Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '09

 
Kategori
Anılar
 

"Yaşamı puntolamak..."

"Yaşamı puntolamak..."
 

Yaşamı puntolamak


Yıl 1982...

Soğuk bir şubat günü...

Yine yollandım Babıâli Yokuşu'na doğru...

Nuruosmaniye Caddesi üzerindeki Milliyet gazetesinden içeriye girdim, çalıştığım dizgi servisine doğru ağır ağır adımlarla çıkarken düşünceliydim...

O güne kadar hiç oturtmamışlardı beni dizgi makinesinin karşısına...

İşe alındığım günden beri bir stajyer gibi dolanıyordum içeride...

O gün ilk dizgimi yaptırtacaklardı bana...

8.5 punto'luk şablonlu makinenin karşısına geçtim, önce makinenin içinde film olup olmadığını kontrol ettim, ardından English Times film şablolunu makineye bağladım... 8.5 punto'luk yazının set ayarlarını yapıp, önüme gelecek yazıyı beklemeye başladım...

Az sonra kapıdan Arif Usta göründü...

Arif Usta, Şehr-ül Muharririn ünvanını almış rahmetli Burhan Felek'in taa kara makineler zamanından gelme tek Osmanlıca bilen mürettibiydi...

Burhan Felek ortadan ikiye ayrılmış A4 ebadındaki saman kağıtlarına Osmanlıca olarak yazılarını yazar, bunu Arif Usta'ya iletir, Arif Usta da bunu gelir dizgicilere okuyarak yazdırtırdı...

İşte o gün Arif Usta yanıma gelip oturdu;

"- Evlat!.. Bugün Burhan Felek'in yazısını birlikte yazacakmışız!" dedi...

Birden elim ayağım buz kesti... Ellerim titremeye başladım...

İlk dizgicilik sınavımda Şehr-ül Muharrir'in yazısını dizecektim...

"- Tak evlat Onpunto'luk spot şablonunu" dedi...

Ayağa kalkıp, gazetenin ön kapak sayfasına girecek Onpunto'luk spot şablonunu makineye bağladım...

Ve "Recebin Kahvesi"nin ön sayfadan yayınlanacak 10 punto'luk anonsunu yazmaya başladım...

Spot bitmiş, yazıya geçmek için yeniden 8.5 puntoluk şablonu taktım...

Ve Arif Usta elindeki Osmanlıca yazılmış yazıyı Türkçe'ye çevirerek okumaya, ben de yazmaya başladım...

Heyecanım doruk noktasındaydı... Arif Usta bu heyecanımı farketmiş olacak ki;

"- Evlat hiç heyecanlanma!.. İlk işinde kimseye Burhan Üstad'ın yazısını dizmek kısmet olmaz..."

Evet hata yapmamaya özen gösteriyordum... O zamanki bu makinelerde hata yaptığınızda geriye dönüp silme şansınız da yoktu... Bir vuruş hatası olsa bile yazı filme çıktıktan sonra düzeltme servisine gider, düzeltildikten sonra yine önünüze gelir, hatalarınızı düzeltir, yeniden sayfaya gönderirdiniz...

O yazının nasıl bittiğinin farkında bile değildim... Yazı bitmiş, Arif Usta:

"- Tamam evlat, bu yazının çıkışını al, sonra düzeltme servisine gönder ve okut, sonra yanıma gel" dedi...

Hemen filmi makineden çıkarttım, banyoya verdim... Az sonra banyo makinesinin asit kokulu merdanelerinden yazı gün yüzüne çıkıyordu...

Yazıyı elime aldım... Şöyle alelacele gözucuyla yazıyı kontrol ettim, herhangi bir terslik yoktu...

Yazıdan fotokopi çekip "Düzeltme Servisi"ne doğru koşar adımlarla gittim...

Yazı Başmuharrir yazısı olunca hemen yazıyı alıp okumaya başladılar içeride...

Bense dışarıda soğuk terler döküyordum... Hata olmaması için dua ediyordum...

Birkaç dakika sonra "Düzeltme Servisi"nin minik penceresinden bir ses:

"- Başyazı çıktı... O yazıyı dizen çocuk nerede? Onu çağırın bana" diye düzeltme servisinin şefi beni camın önüne çağırıyordu...

"- Benim efendim!" diyebildim titrek sesimle...

"- Aferim hiç tashih yok, temiz yazmışsın yazıyı" dedi...

Koşar adımlarla yazıyı alıp Arif Usta'nın yanına gittim...

Arif Usta da yazıyı şöyle bir inceledi... Ve beni tebrik etti...

"- Bundan böyle arada bir de seninle dizeriz evlat yazılarımızı" deyip, yazıyı sayfa pikajörlerine teslim edip, servisten ayrıldı...

Evet o gün yaşamı puntolamış, dizgi servisinin bir elemanı da ben olmuştum...

Bundan böyle arada bir de olsa böylesi ünlü bir yazarın yazısını ben de dizecektim...

Günler ayları kovalamış, ben de "Recebin Kahvesi"nin müptelası olmuştum adeta...

Taa ki o güne kadar...

Tarihlerin 4 Kasım 1982'yi gösterdiği gün kaybettik Burhan Felek üstadımızı...

Allah rahmet eylesin, toprağı bol olsun...

1889’da doğan gazetelerde fıkra türünün ilk temsilcisi olan Burhan Felek, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş... Ticaret Vekaleti’nde hukuk müşavirliği, liselerde öğretmenlik ve avukatlık, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yapmış...

Gazeteciliğe Donanma dergisinde başlamış, daha sonra Tasvir-i Efkar’da (1918) spor yazarı ve foto muhabiri olarak çalışmış...

Vakit, Millet, Yeni Ses, Milliyet ve Tan gazetelerinde fıkra ve mizahî hikaye yazarlığına daha sonra 29 sene Cumhuriyet gazetesinde devam etmiş ve 1 Eylül 1969’da girdiği Milliyet'te 45 yılı dolduran fıkra yazarlığını ölümüne kadar sürdürmüş... 1974 yılında kendisine Şeyh-ül Muharririn ünvanı verilmiş... Bir o kadar da eser bırakmış bizlere: Hint Masalları (Gezi yazıları, 1944), Felek (1947), Vatandaş Efendi (mizah hikayeleri, 1957), Eski İstanbul Hikayeleri (1971), Yaşadığımız Günler (1974), Nasrettin Hoca (1982).

Aradan geçen bunca sene sonra o günleri bu sabah yeniden hatırladım.

Evet ben yaşamı o gün puntolamıştım...

O gündür bugündür de ben de kendimce yazarım, yaşamı her doğan yeni günle birlikte hayatıma yeniden ve yine yine puntolarım...

Ertan Yurderi

 
Toplam blog
: 111
: 1140
Kayıt tarihi
: 15.10.07
 
 

Kocaeli doğumlu. Yüksek tirajlı gazetelerin bilgi işlem ve yazı işleri bölümlerinde çalıştıktan s..