Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

31 Mart '07

 
Kategori
Felsefe
 

"V"e...

"V"e...
 

Eğer ki, sormuş olsaydınız bana, "otuzbeşinden sonra geriye doğru mu akar zaman?" diye, evet derdim.

Aynı yoldan dönmeden, koca bir "V"e, otuzbeşinde en dipte, yeniden çıkan yukarı geri dönüşte. Nedir ki sonuçta, yürünen karanlık bir yol herkes için...

Tek gözün inanmakta zorlanacağından göreceklerine diğeri var nasılsa. Sana gösterilen adrese yürür durursun. Oturmak "hastalandığında" yoksa aç kalırsın. Köylerde yerlerde sürünen zaman, kentlerde alabildiğine hızlı, çoğu boş, azı tılsımlı, ha yerde ha gökte, kollarını açmış "V" gökyüzüne.

Söyleyen oldu mu acaba bütün bunları? Başkalarının kelimelerinin karanlıkta üzerine basmaktan korkarım. Başkalarının kelimeleri hem ortalıkta hem karanlıkta; acep ne ararlardı da...

Dönelim konuya.

Doğduğunda toprağına düştüğün kadın ve çevresindekiler giderken yollarında, seni de götürürler sen istemsende. Hoş, istemek ve istememek var mıydı doğarken kitabında? Yürünen yolda verilen elbiseleri giydiğinde yaşam hırkasını da giyersin. "Bu taraftan gideceksin" diyen çoban, o taraftan gitmesini isteyen çobanbaşı ve sen; hep beraber koyulurken yola, yirmsindesindir, üç aylık ceylan kadar ola.

Önceden yazılmış rollerine ezbersiz dalarsın. Bakarsın ki geride ne çok hatalar yapmışsın.

Öğretirken ateşin yakıcılığını, ellerin yanık izleri dolu, ruhuna giydireceğin ateşten hırka, olur buz denizinde, ferahlarsın; evlenirsin.

İlk çocuğun serinletir her yeri. İkincide gözün dışarıda.

Yaklaşır otuzbeşe gemi, sıkar boğazını akıp gitmiş zamanın teri.

Yürürken fark edersin, seni hayat kasırgalarından koruyan bir kuytu köşe çıkar önüne. Bir dipsiz mağaradır, dışarıdan koyu karanlık, girip verirsin sırtını , geçsin beklersin dışarda fırtına kasırga. Dost demeyi öğrenirsin "mağaraya" kırkına gelirken.

Kırkını çıkarmadan yıkamazlar çocuğu, ilişilmez kadına, kırkından sonra rahatlarsın, kırk yıl anca öğretir anlamsızlıkların derin anlamını.

Anlamıdır geçen, akıp giden, yerinde otururken, bizi alaysı gözlerinin arkasındaki acımayla süzen, hayatın ta kendisidir. Ruhun dipten beş yıldır çıkarken yeni ferkedersin kırkında "boş" dediğin, "boşa geçen ömürmüş" dersin.

Çok şanslılar kırkını fark etmez. Zaman bulamaz, keyfinden kollarken onu zaman, eldeki ballar dudaklarında tattır, hayatı mağralar ve serin denizlerle doludur veya o bulmuştur o yolu.

Ellisinden sonrasını bedenin "titiz bir dadı" gibi alır eline, "orasına burasına aman birşey olur mu, çok mu hızlı çıkıyoruz ne? sigarayı iyiki bırakmışım be! haftada bir kadeh, korkarım. Korkarım, ya varsa? Ya yoksa?"

Onca emek, birikim mantığıma sığmaz, varsa neden dersin durdurmaz? Yazdığı senaryodaki derin yanlızlık, bilinen oyunlar; üstelik tüm sonları bilinen oyunlara merak, aceb başka birşey mi var bilemediğim; "son"dan sonra? ya "son" yoksa?

"Altmış" kızgındır hayata, sevilmez rakam, altmışı beş geçince rahatlar bedeni. Yetmişte güç dil ve ağızda, anlatmak isteyen, satılmış hayatın gizemlerinden. Bazıları çöllere vurur, huzur.

V' enin hayat açısı kapanır, ölüm bir çizikle tamamlar üçgeni. Bizim evren üçgenler üzerine kurulmuş.

Kimisi otuzbeşine yirmisinde varır, kimisi altmışında otuzuna girer.

Kimisi doğmadan yaşar ölür, kimisi doğar öldürür, kimisi ölür hiç ölmez.

Yürünen yollarda hayat nişancılarını en iyi atış noktalarına yerleştirir. Keskindir bazılarının kara talih giymiş nişancıları, bazılarınınsa kırıktır okları.

Erteleyen, bir sonrakinin daha iyi olacağına inanmayı sever. Yalanlar dinlemeyi sever. Yalan gölgelere saklanır, iki adım ötede deniz; görmez, kör tutar gözünü.

Bazısı elinde kitaplar, o şunu dedi, o bunu dedi; kendi ne dedi?

Bazısı üşenir yürürken yolda, yaslanır diğerlerine.

Bazısı öldürmek için doğar, bilirek kaykılır sırtlarına kadercilerin.

Bazısı bulur anahtarı, bulamaz kapı,

Bazısı bulur anahtarı, anahtarsızdır kapı.

Yaşam denizine bir göktaşı gibi düşer bazıları

bazılarının düşer gemilerine...

Bazılarının ne gemileri, kıyıda ters dönmüş kayıkları

bazıları kuru ekmek soğan, cücük alır gözyaşlarını

Hep bir arada yürürler bir yol

hayatın yürü komutuyla

ulaşılan son, sana bana son

saçının teline değemeyeceğin bir kadın gibi

umurunda bile olmayacak, belki de dağ

geçerken bilmeyecek ona küstüğünü.

Tavşan olmak isteyeceksin,

kırlarda koşmak isteyeceksin

bir tavşan kadar düşünmek isteyeceksin

ama sabah yine kum saatinden düşen kumlar dolacak gözlerine

ovuşturarak kalkacaksın taksitler ve taksitli yaşamına.

tavşan gibi kaçtığın için korkacaksın

ama hep tavşan gibi kırlarda koşmak isteyeceksin

tavşan kadar düşünmek

tekrarların başladığında yetmişinde

tavşan da olmak istemeyeceksin

ölümün olmadığını anladığında burada olmayacaksın..

resim:hürriyetten

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..