Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '11

 
Kategori
Sinema
 

"Ya Sonra" filmi- "Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar" hikâyesinden mi esinlendi?...

"Ya Sonra" filmi- "Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar" hikâyesinden mi esinlendi?...
 

Mahsun Kırmızı Gül’den sonra şimdide Özcan Deniz senaristliğe ve yönetmenliğe soyundu. Film henüz gösterime girmedi, fragmanları dönüyor, tanıtımlar yapılıyor bütün hızıyla.

Bir süre önce bu tanıtımlardan biri bana da geldi. Tanıtım videosunu izlerken bazı çağrışımlar oluştu zihnimde.

Daha önce takip edenler hatırlar MB’ye yazdığım birkaç blogumda fanfiction ve chick-lit edebiyatıyla ilgili siteleri ve orada yazan hikâyecileri tanıtmıştım.

İşte o hikâye sitelerinden birinde yazılan bir hikâye ile benzerlikler varmış gibi bir his uyandırdı bende bu film. Daha önce tanıtım yazısını okuduğum hikâyeye benziyordu bu filmin konusu. Hikâyenin tamamını bilmediğim için emin olmak adına hikâyenin tamamını okudum. Biri komedi tadında biri dram çıkış noktaları aynı iki hikâye. “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar”- Vefa Enver, “Ya sonra”- Özcan Deniz.

Zaten hikâyenin yazarıyla kurduğum iletişimde de kendisi bunu belirtti. “Çıkış noktası aynı ancak ben romantik komedi yazdım Özcan Deniz’in filmi ise dram. Bu yüzden bir şey söyleyemem” dedi.

Mütevazı yazarımızın yerinde başkası olsaydı eminim çok şey söylerdi. Hazır film gösterime girecek, kendiside henüz yolun başında ve yeni kitabı ilk kitabı “Çocuk da Yapamadım Kariyer de” romanının devamı olan “Bunu Sen İstedin” adlı kitabını çıkarmaya hazırlanıyor bundan iyi reklâm mı olur? Ama dedim ya sevgili Vefa Enver bu konuda oldukça mütevazı ki konunun çok üzerinde durmamayı tercih ediyor. Kendi çabalarıyla yazarlar arasında yer almak için mücadele veriyor.

Bu konuyla ilgili de benim kendisiyle iletişime geçmemle, “ben bazı benzerlikler buldum eserin yazarı olarak siz ne düşünüyorsunuz” diye sormam sonunda haberdar olmuştur konudan.

Hatta piyasaya çıkan bir kitabı (“ Leyla Gibi”) bilgisayarda taranarak, tamamı kendisinin izni olmadan sitelerde yayınlanmış olmasına rağmen bu durum karşısında bile yasal haklarına başvurmamıştır.

Ancak sevgili yazarımız bir şey söylemese de ben çok şey söyleyeceğim bu konuda.

Telif hakları, fikri mülkiyet konusuna oldum olası ne kadar önem verdiğimi çoğu yazımda dile getirmişimdir.

Bu konuda da bu yüzden susmayacağım. Dediğim gibi Vefa Enver’in “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” hikâyesini okudum ve Özcan Deniz’in “Ya sonra” adlı vizyona girecek filminin fragmanı izledim.

Henüz filmin tamamını izlemeden bile bir esintinin fazlaca yer aldığını görebiliyorsunuz izlerken.

Tabii birde “ Ils Se Marierent Et Eurent Beaucoup D’enfants / Happily Ever After ( Sonsuza dek mutlu yaşadılar ) 2004 yapımı Fransız filmini de unutmamak gerek.

Kısaca her iki hikâyenin de çıkış noktasını özetlersek durum daha iyi anlaşılacaktır kanımca.

“Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” adlı hikâyenin konusu şu şekilde gelişiyor;

Çok bilindik bir masal, bir aşk hikâyesi olarak başlıyor her şey. Zaten öyle de olması gerekiyor çünkü biz bu kısma kadar olan hikâyeleri okumaya alışığız. Vefa Enver’de bu düşünceyle bir peri masalıyla başlayan aşkın sonrasını merak edenlere romantik komedi tarzında işliyor hikâyeyi. Yani krizlerle, döngülerle, zorluklarla mutlu sona ulaştırılan hikâyelerle peri masalı anlatmak yerine sondan başlıyor hikâyesine.

Mutlu sonla evlenen çiftimiz Hakan ve Perim’in evlendikten sonra yaşadıkları travmayı, aralarındaki çekişmeleri, rekabetleri komedi tarzında keyifli bir üslupla aktarıyor okurlarına.

Özcan Deniz’in de filminin çıkış noktası aynı şekilde başlıyor. Filminin adından da anlaşıldığı gibi “Ya sonra” diyor Özcan Deniz. Filmin tanıtım öyküsünü ise şu şekilde özetliyor;


MUTLU SONLA BAŞLADI HERŞEY...

Bir varmış, bir yokmuş ile başlayan masallardaki gibi yaşayan iki âşık...

Unutulmayan o ilk dokunuş, asla yeri dolmayan sözcüklerin bir bir aşka gelişi ve göz göze geçen gecelerin sonunda; aşk masalının mutlu kahramanları oldular.

Uyuyan Güzel ve Beyaz Atlı Prens gibi, Külkedisi ve hayalindeki sevgilisi gibi... Onlar da evlendiler.

Peki, mutlu sona ulaşanlar, hep mutlu yaşarlar mı?

Gerçeğe dönüşen hayaller değerini yitirdiğinde, Uyuyan Güzel hiç uyanmamayı dilemiş olamaz mı?

Mutluluk; masalın bittiği yerde son bulur.

Masalları kıskandıracak bir aşk yaşadılar, kimsenin hayal edemeyeceği kadar çok istediler ve evlendiler. Ama bilmedikleri bir şey vardı: Biten bir masaldan geriye kalan, hayatın gerçekleri olacaktı...

Masallara bakılırsa sona geldiler...

Ve işte; bu MUTLU SONLA BAŞLADI HERŞEY...

YA SONRA?..

Diyor. Özcan Deniz, filmini özetlerken.

Sizce bu kadarı bile hikâyenin yeterince özgün olmadığını sergilemez mi?

Gelelim hikâyelerin kahramanlarına;

Ya Sonra’nın baş kahramanları Adem ile Didem birbirlerini hala sevmektedirler. Ama evlilik, Adem'in sevgisini ve ilgisini açığa çıkartma reflekslerini köreltmiştir. Didem ise özgüveni ve özgür iradesi elinden alınmış mutsuz bir kadına dönüşmüştür.

Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar hikâyesinin kahramanları Hakanla Perimde de durum çok farklı değildir. Sadece meslekleri farklıdır, Didem ve Adem’in mesleklerinden.

Hakan’ın Yavuz adında hızlı çapkın bir arkadaşı vardır Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar hikayesinde..

Ali ise Adem'in çapkın ve bir o kadar da kaygısız arkadaşıdır filmde… Sahibi olduğu bar ve arkadaşları ona hayattan keyif almak için yetmektedir. Ama çapkınlığın apayrı bir tadı vardır ve hastalık denecek kadar bağımlıdır. Bütün bu aşk trafiği içinde nasıl becerdiğine akıl sır ermeyen bir ustalıkla her durumdan sıyrılmayı başarmaktadır.

Ne büyük tesadüf öyle değil mi iki aynı özellikleri taşıyan hızlı çapkınların ana karakterlerin arkadaşı olmaları.

Vefa Enver’in hikâyesinde Perim’in en yakın arkadaşı Esra aşırı feminist bir karakterdir.

Özcan Deniz’in filminde ise Ayten karakteri Didem’in en yakın arkadaşıdır. Ne tesadüftür ki bir parça feminist havası vardır.

Hikâyede Perim’in ailesi tarafından başından beri evlenmesini istedikleri bir Ali’si vardır. Aklını karıştıran. Bir de sonradan Amerika’dan gelen çocukluk aşkı Demir vardır aklını bulandıran.

Filmde Didem’e şiddetle âşık olan ve onu elde etmek isteyen bir iş adamı çıkar ortaya ve bu evliliği Adem’in yeniden gözden geçirmesini sağlar.

Ve sonsuza dek yaşadılar hikâyesinin içinde baskın olan bir psikolog olgusu vardır. Her iki karakterimizde çıkmazlarını psikologlarıyla paylaşırlar.

Hikâyelerin ilerleyişlerine bakıldığında Perim kaçarak Bodruma gider Didem’de Antalya’ya. Hakan ve Âdem’e gelince kaybettiklerini anladıkları anda evliliklerini yeniden sorgularlar. Her iki karakterinde sorguları çabaları farklıdır.


Eee o kadar fark olsun değil mi?

Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar hikâyesinin sonunda Hakan ve Perim aşklarına sahip çıkarlar.

Henüz Ya sonranın sonunu bilmiyoruz ve başka ne tür benzerlikler ayrılıklar mevcut olduğunu. Film gösterime girince bunu da hep birlikte göreceğiz.

Ancak benim gördüğüm bu kadar benzerlik bile Özcan Deniz’in senaryonun özgünlüğünün tartışılır olması, sorgulanması gerektiğini düşündürmektedir.

Şimdi diyeceksiniz eee 2004 yapımı Fransız filminde çıkış noktası aynı demiştiniz peki bu durumda Vefa Enver ne kadar özgün yazmıştır?

Öyle ancak şu atlanılmamalıdır Vefa Enver bu hikâyesini kitaplaştırmamıştır. Kitaplaştırsaydı işin rengi değişirdi. Forum çatısında yayınlamış, fanfiction tarzı içerisinde sunmuştur. Fanfiction zaten bu anlamı taşımaktadır. Dizilerin, filmlerin izleyenleri tarafından kendi görmek istedikleri hikâyeye dönüştürülüp sunulması. Bazen bu beğendikleri dizilerin bir sonraki adımı yapımcılar tarafından izleyicilerin hikâyesine konu olan sahneler üzerine kurulur. Yani terside olabilen bir edebiyat türü.

Biraz daha açarsak şöyle söyleyebiliriz bu türle ilgili olarak:

Kısaca fanfic’ten gelen Türkçeleştirilmiş haliyle Hayran Kurgu, hayranların, bir dizi, bir film veya bir kitap gibi, hakları kendilerine ait olmayan orijinal eserler/karakterler üzerinde, herhangi bir kazanç beklentisi olmadan, eğlence amaçlı yazdıkları kurgu hikâyelerdir. Bu kurgu hikâyeler, tıpatıp orijinal yaratıcılarının kurdukları dünyalar üzerinde de gidebildikleri gibi, tamamen bambaşka dünyalar da yaratabilirler.

Henüz ülkemizde tam bilinmeyen kavranmayan daha doğrusu bilmeden bu türe hizmet verilen siteleri daha önce ki bloglarımda ayrıntılı olarak yazmıştım eski yazılarıma bakıldığında görülecektir zaten.

Bu türün forum tabanında öncülüğünü yapan Enver kitaplarında da Chick-lit edebiyatının öncülüğünü yapmaya çalışmaktadır. Bu yüzden kurmuş olduğu forumda yayınlanan bu hikâyeye özgün mü değil mi diyemeyiz. Dediğim gibi fancfic bir hikaye olduğu için.

Ama Özcan Deniz hikayesi için durum farklı neticede daha önce yayınlanan Fransız yapımı bir film ve yakın zamanda yayınlanmış bir öykü mevcut.


Kaldı ki; Fikri Sınaî Haklar kanunu esinlenmeyi bile güvence altına almıştır.

Bir eserin sahibi onu meydana getirendir.

Bir işlenmenin ve derlemenin sahibi, asıl eser sahibinin hakları mahfuz kalmak şartıyla onu işleyendir.
Fikir ve sanat eserleri üzerinde sahiplerinin mali ve manevi menfaatleri bu kanun dairesinde himaye görür.
Der.

İnsanın yaratıcı gücü, bütün buluş ve sanat ürünlerinin kaynağıdır. Bu eserler, insan hayatını yaşamaya değer kılan bir güvencedir. Buluşlar ve sanat eserlerinin korunmasını sağlamak, dikkatle izlenmesi gerekli bir devlet görevidir.

Fikri haklar temel insan hakları arasında önemli bir yer işgal etmektedir.

Düşünce hakları ile ilgili ulusal düzenlemelerin ve uluslar arası alanda devletlerin birlikte önlemler öngörmeleri ve geliştirme çabalarının temel nedeni, eserler üzerinde eser sahiplerinin manevi ve parasal haklarının en iyi şekilde korunması hedefidir. Bütün uluslararası sözleşmelerin ilk maddelerinde bu hedef açıkça belirtilmiştir.

Bir ülkenin uygarlık düzeyini belirleyen kültür ve sanat hayatı mutlak düzenli bir ortam gerektirir. Düzen unsurundan yoksun, dağınık bir ortam içinde fikir ve sanat değerlerinin erimesi ve kültür hayatının yozlaşması kaçınılmazdır. Kültür ve sanat hayatının düzeni ise, öncelikle, eser yaratıcı güçlerin hakları ve yararlarının korunması ile ilgili hukuk kurallarının sağlık ve etkililiğine bağlıdır. Sağlıksız ve etkisiz hukuk kuralları ile bir kültür siyasetinin tespit edilebilmesi ve kültür sorunlarının çözümlenebilmesi ve eser yaratıcı düşünce gücünün desteklenebilmesi, özendirebilmesi ve hatta saygınlık kazanabilmesi mümkün değildir.


Tüm bu nedenlerle devlet eser sahiplerini güvence altına almıştır. İşte bu güvence içerisinde fikri sınaî haklarda eser hak sahipleri için şunları ifade eder;

Eser sahibine tanınan hak ve salahiyetler eserin bütününe ve parçalarına şamildir.

Bir eserin umuma arz edilip edilmemesini, yayımlanma zamanını ve tarzını münhasıran eser sahibi tayin eder.

Bütünü veya esaslı bir kısmı alenileşmemiş olan yahut ana hatları her hangi bir suretle henüz umuma tanıtılmayan bir eserin muhtevası hakkında ancak o eserin sahibi malümat verebilir.

Eser sahibinin izni olmadıkça eserde veyahut eser sahibinin adında kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamaz.

Bir eserin aslını veya kopyalarını, herhangi bir şekil veya yöntemle, tamamen veya kısmen, doğrudan veya dolaylı, geçici veya sürekli olarak çoğaltma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.

Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:

  1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
  2. Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır. Bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi hâlinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adlî para cezasına hükmolunamaz.


Der.

Görüldüğü gibi eser sahibinin izni alınmaksızın değişiklikler yaparak o esere kendisininmiş gibi sahiplenmek bir suç olarak görülüyor.

Yukarıda gösterdiğim benzerlikler ve çıkış noktasıyla Özcan Deniz’in bu filminin senaryosu sizce de yeterince özgün müdür?

Eserin gerçek sahibi romantik komediyle aktaran Vefa Enver midir, yoksa bir takım değişiklikler olduğunu düşündürdüğü şekliyle halka sunan Özcan Deniz midir?

Bana göre Fikri Sınaî Haklar çerçevesinde incelendiğinde eserin ilk sahibi ve umuma sunan kişi Vefa Enver’dir.

Bu haliyle bile bana Ya sonra filmi bunları düşündürmektedir. İzledikten sonra fikirlerimin çokta değişeceğini sanmıyorum. Çünkü özgünlük başka yapıtlardan yararlanılmadan, yazarın kendi deney ve gözlemlerine dayanarak ortaya koyduğu yapıttır. Bu durumda Özcan Deniz’in eserinin yeterince özgün olduğunu söyleyebilir miyiz?

Şimdi sevgili Vefa Enver’in Telif Hakkı Saklıdır (c)" lisansı var ise bu lisansa sahip eseri lisans sahibinin izni olmadan, kimse, başka bir yerde kullanamaz.

GNU Özgür Belgeleme Lisansı var ise eser, ister tamamen, ister kısmen, izin almaksızın kopyalanabilir ve kullanılabilir ancak eser her ne şekilde kopyalanırsa kopyalansın, mutlaka eser sahiplerine atıfta bulunmak zorundadır.

Her iki durumda da eser sahibin hakları hukuki olarak koruma altındadır.

Tabii Fransız filminin bire bir aynısı olması ya da çıkış noktasının aynı olduğu duruma ne tür bir boyut katar onu bilemem ancak Enver için değişen bir durum söz konusu olmasa da Özcan için durum açıktır.

Özcan Deniz tüm bunları yapmış mıdır yapmamış mıdır bu soruların cevabını bilemem ama görünen haliyle durumu sizlerin vicdanına bırakıyorum.

Vefa Enver chick-lite edebiyatının Türkiye’de öncüsü olmak için kolları sıvayan daha şimdiden üç kitabı yayınlanmış dördüncü kitabını piyasaya çıkarmak üzere olan bu türü sevenler tarafından kucaklanmış bir yazardır.

Diğer yanda ise milyonların tanıdığı sevdiği ünlü biri.

Tersi olsaydı yer yerinden oynardı ama henüz yolun başında olan biri için durum hiçte kolay değil ama şu unutulmamalıdır ki halk aptal değil ve her şeyin farkında. Bu ara ünlüler arasında moda olan bu aşırma ve özgün hikâyem modası gün gelip yasalara toslayacaktır. Sıla’da olduğu gibi. Bu yüzden özgünlüğün kelime anlamını tam öğrenmeden bu yola çıkmamalarını diliyor ve öneriyorum.

Sizce düşündüklerimde haksız mıyım?...

Ve soruyorum onlar ya sonra derken.

Ya şimdi? Şimdi ne olacak?

oyatekin@gmail.com

Not: Burada yazılan tüm yazılarım elektronik imza ve zaman damgası güvencesi altında yasal hakları korunmaktadır. Hiçbir şekilde basılı ya da elektronik bir ortamda (CD, Internet vs.) kaynak gösterilse bile izin alınmadan kullanılamaz

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..