Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '07

 
Kategori
Güncel
 

"Ya sevelim ya da terk edelim" diyemiyorum; yalnızca 'üçüncü tabaka' olduğumuzu unutmayalım …

"Ya sevelim  ya da terk edelim" diyemiyorum; yalnızca 'üçüncü tabaka' olduğumuzu  unutmayalım …
 

Biliyorsunuz Sözde Ermeni Soykırımı yasası Amerika’da onaylandı. Karabulutun gölgesi çöktü milletimizin üzerine. Şimdi millet de nereden çıktı diyeceksiniz belki. Dün akşam YKY Cogito’yu şöyle baştan sona devredeyim dedim ve Cengiz Çağla imzalı “Renan, Irk ve Millet”* adlı makaleyi defalarca okudum. Orada tam da aradığım kavramı açıklamalı olarak bulmuştum. Kısmen sizlerle paylaşmaya karar verdim. Tamamını okumanızı öneririm.

1789 yılının Ocak ayında Paris’te Rahip Emmanuel Joseph Sieyes “Üçüncü tabaka nedir?” başlıklı bir kitapçık yayınladığını öğreniyoruz.

“ “Üçüncü tabaka nedir? Her şey fakat kösteklenen ve ezilen bir şey. Ayrıcalıklı sınıf olmasaydı, üçüncü sınıf ne olurdu? Her şey fakat özgür ve hayat dolu her şey.” Daha sonra üçüncü tabakanın tek başına milleti oluşturduğunu söyleyen Sieyes milletin tanımını da yapar. “ ortak bir yasa altında yaşayan ve aynı yasa koyucu tarafından temsil edilen bir ortaklar topluluğu”*

Kısaltarak alırsak Sieyes’in tanımları Jan Jack Rousseau’dan büyük ölçüde etkilenmiştir. “ Jan Jack Rousseau’nun 'genel irade' kavramı gruplar yerine tüm toplumun çıkarlarını ön plana çıkarıyordu.” *

Bu gün tam da gereksinim duyduğumuz bir anlayış değil mi sizce de ?

"Rousseau’ya göre ‘genel irade’ye teslim olan bireyler artık ‘yurttaş’ olmuşlardır, parçası oldukları topluma bağlılık duyar ve bütünün çıkarlarını kendi çıkarlarının önüne koyarlar. Sieyes’in millet kavrayışı eşitlik ideali üzerine kuruludur ve ayrıcalıklara dayanan bir düzeni mahkum eder.”*

Özetlersek:
“… Rousseau ve Sieyes’ten gelen Aydınlamacı çizgi Ernest Renan’la güçlenip bu güne ulaşmıştır. Rousseau “halk egemenliği” ilkesini ortaya atmış, Sieyes de onu “millet egemenliği” olarak kavramsallaştırmışsa, Renan da bu günkü modern – ve büyük ölçüde Fransız- "millet" tanımını getirmiştir. Renan söz konusu tanımı Sorbon üniversitesinde 11 Mart 1882’ de verdiği konferansında ortaya koymuştur.” *

"Renan milleti ırka bağlamanın hatalı olduğunu , dil birliğine bağlayan sürecin de hatalı olduğunu, dinsel türdeşliğin de milletin kökenini oluşturmadığını düşünür. Ona göre coğrafya da milletin belli bir unsurudur ama millet coğrafyaya indirgenemez. Milletlerin doğal sınırları da neticede bazı insanların özgür iradelerine ipotek koyarak ırkçılığa götüren kötü sonuçlar doğurabilir diyor. "*

Peki nedir bu millet? dediğinizi duyar gibi oluyorum.

"Renan verdiği konferansta özellikle ‘ırk’ ile ‘millet’in karıştırılmaması gerektiğini vurgulamıştır."*

“ Renan’ın yapmaya çalıştığı” diyor Çağla “ milleti etnik, ırksal, dilsel, dinsel, iktisadi ve terretorial unsurlardan bağımsızlaştırarak tümüyle tarihsel (ortak geçmişi öne çıkaran bir nitelikle) ve liberal bir içerikle tanımlamak… “Renan’a göre modern milletin temel özelliği, bireyin millete özgür ve iradi olarak katılımıdır. Bu anlayışa göre birey bir millete ait olarak dünyaya gelmez. Bütünüyle özgür olarak o millete katılır ya da dilerse o milletin üyeliğinden ayrılabilir. Millet spesifik olarak bir halkın tarihinde bir ya da birkaç faktörün kaynaşmasıyla öne çıkmış ya da oluşturulmuş olabilir, ancak bu bize onu kesin çizgilerle sınırlama imkanını vermez. Bugün itibariyle milletin sürekliliğini sağlayan ortak bir ruhun varlığı ve onu oluşturan bireylerin sürekli onayıdır.”*

Günümüzde neo-liberal politikaların zorla empoze etmeye çalıştığı ise Renan’ın millet tanımlamasında olan her unsurun tam zıttıdır.. Ama bu zıtlıklar modelini örneğin yüz yıllık acılı bir kaynaşma sürecinden sonra ortaya çıkan Fransa’ya uygulamak nedense hatırlarına gelmez de Irak gibi, İran gibi, Suriye gibi ve Türkiye gibi milletlere biçilmiş kaftan sayarlar, bir zamanlar Balkanlara ve yakın geçmişte de Yugoslavya'ya yaptıkları gibi...

Bu kadar açıklama yeter. Şimdi bir soru sormak istiyorum. Neo-liberal siyasetin azınlık diye nitelediği yurttaşlarımızdan kendini gerçekten bu milletin bir bireyi olarak hissedenler bu sözde soykırımına karşı olduğunu açıkça dile getirmelidir. Sözüme Kürt yurttaşlarımız da dahildir ve kendi kişisel çıkarlarını toplumunkilerin gerisine koyup neo-liberal pazar ekonomilerine indeksli siyasete karşı çıkmalarını beklemek bir yurttaş olarak en doğal hakkımdır diye düşünüyorum. Susmak da çare değildir ve bir nevi onaydır. Bunu hepimiz öğrendik.

Yazımın ikinci bölümünde Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliğinin yaptığı çabalar sonucu ve ABD meclislerine gönderdikleri mektubun örneğini okuyacaksınız.


ABD Senatosuna sunulan 2007 yılı H-106 sayılı kanun tasarısı aşağıda belirtilmiştir. Tasarı 30 maddeden oluşmuştur. Bu maddelere yanıtlar uzmanlar tarafından hazırlanmış ve Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği öncülüğünde 201 Gönüllü Kuruluş imzası ile, bu yıl nisan ayında ABD kongre üyelerine gönderilmiştir. Bu konuda ABD’de yaşayan Türkler örnek bir çabayla aralarında işbirliği yapmış ve kendi eyaletlerindeki kongre üyelerinin adreslerine bu mektupları tek tek göndermişlerdir.
Konu şu günlerde tekrar gündeme geldiği için tasarı maddelerini ve cevaplarımızı aşağıda belirtiyoruz.

(1) Madde: Ermeni soykırımı Osmanlı İmparatorluğu tarafından tasarlanmış ve 1915- 1923 yılları arasında gerçekleştirilmiştir. Sonuçta, sürülen 2 milyon Ermeni’den 1.5 milyon kadın, erkek ve çocuk öldürülmüş, sağ kalan 500.000 Ermeni de evlerinden ve 2, 500 yıldır yasamakta oldukları ata yurtlarından sökülüp atılmıştır.
(1) Cevabımız:Sözde “Ermeni Soykırımının” en önde gelen uzmanı olan Vahakn Dadrian bile, Ermeni sürgününün 1916’da sonlandırıldığını ve Osmanlı İmparatorluğunun 1918’den sonra varlığını kaybettiğini kabul eder. Bu nedenle, pratikte var olmayan bir hükümetin bahsettiğiniz olayları 1923 yılına kadar “gerçekleştirmiş” olması mümkün değildir.
Ayrıca, gerek Anksiklopedia Britannica’nın 1911 yılı baskısı, gerek o yılların güvenilir Batılı kaynakları savaş öncesinde Osmanlı topraklarında yaşayan toplam Ermeni nüfusunu 1.5 milyon civarında gösterir. Dadrian da, savaş sonrasında 1 milyon Ermeni’nin sağ kaldığını doğrulamaktadır. Ermeni Lideri Boghos Nubar, 1918 sonlarında iki milyon değil de 600, 000 – 700, 000 Ermeni’nin yerlerinden göçe zorlandığından bahseder. İddia edildiği gibi 1.5 milyon Ermeni’nin öldürülmüş olması doğru değildir. 2.7 milyon diğer Osmanlı halkının bulaşıcı hastalık ve savaşın getirdiği yoksulluk ortamında öldüğü sırada, yarım milyon Ermeni’nin de kaybedilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Hiç bir Ermeni temelli sürgün edilmemiş, hepsi imparatorluğun o yıllardaki sınırları içindeki yerlere gönderilmiş ve kendilerine geri dönüş hakkı tanınmıştır. İstanbul’daki Ermeni Patrikliği raporlarına göre, bunlardan 644, 900’ü (yani savaştan önceki nüfusun yarısı) 1921 yılındaki Osmanlı sınırları içinde yaşıyordu. Gümrü ve Lozan Antlaşmaları gereğince, sınır dışına gidenlere de (örneğin: 50, 000 İran’a, 120, 000 Yunanistan’a, ve Hovannissian’a göre 500, 000’i Kafkasya’ya gitmiş ve donuş hakkı tanınmıştır.

(2) Madde: 24 Mayıs 1915’de Müttefik güçler yani İngiltere, Fransa ve Rusya yayınladıkları ortak bildiri ile dünya tarihinde ilk olarak bir hükümeti ‘insanlığa karşı suç ‘ işlemekle suçladılar.
(2) Cevabımız: 24 Mayıs 1915 tarihli bu bildiri , aralarında yaptıkları gizli bir anlaşma ile Osmanlı İmparatorluğunu bölüşme amacını taşıyordu. Gerçekte bu bildiri, aynı yıllarda Rusya’nın Yahudilere uyguladığı insanlık suçunu göz ardı ediyordu. İngiltere ise, o yıllarda Alman-İngiliz vatandaşlarını kasıtlı olarak çok daha ağır şartlarda sürgüne tabi tutmuş, sınır dışına atmıştı. Üstelik , hiç de Ermeniler gibi ülkelerine baş kaldırmamışlardı.

(3) Madde: 24 Mayıs 1915 tarihli bu ortak bildiride Müttefikler, bu suça katılan herkesi ve Osmanlı Hükümetinin tüm üyelerini şahsen sorumlu tutacaklarını alenen BabıAli’ye bildirdiler.
(3) Cevabımız: Müttefikler gerçekten tehditlerini uyguladılar. Sorumlu tuttukları Osmanlı Hükümeti üyelerinden 144 kişiyi, 1919 yılından 1921 yılına kadar Malta Adasında tuttular. Ne var ki tüm incelemelere rağmen suçlayıcı delil bulamadılar, bu nedenle mahkeme bile açamadan tüm tutukluları serbest bıraktılar.

(4) Madde: Birinci Dünya Savaşı sonundaki Türk Hükümeti de, Ermeni soykırımının organizasyonundan ve uygulanmasından sorumlu olan üst düzey yöneticileri ‘Ermenilerin katli ve yok edilmesi’ suçu ile itham etti.
(4) Cevabımız: “Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk Hükümeti” Müttefiklerin kuklası idi. İngiltere bile, bu işgal mahkemelerinin kararlarını hukuk sahteciliği addettiğinden, onun yerine kendisi Malta’da Mahkeme kurmaya kalkıştı.


(5) Madde: Bir seri Divan-ı Harp Mahkemeleri sonunda, Genç Türkler Yöneticileri yargılandı ve Ermeni halkı aleyhine katliam organize etmek ve gerçekleştirmekten suçlu bulundu.
(5) Cevabımız: Osmanlı mahkemelerinin suçlu bulduğu eski yöneticiler, adaletin yerini bulmasından değil, intikam arzularından dolayı hüküm giydiler. Dadrian’ın söylediğine göre, Osmanlı mahkemeleri, Müttefiklerle daha elverişli koşullarda masaya oturabilmek için cömertce suç dağıttılar.

(6) Madde: Ermeni Soykırımının baş mimarları olan Savaş Bakanı Enver, İç işleri Bakanı Talat, Bahriye Nazırı Cemal, suçları sabit görülerek ölüme mahkum edildiler, fakat mahkeme kararları uygulanmadı.
(6) Cevabımız: Enver, Cemal ve Talat bu kukla-yasadışı mahkemeler tarafından suçlu görüldüler. Ama bu mahkeme kararlarında deliller kesinlikle yetersizdi. O yılların “soykırım” uzmanı olan Johannes Lepsius bile buna itiraz etti. Cemal’in bir çok Ermeni’yi korumaya çalıştığını söyleyerek, bu mahkemelerin değerini sorguladı.

(7) Madde: Ermeni soykırımı ve yerel mahkemelerin hukuki hataları ile ilgili çok kuvvetli belgeler Avusturya, Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya, ABD ve Vatikan gibi bir çok ülkenin ulusal arşivlerindeki belgelerle da doğrulanmaktadır.
(7) Cevabımız: Adı geçen ülkelerin arşivlerinde “çok kuvvetli deliller” yoktur; ama çok fazla sayıda ‘’ çok kuvvetli sahte evrak ve söylentiler’’ vardır. İngiltere, Amerika’daki devlet arşivlerindeki Ermenilerle ilgili suçlayıcı belgeleri inceledikten sonra, hepsini “kişisel düşünceler’’ olduklarını belirterek geri göndermişti.


(8) Madde: ABD Ulusal Arşivleri ve Tutanak Dairesinde, Ermeni soykırımı hakkında geniş kapsamlı dokümanlar bulunur. Özellikle soykırımla suçlayan 9. grubun 867.00 – 867.40 tutanakları incelemeye açıktır.
(8) Cevabımız: Bu dokümanların hemen hepsini Ermeni hikayelerinin oluşturduğu görülmektedir. Bir Associated Press muhabiri, 1985 yılında zulüm iddiaları Ermeni söylemlerinden bağımsız olarak ispat edilmediği takdirde, inanılırlığının tehlikeye düşeceğine işaret etmişti. Ermeniler misyonerlerle konuşmuş ve misyonerler bunları her yere yaymıştı. Dedikodular hiç bir zaman delillerin yerine geçemez. Burada üstü kapalı şekilde sözü edilen dokümanların delil değeri olsaydı, sayısız Ermeni yanlısı web sayfalarında şimdiye kadar çoktan ortaya çıkardı. Bu dokümanların çoğu Ermeniler çektiği acıların anlatımıdır.Kuşkusuz insanların acı çekmesine soykırım denilemez.


(9) Madde: Sayın Büyükelçi Henry Morgenthau 1913 – 1916 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğunda ABD’nin temsilcisi idi. Büyükelçi, aralarında Osmanlı İmparatorluğunun müttefikleri de bulunan pek çok ülkenin görevlileri vasıtasıyla Ermeni soykırımına karşı protestolar düzenledi.
(9) Cevabımız: George Schreiner, Morgenthau’yu şöyle eleştirmektedir: ‘’Morgenthau’nun 1918’de propaganda amacıyla yazdığı kitap ile kendisinin özel hatıra defteri ve mektupları tamamen farklıdır ve iyi niyetten yoksun olduğunu gösterir. Kendisi 1915’te Osmanlı yöneticileri ile dostane ilişkiler içinde olmasına rağmen, daha sonraki yıllarda Türkleri dünyanın en kötü yaratıkları olarak göstermiştir. Ustelik Morgenthau’nun, Ermeni ihanetinin farkında olduğu, hükümetiyle yaptığı yazışmalarından bellidir. Ermenileri masum göstermek çabasına girdikten sonra 18 Mart ve 25 Mayıs 1915 tarihli yazışmalarının örtbas edilmesi de bunu gösterir’’ ( Roosevelt Kütüphanesi, 105. belge, 11 Aralık 1918 tarihli mektup).


(10) Madde: Büyükelçi Morgenthau, ABD Dış İşleri Bakanlığına, Osmanlı İmparatorluğu Hukumetinin ‘bir ırkı yok etmek eylemi’ içinde bulunduğunu açıkça bildirmiş ve 16 Temmuz 1916’da Bakan Robert Lansing’den ‘Ermenilere zulmedilmesinin durdurulmasını onayladığı’ yazısını almıştır.
(10) Cevabımız: Morgenthau İstanbul dışına hiç çıkmamıştır. 1915’te ülkede neler olduğunu kendisi incelememiş, sadece Ermeni yardımcılarından bilgi toplamış ve onların etkisinde kalmıştır. Buna karşın, gazeteci Schreiner tarafsız gözlemlere dayanarak, ortada “soykırım” olmadığına samimiyetle karar vermişti. Dış İşleri Bakanı Robert Lansing, Wilson’a yazdığı 21 Kasım 1916 tarihli mektubunda, Ermenilerin yaptığı ihanetin, “ göç ettirilmelerini haklı” kıldığını ifade etmiştir.


(11) Madde: 9 Şubat 1916 tarihli ve 12 numaralı ortak Senato teklifi, ‘’aç, hasta ve anlatılamayacak derecede büyük sıkıntılara uğrayan Ermenilere Amerikan halkı arasından maddi yardım toplanmasını ve bir sempati ifadesi olarak bunun için özel bir gün ayrılması’’ isteğini ABD Başkanına sundu.
(11) Cevabımız: ABD Kongresi tüm Osmanlı vatandaşlarının ‘aç, hasta ve anlatılamayacak derecede büyük sıkıntılara’ maruz kalmasını umursamıyordu; sadece politik güç sahibi olan Ermenileri gözetiyordu. Ayrıca, 1916’da sunulan bildiri, Ermenilerin acı çekmesine neden olan göçün henüz sona erdiği yıllarda. Burada, Ermenilerin uğradıkları sıkıntıların dile getirildiği, katliam sözü edilmediğine özellikle dikkat edilmelidir.
(12) Madde:Başkan Woodrow Wilson, Near East Relief adlı örgütün Kongre kararıyla kurulmasını teşvik ve kabul etmiş ve bu kanalla 1915 – 1930 sürecinde, Amerikan halkının himayesi altına aldığı 132, 000 kimsesiz çocuk ve soykırıma uğramış Ermenilere yardım amacıyla 116 milyon dolar dağıtılmıştır.


(12) Cevabımız: ABD tarihinin en başarılı yardım kampanyası, örneğin Milli Film Komitesi Başkanı gibi toplumun her kesiminden etki yaratabilecek kimselerin desteğinde , yoğun Ermeni propagandasıyla yürütülmüştür. Ama Amerikan Kızıl Haç mensubu Albay Haskell, insani duygularla şöyle demişti: “Boş oturarak Amerikalıların bir sonraki yemeği vermesini bekleyen Rum ve Ermenilerin yerine, yarım milyon Türk’e yardım etmeliyiz. Çünkü Yunan ordusu geri çekilişi sırasında, Turklerin ülkesini bir uçtan öbür uca kasıtlı olarak mahvetti. Amerikan Kiliselerinde Türklerin katliam uyguladığı söylentilerinin dolaşması, büyük yalandır. Bence, Türkler değil, Yunanlılar barbardır” . Gerçekte çok az Amerikalı Ermenilerin yaptığı çok kötü kıyımlardan haberdar oldu veya bunları umursadı.


(13) Madde: 11 Mayıs 1920 tarihli, 359 numaralı Senatoya sunulan önergede şu ifade kısmen yer almıştır: ‘Dış İlişkiler ve Senato Alt - Komitesi görüşmeleri sırasında dinlenen beyanlar, Ermenilerin katliamdan ve değişik vahşetlerden zarar gördüğünü açıkça doğrulamıştır”
(13) Cevabımız: ABD politikacıları, sadece kendilerini yönlendiren Ermeni propagandasına güvenip gerçekleri hiç araştırmadı. Bir istisna Senatör James A. Reed’dir. Kongrenin 1920’deki raporlarında aynen yer aldığı şekilde; Senatör James A. Reed “Ermenilerin eli kansız değildir” demiş, Ermeniler tarafından işlenen toplu katliamlardan bahsetmiş ve General Harbord’un raporunu “Ermeni dostu tarafından çizilmiş bir tablo” sözleriyle eleştirmişti.

(14) Madde:Yukarda belirtilen 13 Nisan 1929 tarihli önerge, General Harbord başkanlığında Amerikan askeri misyonunun Ermenistan’a yaptığı ziyaret sonunda hazırlanmıştı. Bu raporda; “yüzlerce güzel Ermeni vadisinde parçalanmış cesetler, tecavüz, işkence, ve ölüm insanların aklında çıkmayacak izler bırakmıştı. O bölgede seyahat edenlerin, gelmiş geçmiş cinayetlerin en büyüğünün delillerini farketmemesi neredeyse imkansızdı” şeklinde söz edilir.
(14) Cevabımız: Ermenilerin büyük dostu olan General Harbord bile, raporuna şu teşhisi eklemişti: “Cephe gerisinde, Ermenilerin sürüldüğü bölgelerdeki köylerin yıkılmasından Türklerin kabahatli olduğu şüphe götürmez. Fakat Ermeniler tarafından ele geçirildikten sonra, Ermenilerin Ruslarla birlikte terk ettiği topraklarda görülen insanlık vahşeti, hiç kuşkusuz Türklerin zulmünden aşağı kalmaz” .

(15) Madde: Adolf Hitler 1939’da Polonya hiç bir provokasyon göstermediği halde Polonya’yı işgal etme emrini vermişti. Bu toplantıda, kumandanların kendisine yaptığı itirazları susturmak için “Ermenilerin yok edilmesinden şimdi kim söz ediyor ki” demişti. Bu söz Ermeni soykırımına yol açmıştır. Amerika’daki Holokastı Anma Müzesinde de bu ilan edilmiştir.
(15) Cevabımız: Ermeni bilim adamı Dr. Robert John bile Hitler’e atfedilen bu söz için “sahtekarlık” demiştir. Hitler’e atfedilen bu konuşmanın dört ayrı versiyonu vardır, ama bu söz sadece, imzasız ve tarihsiz olduğu için Nüremberg mahkemelerine delil olarak kabul edilmeyen bir varyantta yer almıştı. İkinci Dünya Savaşı uzmanı olan William Shier’e göre, bunlar inanılması güç ayrıntılardır. Yahudi Soykırım Müzesi bu düzmece sözleri ilan etmekle güvenilirliğine gölge düşürmüştür. Holokost müzesine asılan bu yazı, müzeye 1 milyon dolar bağışlamayı vaad eden Seth Mumcuyan ve diğer zengin Ermenileri memnun etmek amacıyla konmuştur.

(16) Madde: Rafael Lemkin 1944’te sözlüklere giren ‘soykırım’ terminolojisinin isim babasıdır. Kendisi Birleşmiş Milletler’in soykırımın önlenmesi ve cezalandırılması Antlaşmasının hazırlanmasına öncülük etmiş, Ermenilerin durumunu 20. yüzyılın soykırımlarına örnek olarak göstermiştir.
(16) Cevabımız: Rafael Lemkin Ermeni meselesini Batılı medyadan ve misyonerlerden duymuştu. Bu kulaktan dolma hikayelere dayanan “şahsi kanaat” tarihsel belgelerin yerini alamaz.

(17) Madde: Lemkin’in soykırım konusunda Birlesmis Milletlere sundugu ilk onerge, 11 Aralık 1946’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 96(1) sayılı kararı ile alındı. ‘’Birleşmiş Milletlerin Soykırımın Kabulu ve Cezalandırılması Sözleşmesi’’ ise, özellikle Ermeni soykırımını, 20. yüzyılda Birleşmiş Milletlerin soykırımın tekrarlanmasını önlemeye çalıştığı türden suç kapsamında bir suç olarak tanıdı.
(17) Cevabımız: Birleşmiş Milletler hiç bir kararında “Ermeni soykırımı” kavramını kendi tarif ettiği tanım içine sokmadı. 1985’te açılan bir Birleşmiş Milletler alt komitesinde bu konu şiddetli tartışmalar sonunda reddedildi. Aşağıda, madde 23’te gerçekler yeniden ele alınmıştır.


(18) Madde: 1948’de, Birleşmiş Milletler Savaş Suçları Komisyonu, Ermeni soykırımını ‘modern anlamda insanlığa karşı işlenen suçlar’ kapsamına giren fiillerin tipik bir örneği görerek, Nuremberg mahkemelerini hazırlayan sebepler arasında saydı.

19) Madde: Komisyon ‘Sevr Barış Antlaşmasının 230 numaralı madde hükümlerinin, Müttefik Güçlerin 1915 tarihli notasına uygun olarak, Türkiye topraklarında Ermeni veya Yunan ırkından olsalar da Türk vatandaşı olan kimselere karşı işlenen suçlar kapsamına alma niyeti taşıdığını ifade etti. kökenli vatandaşlarına kendi topraklarında yapılan vahşeti ima ediyordu. Bu yüzden bu madde Nuremberg ve Tokyo Mukavelelerinin 6c ve 5c maddelerine emsal teşkil etmektedir.Bu kararname ile anlaşılan, ‘insanlığa karşı işlenen suçlar’ kategorisinin örneğini oluşturmasıdır. .
(18) ve (19) bir arada cevabımız: Eğer bu komisyon böyle sonuçlara varmış ise, katılımcıların anlayışlarını sadece Ermeni propagandasına hapsetmek sorumsuzluğunu göstermişlerdir. Eğer amaçları insanlığa karşı suçlar kategorisine örnek bulmak idiyse; Ermenilerin Osmanlı ahalisine karşı işlediği sistematik yok etme kampanyasını tamamen gözardı etmişlerdir. Bu konuların bu şerefsiz karara dahil edilmiş olması aldatıcı kurnazlıktır.

(20) Madde: 8 Nisan 1975’te kabul edilen 148 numaralı Ortak Meclis Kararı ‘ 24 Nisan 1975 gününü ‘İnsanın insanlığa karşı işlediği suçları anmak için ulusal gün’ olarak belirlenmiş ve ABD Başkanına, ABD halkını bu günü tüm soykırımı mağdurlarını ve bilhassa Ermeni soyundan gelenleri hatırlama günü olarak benimsemeye davet etmek üzere bir bildiri yayınlaması için bir ricada bulunulmuştur.
(20) Cevabımız: İnsanlara soykırım mağduru adı verilmesi için ortada bir soykırımı olduğunun ispat edilmesi gerekir. Burada hükümet tarafından desteklenmiş organize bir “Ermenileri yok etme” planı bulunduğunu gösteren bir tek delil bulunmuyor. Bütün deliller Osmanlı Hükümetinin, göç ettirme sırasında Ermenilerin canlarını, mallarını korumak için elinden geleni yapmaya çabaladığı, fakat bazı asi çetelerin saldırılarına engel olamadığını kanıtlar. Önyargılı ve umursamaz politikacılar 1975 te de insanın insanlığa karşı yaptığı vahşeti önlemenin evrenselliğini göz ardı edip tek yanlı propagandaların etkisi altında kaldılar. Mağdurlar Müslüman olunca bunu dikkate almadılar.

(21) Madde: Başkan Ronald Reagan 22 Nisan 1981 tarihli ve 4838 sayılı bildirisinde ‘önce Ermeni soykırımı, ve onu takip eden Kamboçyalıların soykırımı ve Yahudi soykırımının hiçbir zaman hatırlardan çıkartılmayıp, bu olaylardan ders alınması gerektiğini’ kısmen söylemişti.
(21) Cevabımız: Ermeniler ABD’de güçlü ve etkili bir politik güçtür. Ayrıca “soykırımı” kavramı da kafalarını fazlaca meşgul etmektedir. İçlerindeki aşırı görüşteki kişiler, istedikleri sonuca varmak için sahte delil kullanmak ve yanıltıcı taktiklere başvurmaktan kaçınmazlar. Politikacılar gibi Başkanlar da bazen, sorumluluklarının tüm insanlara ve gerçeklere hizmet etmek olduğunu unutabilirler. Varlığının tarihi delillerle ispat edilmediği bir konuda, Ronald Reagan’ın “şahsi kanaatini” seslendirmiş olması bir anlam ifade etmez.

(22) Madde: 10 Eylül 1984’te alınan 247 sayılı Ortak Meclis kararı ‘ 24 Nisan 1985 tarihini ‘insanların insanlığa karşı islediği suçları anmak’ günü ilan eder ve ABD Başkanını bu günü anarken halkının bilhassa 1.5 milyon Ermeni mağduru anmasını kabul eden bir bildiri yayınlamaya davet eder...’

(22) Cevabımız: Başkanın reddettiği bir karar. Temennimiz, 1.5 milyondan az insanın yaşadığı bir bölgede 1.5 milyon insanın yok edilemeyeceğini kavradığı içindir. En aşırı propagandacılar bile 1 milyondan çok nüfusun bu göç olayından sağ çıktığını kabul etmektedir. 1918 sonlarında Ermeni Patrikhanesi savaş öncesinde 2.1 olarak aşırı şişkin tuttuğu Ermeni nüfusu hakkındaki sayılarını 1, 260, 000 inin sağ kalanlar olduğu, ve 840, 000 ‘inin ölmüş bulunabileceği şeklinde izah eder. Ermeniler, savaşı takibeden barış konferansında kayıplarını 600, 000 – 800, 000 gösteriyorlardı. Ermeni propagandacılar bile bu ABD kararını yazanlar kadar ileri gitmemişlerdi.

(23) Madde:Birleşmiş Milletler Ayırımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu, Ağustos 1985 de uzun inceleme ve müzakereler sonunda hazırladığı ve 1 ‘e karşı 14 oyla kabul ettiği ‘Soykırımı Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sorunu ile ilgili Çalışma’ başlıklı bir raporda Nazi çılgınlığının maalesef 20. yüzyıldaki tek soykırımı olmadığını bildirmiştir. Benzeri diğer örnekler gibi, 1915-1916’yıllarında Osmanlı’nın Ermenileri katletmelerinin örnek oluşturduğu sözleriyle kabul etme kararı almıştır.
(23) Cevabımız:Bu sözlerin kabul edildiği yanlıştır. 14 e karşı 1 oyla kabul edilen 1985/9 sayılı karardır. Hazırlayan raporötün ismiyle Whitaker Raporu diye anılan ‘soykırımını çalışma raporu’ bu sayılı karara dahil değildir. Alt komisyon Whitaker Raporunun müsveddesini “(Komisyon) kabul eder” sözünün üzerini çizerek reddetti. Geride sadece “not alır” ibaresi kaldı. “Kaliteli” sözcüğünün üstü çizilerek raporun değeri övülmedi ve raporun İnsan Hakları Komisyonuna gönderilmesi reddedildi. Ermeni propagandacıların iddialarını bertaraf etmek için 5 Ekim 2000’de BM sözcüsü Farhan Haq “Birleşmiş Milletler, Ermenilerin başına geleni soykırımı olarak tarif eden bir raporu kabul etmemiş ve imzalamamıştır” dedi.

(24) Madde: Bu rapor ayrıca ‘Tarafsız kurum ve şahitlerin, öldürülen veya ölüm yolculuğuna gönderilen en az 1 milyon Ermeninin, toplam Ermeni nüfusunun yarısından fazlasını teşkil ettiğini hesap ettiğini’ izah etti. Bu hesap, Amerikan kaynakları, İngiltere arşivleri ve kendi müttefikleri olan Alman diplomatları gibi Osmanlı’da görev yapan kişiler tarafından da doğrulanmıştır.’
(24) Cevabımız: Daşnak terörist Partisi, günümüzde dahi, hem Diyaspora’da, hem de Ermenistan Cumhuriyetinde küçümsenmeyecek önemde etki yaratabilmekte. Gerçek dışı söylemlerin bu raporda dahi yer bulmuş olması bu etkidendir. Bilgilerini sadece Ermeni taraftarları ve misyonerler arasından toplamış olan diplomatların kişisel yargılarına dayandırılmış ve ön yargılı bir şahıs tarafından hazırlanmış bulunan Whitaker Raporunun sonuçlarının tamamen yanlış değerlendirilmiş olarak bu rapora dahil edilmesi buna örnektir. Sayılara bir kez daha göz atmakta yarar var; savaş öncesinde 1.5 milyondan az olan bir nüfustan savaş sonrasında 1 milyondan fazlası sağ kalmış ve yüksek miktarda hastalıktan ölümlerin hüküm sürdüğü bir ortamda 1 milyon insanın öldürüldüğü varsayılamaz. “Ölüm kervanına” katıldı denilenlerin neredeyse tamamı hedeflenen yerlere “sağ” ulaştı. Ön yargılı gözlemcilerden birisi olan ABD Konsolosu Jackson bile kendi deyimiyle “göçün neredeyse sona erdiği” 1916’da, sağ kalan yarım milyon kadar Ermeni göçmenin yerlerini sayılarıyla birlikte rapor etmiştir.

(25) Madde: Bağımsız bir Federal kuruluş olan Birleşik Devletler Yahudi Soykırımını Anma Konseyi, 30 Nisan 1981 tarihinde oy birliğiyle aldığı kararla, bundan böyle Birleşik Devletler Yahudi Soykırımı Müzesine, Ermeni soykırımını da dahil etmesini kararlaştırmış ve o tarihten beri uygulamaya böyle devam etmektedir.
(25) Cevabımız:Gerçek veriler yerine propagandayı öne çıkarması Yahudi Soykırımını Anma Konseyinin güvenilirliğini zayıflatmaktadır. Bazı Ermeniler, Yahudi Soykırımının himayesine sığınarak kendilerine taraftar toplamaya çalıştı, varlıklı Ermeniler de Yahudi Soykırım müzelerini dünya çapında parasal olarak desteklediler.

(26) Madde: Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı, Ermeni soykırımı tezlerinin belki de inandırıcı olmadığını iddia eden 1982 ibaresini gözden geçirirken, 1993 de başvurulan Columbia Bölgesi Yüksek Mahkemesi, ilgili politika kayıtlarındaki belgeleri incelemiş ve Ermeni soykırımının müphem olduğu ile ilgili iddianın, uzun zamandan beri mevcut Birleşik Devletler politikası ile tezat oluşturduğunu not etmiş ve sonuçta bu iddia geri çekilmiştir.
(26) Cevabımız: Ermenilerin Amerikadaki etkileyici güçlerinin bir örneği ile daha karşı karşıyayız. Sanki ABD Hükümetinin “sapkın 1982 söylemi” olmasa, geçtiğimiz yıllarda Ermeni soykırımı, sayısız tasarılarla kabul görecekmiş izlenimi verilmeye çalışılıyor. 2002 yılında, Ermeni grupların Federal Büro üzerinde baskı kurarak ABD Yargısına Ermenistan’ın muhtemel terörist kaynağı ülkeler listesinden çıkartılması emri verdirtmesi, böylece, Ermeni gençlerinin parmak izi alınarak kayıt içine alınmasına mani olunması da Ermeni topluluklarının ısrarla uyguladığı caydırma ve baskı güçlerinin bir başka örneğidir.

(27) Madde: 5 Haziran 1996’da Temsilciler Meclisi, 3540 sayılı 1997 tarihli Dış Ülkelere ihracaat destek fonuna bir ilave karar alarak, Ermeni soykırımını tanıyana kadar Türkiye’ye yapılan yardımdan, ABD’de harcadıkları lobiciliğe eşit olan 3 milyon dolar eksitmiştir.
(27) Cevabımız: “Türkiye’ye yardım” genellikle geri ödenecek borçtur, Ermenistan’a ödenen karşılıksız yardıma benzemez. Ermenistan, kişi başına en yüksek Amerikan yardımı alan ülkeler sıralamasında İsrail’in arkasından ikinci gelmekte; buna mukabil, demokratik olmayan Ermenistan Cumhuriyeti, Amerika’ya göze çarpan hiç bir yarar temin etmemektedir. Fakat, Ermeni propagandalarını yaymak için milyonlar harcamasının sonucu olarak Amerikan Kongresi üyelerini etkileyebilmekte. Akabi Nassibiyan’ın “Ermeni Sorunu ve İngiltere” 1984 Londra kitabının 212. sayfasında yazıldığı gibi; Albay Haskell’in Ermenileri “profesyonel dilenciler” diye tanımlaması üzerine, kendisinden intikam almak isteyen Ermeniler, adetleri üzere hiç bir delil sunmadan, Albay Haskell’a yardım kaynaklarından hırsızlık yaptığı şeklinde iftira attılar.

(28) Madde: 24 Nisan 1998’de Başkan William Jefferson Clinton şöyle dedi; “Geçmiş yıllarda olduğu gibi, bu yıl da Amerikalı Ermenilerle birlikte yüzyılımızın en acı hadiselerinden birisi olan 1.5 milyon Ermeni’nin 1915-1923 yılları arasında Osmanlı topraklarında sürülmesi ve katledilmesini anıyoruz.”

(29) Madde: Ve 24 Nisan 2004’te Başkan George W. Bush şöyle dedi; “ Bugün 20. yüzyılın en vahşi trajedilerinden birisini hatırlamak için; Osmanlı’nın yıkılış döneminde 1.5 milyon Ermeni’nin zorla sürgüne gönderilerek ve katledilerek yok edilmesini anıyoruz.”
(28) ve (29) birlikte Cevabımız:: Bu sözler Ermeni politik gücünün örnekleridir. Çok güçlü ve saplantılı olan Ermeni gruplarının baskısı karşısında başkanların her yıl “soykırım sözü” etmekten vaz geçmeleri cesaret ister. Ne var ki her iki başkan da yavaş yavaş “Ermeni soykırımı söylentilerinin şüpheli olduğunu” fark etmiş görünüyor.

(30) Madde: Ermeni soykırımı defalarca uluslararası arenada tanınmış, fakat sorumluların cezalandırılmaması benzer soykırımların tekrarlanmasına neden olmuştur. Adil bir tasarı bunun ileride tekrarlanmasını önleyebilir.
(30) Cevabımız: Milletler soykırımından dolayı sorumlu tutulamaz, . Eğer kişiler soykırım suçu işlemişlerse, işledikleri suçtan sadece o kişiler sorumlu tutulabilir. Üstelik soykırım suçu ile suçlanan Osmanlıların hepsi, uzun süre Malta’da tutuklu kaldıkları halde, aleyhlerine bir tek kanıt bulunamamış, bu yüzden mahkeme açılmasına gerek kalmadan 1921 yılında serbest bırakılmışlardı. Türklerin uluslararası arenada soykırım suçu ile suçlanmasına gelince, bunun arkasında, Ermeni Diasporasının çok güçlü propaganda, önyargı, para ve şantaj taktikleri olduğu çok iyi bilinmektedir.

201 Sivil Toplum adına Prof. Dr. Aysel Eksi
* Cogito YKY. Sayı: 50/ Bahar 2007




 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..