez bir değişim yaşatacaktır. Filme adını veren “Ulak İbrahim”, çok yakında yüzünü gösterecek ve tüm sırlar su yüzüne çıkacaktır.

Bu kısa paragraf filmin ne anlattığı konusunda en ufak bir fikir bile vermiyor bana kalırsa. Fakat filmi izlediğinizde, konunun aslında dün ve bugün yaşanan, yaşana gelen kokuşmuş sisteme, insanların amansız bir şekilde bencil ve kendi rahatı için zulme göz yuman, korkuların esaretinde parçalanan yaşam biçimine atıfta bulunduğunu anlayabiliyorsunuz. Bir Çağan Irmak filmi olmasının getirdiği kusursuz oyunculuklar, samimiyet, muhteşem görsel anlatım, insanın kalbini titreten müzikler ve kusursuz görsellik zaten aşikar.

“SONUNU BİLMEDİĞİNİZ HERŞEY SİZİ KORKUTUR.” Köye gelen hikayecinin sürekli vurguladığı bu cümle, film boyunca, hatta film bittiğinde bile zihninize kazınmış oluyor. Yıllarca insanların gözüne perde indiren, her şeyi yasak, kural ve kanun sayarak bizi hak etmediğimiz bir yaşam biçimine sürükleyen bu sistem, yaşamlarımızda sonunu bilmediğimiz için korktuğumuz, korkumuzdan değiştirmeye cesaret edemediğimiz her şey, bu cümle ile bir kez daha yüzümüze vuruluyor. Kötülük korkuyu, cesaret ise hayallerimizi besler aslında. Bize doğru diye sunulan her şeye sorgulamadan itaat edersek, bunu asla göremeyiz.

Bu günden güne karmaşıklaşan, kaosa giden dünyada, doğru bildiğini dümdüz anlatabilen, inançlarına, hayallerine sıkı sıkıya tutunmuş bir yönetmen Çağan Irmak. Bu yürekliliğini tebrik etmeden geçmek imkansız. Günden güne hissizleşen, duyarsızlaşan ve yozlaşan bir topluma, “Zulmü yapan kadar, ona göz yuman da günahkardır” diyebilen cesaretini özellikle.

Fakat ne acı ki, onca içi boş, söyleyecek sözü olmayan, ticari çarkın içinde boğulmuş yapım içinde, insanlar en çok bu filmi eleştirebildi.Filmdeki köyün , karakterlerin herhangi bir din, dil, sosyal yapı ya da gelenek içinde bulunmaması garipsendi. Zamansız ve mekansız bir hikaye kimseye çekici gelmedi. Çünkü simgelere tutunarak, kendine sahte kimlikler edinmeyi meziyet sayan, bunları kendinden bile önemli ve kutsal sayarak, sığ dünyasında gezinen, düzenin kutsal saydığı her şey sorgusuz sualsiz kutsal sayan, gerçekten kopuk insanlara, satır aralarını okuduğunuzda önünüze yepyeni kapılar açan bu film bir kaç beden büyük gelmiş olmalı.

Bu arada filmi izleyen bir çok kişinin kafasına takılan malum soru şu oluyor: Bu durumda ulak kim? Bu sorunun tek bir cevabının olması bence filmin taşıdığı anlama aykırı. Bence ulak, hepimizin bir şekilde içinde taşıdığı, ama kimi zaman dışa vurmaya çekindiği cesaret duygusu. Bir adama, doğrunun ve aydınlığın yolunu bulduran bir kitabı yazdırıp, havarilerine, daha sonra babasına ve sonra babasının köy köy dolaşarak herkese, hatta Çağan Irmak’ın bize anlattığı şey, cesaret, aydınlığa olan inanç ve bununla bütün dünyanın değişebileceği.

İşte neyi ne zaman nasıl eştireceğimizi bilmeyen bir toplum olmanın, insanların kalıplaşış zihniyetlerinin bir türlü çözülemeyişinin, iyi yapılan işlerin üstten akıl vermekle bir anda yerden yere vuruşunu kırgınlığıyla da olsa, harika bir lirik film izlemiş oldum.

Çağan Irmak’a ve tüm ekibe bir kez daha teşekkürler

 
Toplam blog
: 19
: 897
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

"Neden?" sorusu kafamı kurclayıp durmakta. Yarın ne kadar sürer, hayaller nerede biter, gerçek nered..