Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '19

 
Kategori
Müzik
 

"Uyan Sunam" Türküsünün Öyküsü

Hemen hemen her türkünün bir öyküsü vardır. Türküler, Anadolu insanının aşkını, sevgisini, dertlerini, acılarını yansıtır. Bu nedenle türkülerle güler, oynar; türkülerle ağlar. Ne olursa olsun türkünün tadı, tınısı bir başkadır.

Bu topraklarda, doğup bu topraklarda büyüyüp de türküleri sevmeyen var mıdır? Olur, mu hiç? Türküler, türkün benliği, başka deyişle kendisidir.Türkü teriminin kaynağı Türk sözcüğüdür.Türk sözcüğünün sonuna nispet eki ulanarak türkî elde edilmiş; bu sözcük zamanla türkü biçimine girmiştir.

Ahmet Kutsi Tecer, biraz daha aydınlatıcı yola giderek, şöyle diyor: “Varsağı, türkmani gibi türkü de eski yır’lardan yani milli musiki kaynaklarından doğmuştur.(Hikmet Dizdaroğlu,Türk Dili Dergisi, S.207,Aralık,1968,s.257)

 

Uyan Sunam Uyan gerçek öykü müdür? Uyan Sunam Uyan türküsünün öyküsü nerede geçmektedir? Uyan Sunam Uyan türküsünün sözleri nasıldır?

"Uyan Sunam Uyan" türküsünün yaşanmış öyküsü… 

Uyan Sunam Uyan

Şafak söktü, yine Sunam uyanmaz 
Hasret çeken gönül derde dayanmaz 
Çağırırım Sunam sesim duyulmaz 
Uyan Sunam uyan, derin uykudan

Çektiğim gönül elinden 
Usandım gurbet elinden 
Hiç kimse bilmez halimden 
Uyan Sunam, derin uykudan

Nice diyar gezdim gözlerin için 
Niye kızdın bana el sözü için 
Dilerim Allah’tan sızlasın için 
Uyan Sunam uyan derin uykudan

Çektiğim gönül elinden 
Hiç kimse bilmez halimden 
Uyan Sunam, derin uykudan

Suna, Fahri Kayahan’ın eşidir. Çok sevmektedir Fahri Bey Suna’yı... Devir, o zamanın Malatya’sı... Ancak sevdiğine sevdiğini söylemenin bile ayıp karşılandığı o dönemde Fahri Bey her daim söyler Suna’ya, ona olan sadakatini ve bağlılığını... Ve bilir karısının gözlerinin başka kimselere bakmadığını...

Suna'nın sırtındaki ben

O dönemin kadınlarının en büyük eğlencesidir, haftada bir yapılan hamam sefaları... 
Kendilerine ayrılan günde toplanıp hamama gider, mahallenin tüm kadınları... İşte o hamam sefalarından birinde Suna’nın sırtında bulunan ve normal şartlarda kıyafetinden asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve Suna’nın yakın arkadaşı olan Neriman Hanım’ın... Neriman Hanım, akşam eve geldiğinde laf arasında eşi Mustafa Bey’e, Suna’nın sırtında ben olduğunu anlatır... Aradan zaman geçer.

Fahri Kayahan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede Mustafa Bey ile karşılaşır. 
Aralarındaki sohbet belli bir süre sonra tartışmaya dönüşür ve olay karşılıklı hakarete kadar gider. Fahri Kayahan öfkeyle yanıt verir Mustafa Bey’e: "Bir daha karşıma çıkma, seni el âleme rezil ederim." Bu söylem karşısında sinirlerine egemen olamayan ve sadece Fahri Kayahan’ı yaralamak gayesiyle hareket eden Mustafa Bey’in dudaklarından şu sözler dökülüverir: 

"Sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim." 
Fahri Kayahan beyninden vurulmuşa döner... Evet, inanamaz biricik Suna’sının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen neyin nesidir? Elin adamı, Suna’nın sırtındaki beni nerden bilecektir?

Bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp Suna’yı durumu anlatır... 
Suna iki gözü iki çeşme yeminler eder Fahri Kayahan’a: "Aman beyim etme" der, "Bakar mıyım senden bir başkasına?" 

O gece konuşurlar, konuşurlar... Fahri Kayahan eşine sarılır ve ikna olduğunu söyleyip bir daha hiç açmamacasına konuyu kapatır... Lakin durum hiç de öyle olmamıştır.

Ceketini alır çıkar

O günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe, Fahri Bey karısına kötü davranır. 
Yine bir akşam yemekte sudan bir nedenle çıkan tartışma sonrasında Fahri Kayahan ceketini alır ve başlar Malatya sokaklarında dolaşmaya. Eve geldiğinde neredeyse güneş doğmak üzeredir. Eve girer ve gördüğü manzara karşısında dona kalır. Biricik karısı Suna, kendini asmıştır. Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. O mektupta Suna son sözlerinde şunları yazmıştır: 

"Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin nedenini bilmekteyim. Kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. Şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim..." 

Fahri Kayahan gözyaşları içinde eşinin cansız bedenini yağlı urgandan ayırır, yere yatırır. 
Islak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır. İçindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır.

Fahri Kayahanelim olaydan sonra bir daha asla Malatya’ya dönmez. Hatta bir gün bir turne için tren yolculuğu yapan Fahri Kayahan’ın treni Malatya’dan geçmektedir. Tren Malatya il sınırına girdiği anda Fahri Kayahan yere kapaklanır ve Malatya il sınırından çıkana kadar bu vaziyette kalır. (Arş. Gör. Murat Buğra Tahtalı 'nın araştırmasıdır.)

NOT: Öyküdeki kişiler gerçek ancak Neriman Hanım ve Mustafa Bey adları kurgusaldır.

Fahri Kayahan hakkında; (kaynak ne kadar sağlam bilnmiyor ama)Fahri Kayahan, bu olaydan sonra tutuklanmış. Cezaevinden çıktıktan yıllar sonra konser vermek için trenle Elazığ'a gitmektedir, yolculuk yaptığı sırada Malatya yakınlarından geçerken arkadaşına :Gözümü bağla, bağla ki ne ben Malatya'yı göreyim ne de Malatya beni görsün Suna'm rahat uyusun, der; ama türkü denilince Malatya’da usa (akla) Fahri Kayahan gelir. Adı, Malatyalının belleğinde yer etmiş ki bir semtinin adı olmuştur. Saygıyla sunulur.

Hüseyin Başdoğan, Ankara 19.02.2019

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..