Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Temmuz '09

 
Kategori
Haber
 

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor'

'Vurma bana, vurma! İçimin oyuncakları kırılıyor'
 

O çocuk 93 gündür konuşamıyor


http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=1121433&Date=25.07.2009&b=Polis dayagi yuzunden konusamiyor&KategoriID=15

O çocuk 93 gündür konuşamıyor

Hakkari'de polisin otomatik tüfek dipçiğiyle dövdüğü 14 yaşındaki Seyfi Turan için 95 şair dizeleriyle bir köprü kurdu. Bir daha çocukların kafaları copla kırılmasın, çocukların kafalarında hayat kırılmasın diye...

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda taş attığı gerekçesiyle Özel Harekat polisi tarafından dipçikle dövülerek ağır şekilde yaralanan 14 yaşındaki Seyfi Turan için 95 şair bir araya geldi. Şairler dipçiğe karşı, kalemleriyle, dizeleriyle tepki verdi. Sennur Sezer'in dediği gibi, şairler şiirin herşeye çare olduğuna inanıyor.

Seyfi Turan Şiiri, aralarında Necmiye Alpay’ın da bulunduğu çevirmenlerce, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, Kürtçe ve Zazaca’ya çevriliyor. Çeviriler tamamlandığında tüm mağdur çocuklar yararına kitaplaşacak.

İlkokul birinci sınıftan terk Seyfi, kitapları okuyabilecek mi bilmiyoruz ama şairler Seyfi için birer kitap imzalayarak gönderecek. Ayrıca, şiire dize veren tüm şairler kendi kitaplarını ya da Seyfi'nin okuyabileceği bir başka kitabı ona imzalayarak ona bir kitaplık kuracaklar.

'Kafamızda hayat kırılmamıştı'

Şairler Seyfi Turan ve onun gibi şiddete uğrayan çocukların kırıklıklarını dizeleriyle onarmak için ikişer dizeyle ses verdi. İzmir'de yaşayan şair Fergun Özelli yüzün üzerinde şairle ilişki kurarak bu dizeleri biriktirdi.

VE ŞİİR, BİR KEZ DAHA İŞE YARASIN DİYE...

Seyfi Turan şiiriyle ilgili açıklamada, "Biz, doksan beş şair, geleceği kuracak olan kafası, taammüden saldırıya uğrayan on dört yaşındaki Seyfi Turan’ın varlığında, her türlü nefret ve şiddeti akıl dışı sertlikte yaşamak zorunda kalan çocuklara yirmi bir bölümlük bir şiir hediye ediyoruz..." deniliyor:

Bebek olmadan önce, henüz doğmamıştık.

Henüz doğmadığımız zamanda şiddet ve nefret kelimelerini öğrenmemiştik. Uyumamış, büyümemiştik. Kafamızda hayat kırılmamıştı. Herhangi bir “dipçik” kafamızı kırmamıştı. Kafamız bile yoktu. Bir çocuğun kafasını dipçikle kıran adamların kafası olduğunu ve bu kafanın içine şiddet ve nefretin nasıl dolduğunu bilmiyorduk.

Doğduk, bebek olduk.

Bebekler, yüzyıllardır ninni dinler ve ninni şiirdir.

En kıymetliden bilinir bebekler, isimleri itinayla verilir, masalla, taşla, ışıkla, efsaneyle; en fazla hayatla büyürler. Bebekler tıpkı şiirdir; az palazlandığında çocuk deriz onlara, çocuk.

Büyüdük, çocuk olduk.

Ve “kafaları dipçikle kırılan, otuz yıl içeri atılıp, “eğitim” ve “bali”yle hayatları karartılan çocuklar için birer ya da ikişer dizeyle bir şiir yazıyoruz; vicdanımız ve masumiyetimizi korumak için” diyerek yola çıktık.

Biz, doksan beş şair, geleceği kuracak olan kafası taammüden saldırıya uğrayan on dört yaşındaki Seyfi Turan’ın varlığında, her türlü nefret ve şiddeti akıl dışı sertlikte yaşamak zorunda kalan çocuklara yirmi bir bölümlük bir şiir hediye ediyoruz bugün.

Bebekler ve çocuklar, o kanayan dünya çocukları, din, ırk, milliyet, düşünce ve üzerinde yaşadığı toprak farkı gözetilmeden bir daha şiddete maruz kalmasın diye.

Ve şiir, bir kez daha işe yarasın diye.

Seyfi Turan Şiiri

diyarbakır’ın kayıp çocuğuyum
her şeyin tükendiği bir yerdeyim
taştan başka yok verecek bir şeyim
sevecekse elbet, kırık bir kemiğin hüznüyle sevecek kalbim...
vurma bana, vurma! içimin oyuncakları kırılıyor
ben, her ilkbaharın ilk günüyüm; gölgeler uzar yamaçlarımda
eskimiş okul önlüğümden bozulup dikilme siyah külotum
şu soruyla geçtim tarihten kurşunlar arasında
ölüm, bir halkın çocuğu olmanın tek mucizesi mi?
"her çocuk bir yüreğin penceresi" derdi anam
güneş batmaya başladığında ufukta
şimdi yürekleri kör kapılar gibi insanların
çocukları yiyorlar adım atarken sokağa
aklım erdiğinden beri içindeyim bu hüznün;
kabara şakırtısı, makineli tüfek sancısı, kan damlası
kuşlar geçiyor düşlerimden gökyüzü renginde
türkülerine yüz çevirip kalem kırıyor hâkimler
anne! ben buradayım; kalbimi çekiç yaptım da
düzeltemedim hayatımın eğri büğrü kaportasını
ezikliğini bana kusuyor ustam
üstüpü gibi harcıyor çocukluğumu
koltuk değneğimin sekişinden huylanan köpek
kadar bile değilim üstüme dikilmiş gözler için...
kapılar kapalı, duvarlar yüksek,
çocuk ömrüm zindan içinde
bir çınlama kalırsa kulaklarımda
hepinizin sağırlığındandır,
ölü bir nokta kalırsa gözlerimde
hepinizin körlüğünden.

- dövmeyin beni amcalar, dövmeyin n'olur
duyulursa kırılır sonra içimdeki taze dal
parklar ötelerde kalmış ve okullar;
siz kötü çocuklar diyorlar, düşüyor bol kelepçe
oysa ben çocukluk ne hiç bilemedim,
bundan mıydı hiç de büyümedi ellerim
ruhum safirdi, incindi
utancı gördüm zorbanın sopasında
durdum azaltmak için ruhumdaki acıyı
güneş gören evlerin kapısında
karşımda hayal kalp, orman uğultusu, mezarlık çiçekleri
annem ardımdan yetim bir ağıt söylüyor durmadan
çocukluğumu buruşturup ödüyorum insanlığın yenilgisini
dünya filizkıran çöl, sokağımda kurt baharı.

insanı acısından bilirim vahşeti şiddetinden
başımdaki devletli yırtık
yargısız infazdan
faili meçhul cinayetten
ben kayıt dışı, ağır tahrik, öteki çocuk
muskalı eşiklerden geçtim eşiklerin sağ ayakla aşıldığı evlerden
nazara karşı dökülürken öğrendim kurşunu
cinayetler işledim oyuncak satan dükkanlarda; sapan taşım cebimdeydi
aklımın kuşunu salarken kafeslerinizden
ben miydim rüzgâr topacına gökkuşağını saran
ben miydim devletinizi bir çakılla bozan değildim…

bir çocuğun düşüydüm de mor bir çocuğun
zor bir çocuğun üşümüş eliydim
tüysüz yüzüm tüzüklerinize küs
yanlışlıkla kalırım yoğun bakım yalnızlığımla
- bana vururken ellerini incitme yorgun amca
akşam çocuklarını nasıl seversin yoksa
her yer metal!
esiyor derin namlunun soluğu
bir taş çalmışım ölümden
nereye atayım ki onu
hey! toprak ana, devlet gözüyle gelmek istemezdim sana
törenler bayraklar istemezdin; alkışlar şaşaalar istemezdin
siyahlar paltolar istemezdin; gözlükler yaşlar istemezdin
balıklar sırtlarında taşıyorlar denizi, görmeliydin…
kanatlandı çığlık gök boşlukta
yırtıp bulutları sardım yarama
el dokuması bayramlık gömleğimi giymiştim
bilmediler; anamın ter kokusunu taşıyordu
dinmedi beyazların nefreti, tek renk tek tip
bu şehri çocuklar kuşatacak, üç kapı üç kilit
hangi elim kırık yalnız onlar biliyor
o çocuklar ki bir dakika itirafa davet edecek hepimizi.

yağmur yağmadı; yağmıyor… belki hiç yağmayacak
ölen lalenin acısı da büyüyecek benimle
vur diyen yürek durdukça bunların içinde
yaralanmış bir hayat yaşayacak giysilerimin içinde
yüzümü güneşe taşıyın kuşlar
gülüşüp oynuyordur orada çocuklar
yakılmış fenerler gibi iri gözleri...

bir damla terle gözyaşından doğmuşlardı
avuçlarımda tuzları kaldı
kıpkırmızı bir gece çocukların kanından
örtünemem annemin anlattığı masalı
omzuma kırık bir kol biçildi, terzi kim?
morarmış bir çift göz kafama buyur ettim
kabuk benim toprağa, kanasa yara benim
çünkü beni panzerler ezdi, son nefesteyim
- devlet beni vur! büyüyorum,
ben tehlikeyim
hırsızların çaldığı dilimi çığlıklarla onardım
katillerin boşalttığı ruhumu alkışlarla
buradayım:
cevabın soruyu incittiği yerde
{ (*) çocukluk baharı derler, hazinesi insanın
bir kız çocuğunun tırnağında kaya kınası }

2.

leylekler getirmedi, kan yollarında bulduk seni
sonsuz kırın ortasında
kolları taşla kırılan filistinli gibi mahzun
ay bir hata duruyor orada
kaymak: bir zemindir de bir çocuğa
bir taş da o sektirir oyuna
bak!

çiçeklenir hem kıyıcığından
çocuklar taş’ın ritmini sekti
simidin camından neler olmaz ki
bütün ayakkabı boyacıları maça gider ellerindeki fırçalarla
seni kırdıkları yerden kararıyor dünyanın bütün sabahları
(o, hakkari'de bir çocuk)
kalktı yerinden annesine gider gibi
sarıldı koyunun memelerine annesinden emer gibi
kan, demirle yüzleştirildi.
sevincini taşıran çocuk
aktı bir deli suya.
bir daha hiç açmayacak o çiçek:
masumiyet
susarak kör edecek tarihin gözlerini
- öldürmek -bilmem neden, kadîm mesleğiniz miydi
tutamam elinizi yâ hû! öldürün ama yaralamayın bizi

3.

çünkü bilmezsiniz
kalbini unuttuğunuz o çocuklar
tarihin beyaz taylarıdır
şimdi bu çocuklar ölmemiş gibi yapsak
karga gak dememiş, tavşan dağa küsmemiş gibi
vurduğunuz her dipçikte
yerin dibine girdiniz
ne kahramandınız çocuklara
sizin aklınız hurda edilmiş
çocukların incinen yüzüne
neden sokuyorsunuz tüfeklerinizi DNA'lara
neden oynuyorsunuz seyfi'nin gen haritasıyla
bir dili kopararak mı var olacaksınız?
elbette taşa inanacaktır çocuklar
çocuklar bütün dillerle konuşur...

4.

tank paletleri ezip geçerken cesetleri
korkarak yürüyordu caddede bir çocuk
karıncanın birini ezeceğim
onun sevgilisini üzeceğim diye
sana bir şarkı gibi geldi nedense ölüm
neyi sevdin anlamadım; bak başımda onların elleri
her katil gibi onlar da biliyor artık kimsenin
kimsenin peşine düşmeyeceğini.
çocukların dövüldüğü bir medeniyet kuruluyor cehenneme
şeytan dahi utanıyor dağlıyor gözlerini kendi kendine
içlerinde aşk kalmamış onların, görülen sadece insan kılıfı
ruhları çekilip alınmış, buz ve barbarlık doldurulmuş yerine!
- eteğinden taşları göğe salma seyfo
başına düşer devlet-in
oyun sanma temelini mülkün
yıkılır sırtına senin

5.

böyle fal bakmadı avuçlarından hiçbir devlet çocukluğunun
geçmedi hiçbir çocukluktan bunca hasar manzara
biz kaç çocuktuk derdimizden dert taşırmış yüzümüz kerbela
sustuk susturulduk dört yanımız ağrılar içinde ağrıyla
- biz de çocuktuk. biz de çocuktuk.
bir zamanlar.
çocuklara dokunanlar
hiç çocuk olmadılar mı yoksa?

6.

öğretmenin vurduğu yerde gül biter diyen
tüfek dipçiğinden bahçe beklermiş (!)
ağlamayın lavanta kokulu anneler
en güzel çocuklarınız öldürülecektir...

7.

nereye istesek oraya gideriz
haritanın yırtılan yerine
havagazını ve pencereleri açar sevişiriz
yüreğinizin üşüyen dipnotlarından
bir damla sıcak kan düşer şiir defterimize
sussun kırmızı bültenler, kara bültenler, mahkeme ilâmları
ömrünün baharında çocuk konuşacak
öz toprağını suladığı göz pınarlarıyla
- azad yok azap var
biji azadî çocuklar

8.

çocuklar sabun sürer, sürer de tahtalara
kayarlar, kayarlardı yokuş aralarında
taşı taş üstünde kalmamış göç denklerinden fışkırıp
pet şişede suyla, kağıt mendil satarlardı trafik ışıklarında
menem aymaz öfkeymiş, dipçiğe yıkanmış ellerin
vurdu acısı yüreklere, boynundan bir çiçeğin
ağaçtan yonttuğum bir tüfeğim var. şükredin,
o gün yanımda değildi; erkekseniz şimdi gelin!

9.

yurdunu sev, yurdunu koru;
tüfenginin dipçiğini
eksik etme insanından..
.. böyle olunur devlet,
emret; yazsın bunu,
kafasına hem
defterine seyfi!

10.

yitik çocukluğun lüzumu yok,
size daha çok riya gerek
sen çirkin bir pinokyo’sun adam
ellerin çünkü ölümlere uzuyor
kan adam, küçük adam
bilmiyorsun, çocuklar illâki büyüyor

11.

her çocuk çokça doğudur her çocuk biraz diyarbakır
savaş, vahşet, zulüm her çocukta onmaz yaralar bırakır
kedere bıçak çekip jilet atarlar cehenneme
tinerle ovarak cesaretlerini
dudakları uçuklar uçurumların
uykulardan çalınırken çocuklar sabah sayımlarında
sarı gözlerinde tufan uyuyan çocuk
çöl ateşiyle dökülür (k)an'ın üstüne
bir dipçiğin izinde yürür yaralı geyikler kervanı
yükü işaretli, lanetli, kin(in) zehrinden süzme.

12.

büyüyünce
oyuncak bebek olmak istiyor kızım
hiç korkmasın, canı yanmasın diye
diyorum ki ona:
aklın hükmünün olmadığı bu pislik zamanı unut
taş atan çocuklara karış, kandil kokan gecelerde yürü
sonsuz dalgalarına boyun eğ denizin
uzaklaş rüzgârsız şehirlerden ateş yanan dağlara koş
nasılsa resimleyemezler hiçbir duvara zamanı

13.

tamam, devlet, ‘baba’dır bu coğrafyada; hem söver hem döver
ama, babalar babalıktan "sessizce çekilmesini bilmelidir abiler”

14.

güle dipçik vuran zihin
acaba hangi diptedir?
büyür dünyanın mavi gözleri; büyür
olur iki kızıl kan çanağı
ah! dipçik düşüyor hep diptekilerin payına

15.

çocuk daha insandır büyümemiştir henüz
evin yarasıdır
yüzümüzde gezdirdiğimiz dünyanın
selâmsız mezarı
taze iki yeşil zeytin gözleri
kararmasın hayatla

16.

büyük şairler
çocukların arasından çıkacak
çünkü sözcükler sınırlayamaz onları
duvarlar boş bir zorlama
onlar tamamlanmadığına inanırlar dünyanın
o yüzden çoğu keşiflerde

17.

aşk tanrı’nın prangalı yüreğidir
katillerin suratlarına acısını kusan,
tanrı’nın kanayan elidir,
çocuğun çepellenmiş zülfüne ağlayan.
vurulmuşluğun çocukluğuyla
şarkılarla gelir kelepçelenmiş öpücükler...

18.

acımasız kıyıcı oğlumuzun başını ezerken
aslında yurdumun geleceğidir elden giden
dayan ısırganım, dayan ebegümecim, dayan hardal otum, dayan!
yeniden kanamasın çocukların onulmaz yaraları!
eklenmiş dizelerin iğne deliklerinden

19.

kafamda çatlak mı var, ne derdin
belki koşuyordum çocukluğumun düzenine
gülü gül ile tartan kardeşlik baharını
haber eylemek için günlere ve güllere
o, ol(durul)mayan renklere
ol(durul)mamış biçimlere
ah! dil var, paramparça bir dil, o taşın içinde

20.

takılıverdi plak: … büyüklerimi saymak… büyüklerimi saymak…
büyüklerimi say… büyüklerimi… büyü…
dilsizlik taştı, esmerlik taştı, çocukluk taştı
hrant oldu, gazze'yle direndi şiir sözcüklerden taştı
gökkuşağında dondurma oldu, sucuklu sandviç koktu dünyaya
köyü yakılmış küçük bir kürt çocuğuna türkçe sarıldı

21.

gaçık denizlerin hürlüğünde,
sabah geliyor çocuklar,
sabaaah, kanaya kanaya!!
bu sabah,
eli kalem tutan bir sabah
benzemiyor hiç başka sabahlara

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..