Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Vatan sağ olsun" mu?

"Vatan sağ olsun" mu?
 

Küçük oda çok kalabalıktı ve hemen herkes ayaktaydı sanki. Orta yerde duran, üzeri "lokma" ile dolu bir masadan, lokma yiyenler, kendi yedikleri yetmiyormuş gibi, onu da çağırdılar, umarsızca; "Ye hadi, " diyerek. Neyi yiyecekti; lokmayı mı? Hani İzmir’e has bir güzellikle sokakta yapılıp dağıtılırken gördüğünde, hemen sıraya durup yediği; o çok sevdiği lokma… Bu, o lokmalardan değildi ki!

Gözünün önünde koca bir bulut vardı. Her şeyi, herkesi o bulutun arkasından görüyordu. Yanaklarından süzülüp giden yaşların farkında değil miydi, yoksa farkındaydı da başındaki yemenisinin, yanaklarının kenarından sallanan uçlarına bile silmeye, mecali mi yoktu… Yüreğine od düşmüştü; yakıp kavuruyordu … Yine de üşüyordu sanki; eli ayağı buz gibiydi, sırtı ürperiyordu. Hani "içerim yanıyor dışarım serin" derler ya, işte öyle. Çok üzgündü çok; dünya başına yıkılmıştı. Ve hayalleri, ümitleri bu yıkıntının altında kalmıştı. Beyni durmuştu; şaşkındı, üzgündü, çaresizdi, olanı anlamaktan çok uzaktı. Sevdiği, onu böyle bırakıp dönülmez yere nasıl giderdi? Nasıl? Yalan yalan yalandı! Bir yanlışlık olmalıydı; inanamıyordu, inanmak istemiyordu ve "ye hadi" dedikleri; toprağa koyup geldikleri sevdiğinin arkasından “dökülen” lokmaydı. Bütün o severek yediği lokmalar gelip boğazına durmuştu sanki; kusmak istiyordu, başı dönüyordu; gözleri karardı bir an…

Daha geçen şeker bayramı yapılmıştı nişanları. İnanamamışlardı ikisi de parmaklarına takılan yüzüğe. Yoo bir sorun yoktu evlenmeleriyle ilgili ama çocukluk sevdalısıydı onlar, her çocuktan daha fazla “büyümek” istemişlerdi ve zaman bir türlü geçmek bilmemişti. Bütün mahalleli bilirdi sevdalarını; kaçamak buluşmalarını görmezden gelirlerdi. O gece yüzükleri takıldığında ise çocuk gibi sevinmişlerdi. Nasıl da ışıl ışıl parlıyordu yüzükleri; gelecek günlerin güzelliğini haber verircesine… Nişanlısı bir an önce askerliğini yapmak istemişti, işe girmekteki en büyük engel buydu çünkü. Allah var ya, Şükrüye hiç ama hiç istememişti hemen askere gitmesini Ali’sinin. Hasretine dayanamam sanmıştı; hani, sayılı günlerde bitecek hasretine! Şimdi; say sayabilirsen; bitir bitirebilirsen Şükrüye!

Kulağına gelen "bağırma" sesleriyle kendine geldiğinde, bir an ne olduğunu anlamaya çalıştı; anlayınca da koy verdi çığlığı! Televizyondan gelen “kutlama” sesini bastırıp evi dolduran çığlığı, dışarı taştı; “vatan sağ olmasın” diyordu, “olmasın!” “Yan gelip değil, can verip yattı” diyordu; bas bas bağırıyordu ki susturabilene aşk olsun! Taa buralardan, oralara ulaştı çığlığı ulaşmasına da duyan var mıydı acaba? Duyan var mıydı…

Haber programında verilen kutlama görüntüleri ise seçimden “zafer”le çıkan partililere aitti.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..