Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '09

 
Kategori
Psikoloji
 

'Yaşama sevinci' derken!

'Yaşama sevinci' derken!
 

Matisse’in 'Yaşama Sevinci' adlı tablosu. Kaynak: www.salom.com


Japonya'nın en iyi beş üniversitesi arasında yer alan Tohoku Üniversitesi'nin yeni sonuçlanan bir araştırması, bugüne dek bu konuda yapılan en kapsamlı araştırma. Çalışma, Japonya'da Ohsaki bölgesinden 40-79 yaş aralığındaki 43 bin 391 kadın ve erkeğin yedi yıl boyunca incelenmesiyle gerçekleştirilmiş. İnceleme sonucunda, “Yaşama sevincim yok!” diyenlerin evlenme ve daimî iş sahibi olma şanslarının daha düşük olduğu görülmüş. Yine araştırma bulgularına göre, bu kişilerin daha az eğitimli oldukları, sağlık durumlarının kötü ve stresli oldukları da tespit edilmiş.

Hemen her alanda etkili

Yaşama sevinci olmayanların birkaç yıl içinde ölüm olasılıklarının aksini söyleyenlere oranla yüzde 50 daha fazla olduğu da söz konusu araştırmanın bulguları arasında yer almakta! Aynı şekilde, “olumsuz düşünen” kişilerin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski de yüzde 60 oranında daha fazla. Yaşama sevinci olmayan kişilerin “dış” nedenlerden ölme olasılıkları da "olumlu düşünen" kişilere göre yüzde 90 daha fazla olarak bulgulanmış. Dış nedenlerin başında ise intihar gelmekte. (1)

Konu, dahi besteci L.Van Beethoven'in (1770-1827) bir senfonisine, ayrıca ünlü Fransız ressam Hanri Matisse'nin (1869-1954) bir tablosuna ve Nazım'ın dizelerinden Salah Birsel'in (1919 -1999) şiir kitabına isim verebilecek derecede önemli!

Bu koşullar altında mı?

Evet, araştırmanın sonuçları ilginç ve oldukça dramatik!

Yeme, içme, giyinme, barınma ve güvenlik gibi temel geresinimler sonrası; insanların hayatta en çok ihtiyaç duyduğu şey için - ünlü Maslow hiyerarşinin dışına çıkarak- 'Yaşama sevinci' mi demeliyiz yoksa?

"İçinde yaşadığımız; çokca bizim dışımızda, etki menzilimizin çok ötesinde, üretim-tüketim ve bölüşüm ilşkileri temelinde kotarılıp da önümüze konulan, teknolojik ve bir tür ideolojik, rekabetçi ve algısal bir yapıysa bu hayat."(2)

Aşırı ve pahalı tüketime, 'öz'den çok algı, gösteriş ve dayatmalara dayalı; sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik küresel iklim bizleri ne derece yorsa, üzse ve zaman zaman tökezletse de... Her düşüş sonrası yeniden kalkıp mücadeleye devam etme gereği çıkıyor ortaya! Önce bir şekilde düze çıkıp soluklanmak, asla pes etmeden yola yeniden koyulmak, yaşamdan yeniden zevk almak zorundayız! Yaptığımız iş, konumlarımız, cinsiyetimiz, yaşımız, medeni halimiz vb. ne olursa olsun...

Peki 'hayat' bu bildiğimiz, içinde yaşadığımızsa...daimî bir yaşama sevinci içinde çalışıp didinip durmak, bizden daha çok, bizleri çalıştıran ve emeğimizi kullananların işine yaramaz mı? Acaba burada bir tuzak, tatlı bir aldatmaca söz konusu olamaz mı? Bu düşünce de oldukça mantıklı ve haklılık payı içerse de, yukarıda bahsedilen araştırmanın insanın kendi yaşamına değgin dramatik ve bilimsel sonuçları bizleri farklı düşünmeye ister istemez itiyor.

Öyle ya! Eğer bir çukura düşmüşseniz, kazmaya devam ederek çukuru daha da derinleştirmenin ne faydası olabilir ki?

Peki, bunun için neler yapabiliriz?

Herşeyden önce adına hayat dediğimiz bu bir defalık, çok özel ve çok değerli hediyeyi doğru kullanmaya çalışmak ve iyi değerlendirmek zorundayız.

İşe, herkes 'yaşama sevinci'ni, çağdaş medya-moda ve tüketim ilişkileri bağlamında 'tek tip' duyacak şeklinde bir zorunluluk olmadığını düşünerek başlayabiliriz. Herkesin kendi gerçekleri, yetişme koşulları, eğitimi ve sınıfsal konumu çerçevesinde, benzer ya da özgün yol ve yöntemlerle bunu başarma ve sürdürme gücü doğasında saklıdır.

Doğayı ve o anlamlı bütünün anlamlı bir parçası olarak da kendimizi ve insanları önce tanıyabilmeli, anlayabilmeli sonra da sevebilmeliyiz...Bu konuda, yoğun bir çaba ve zaman gerektirse de tutarlı ve bilinçli olmalıyız!

Sağlığımızı korumak ve bedenimize özen göstermek önemli. Maddi olanaklar, fizikî güzellik yaşamı kolaylaştırabiliyor, bazı özel avantajlar sunabiliyor ama tek başına ve uzun süreli olarak bu duyguyu besleyemiyor.

Kişinin önce 'kendi değer duygusu'nu geliştirip sağlıklı bireyselleşmesini takiben bu duyguyu arkadaşları, dostları ve diğer insanlarla yaşama katarak, yüzleştirerek kendisini sosyalleştirmesi bu bağlamda önem kazanıyor. Böylece yaşama ve ona dair bütünlüğe tâlip olmak çok önemli...İş, aile, hobi ve uğraşı alanlarımız bu açıdan kritik öneme sahip. İnsan yaşamı uzun süreli boşlukları fazla kaldırmıyor. Çünkü bu durum,'hiçlik ya da değersizlik duygusu' yaratıyor.

Yaşama sevincini çevremizde ilk bakışta pek algılayamadığımız doğal, basit, sade güzelliklerle de beslemeyi ve bunları içselleştirebilmeyi de öğrenmeliyiz.

'Yaşamımızı anlamlandırmak' en önemli husus! Bu duyguyu da, yaşamı hak ettiğimize dair bilinçli ve bilinçaltı değer duygularımızı sürekli besleyerek oluşturabiliyoruz. Bu beslenmenin araçları ve şekli herkese göre değişik olabilir ama sonucu önemli...(3)

Aşırı duyarlılık ve gelişkin entellektüel seviyeye bağlı olarak bu tür kişiliklerde, " Roma'da Roma'lılar gibi olarak " değil de, acı gerçekliğin bilincinde, sağ duyu içerisinde kalıp, sürüye kapılmayan bir direnme gücü söz konusudur. Bu gücün verdiği onurlu bir mutluluğa dayalı bir tür 'yaşama sevinci' de tercih edilebilir. 'Roma dışı' bu ikinci duruş, zamana ve zemine göre, dışarıdan 'biraz marazi bir sevinç' gibi algılansa da, kanımca çağın ve yaşamın dayattığı halleri ve gereklilikleri içselleştiren bir bilgelik ve güngörmüşlük de taşır.

Yoksa...

Çok narin, kısa süreli ve özel bir hediye olan yaşamlar ansızın yitip gidebiliyor. Zayıf ve güçten düşerek moralsizlik içerisinde rengimiz solmaya başladığında ise; en sevdiğimiz işler bile zul gelmeye, insanlar sıkıcı, sohbetler yavan, sevgiler tatsız tuzsuz olmaya başlar... İnsan çalışamaz, üretemez ve yaşamdan zevk alamaz hâle gelebilir. Bu durumda da yaşam sevinci ve isteği yerini zamanla sevgisizlik, ilgisizlik, melânkoli ve ölüm isteğine terk edebilir.

Sonrası... ölüp gidiyor insan, bir dikili ağacı olmadan, adını ve yaptıklarını kimse bilmeden, anımsamadan... Hatırlanacak hiç bir şey yapmamış, kendisini sevenler de gidince sanki hiç varolmamış gibi göçüp gidiyor...Bu nedenle sevdiklerine zaman ayırmalı insan, yaşama sevincini yanındakilere de bulaştırmalı, bu anlamda en küçük fırsatı bile değerlendirmeli, yeri gelince neşelenip gülebilmeli...daha iyi üretmek, paylasabilmek ve yaşayabilmek için. (4)

Unutmayalım ki, çok zor şartlar altında geçen bir yaşamı, çok ağır işitme zorluğu sorunu olan, bir dönem hayata küserek intihar etmeyi dahi düşünen L. Van Beethoven'ı yaşama döndüren şey, komşusu olan görme özürlü bir genç kızın "...ayın ışıldadığı bir geceyi görebilmek için herşeyimi veririm..." şeklindeki isteğiydi. 'Ay Işığı Sonatı'nı da buna borçluyuz! Belki de 'Yaşam sevinci' ve '9. Senfoni' gibi muhteşem eserlerini de...

Dostoyevski'den M.Gorki'ye, Mustafa Kemal'den Yaşar Kemal'e...bu konudaki örnekler o kadar çok ki, saymakla bitmez, ciltler dolusu...

Zaten bizim konumuzun öznesi de, böylesi evrensel yetenekler ve dahiler değil, normal ve ortalama insanlar...

bir şiir

"Herkes sek sek yürür - Ben yalınayak koşarım - Herkes gülerken ağlarsa - Ben ağlarken gülerim
- Asık suratlara değil - Anaç kikiriklere bayılırım - İçim ahu gözlüdür - Herşeye aynadan bakarım
Ozanlar çevresine - Devedikeniyle göz kırparsa - Ben temmuz sıcağıyla- Gerdaniye buselikle yaklaşırım
Kapı mandallarını hop hop - Zıplatan da benim - Yedi renk Acem dibasını (*) - Okurlarımın önüne sererim... Yaşamak benim sevincim - Benim kanım sevgilim - Yaşam biçimidir diye - Ölümü de severim..."
(Salah Birsel) (5)

 Ve son bir söz!

M.Gandi'nin öz saygı için söylediği sözdeki nesneyi, 'yaşama sevinci' olarak değiştirirsek " Biz kendi ellerimizle teslim etmedikçe, onlar yaşama sevincimizi elimizden alamazlar "demek istiyorum son söz olarak...

İ.Ersin KABOĞLU,

20-Ekim-2008, Ankara

Blognot:
(*) Altın veya gümüş karışık dokunmuş, çiçekli ve ipekli lame kumaşlara Osmanlıca' da 'diba-i munakkaş' adı verilirdi. Bunların 'Acem dibası', 'Venedik nakışlı dibası', 'Frengi nakışlı telli diba','İstanbul'un telli al dibası' gibi isimler alan göz alıcı çeşitleri bulunurdu.

Kaynakça:

(1) HaberAktüel.com. 3.Eylül.2008.

http://www.haberaktuel.com/Yasama-sevinci-omru-uzatiyor-haberi-149619.html


(2) İ.Ersin Kaboğlu,'Eriyen sadece buzullar mı?', Şiir'den alıntı , Milliyet Blog (MB), 8.Ağustos.2008.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=124396


(3) İ.Ersin Kaboğlu, 'Peki, mutluluk nedir amca', Öykü, MB. 16.Mayıs.2008.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=109739

(4) Just add water İstanbul, Turkeysulusepken.blogspot.com. 22.Kasım.2007.

(5) Salâh Birsel, 'Yaşama Sevinci', Adam Yayıncılık, 68 sayfa, 1995.

http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=18668&mode=threaded

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..