Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '11

 
Kategori
Sinema
 

‘Yaşamın Şifresi’nde gizemli bir yolculuk…

‘Yaşamın Şifresi’nde gizemli bir yolculuk…
 

Doğduğumuz andan itibaren ölüme yaklaştırıyorsa bizi geçen her an, yaşamın şifresini çözerek zamana hâkim olmak istemez mi insan? ‘Aşkın gizemi, ölümün gizeminden daha büyüktür’ diyerek öpmüş Salome, başını kestirttiği Hz. Yahya’nın dudaklarından… Aşkın da nice bilinmezi içinde barındıran yaşamın bir parçası olduğunu düşünerek, ‘Yaşamın gizemi, ölümün gizeminden daha büyüktür’ diyoruz biz de YAŞAMIN ŞİFRESİ’nin ardından!  

Barış dağıtan Amerika’nın savaşan bir pilotuyken Chicago banliyö treninde sıçrayarak uyanan Kaptan Colter, daha ne olduğunu anlamadan bu kez de kendini Hava Kuvvetleri’yle bağlantılı bir kapsülün içinde bulur. Buraya nasıl geldiği hakkında hiçbir fikri olmayan Kaptan Colter’in yeni görevi, banliyö trenine bomba koyanı bulup tüm şehri etkileyecek bir patlamanın önüne geçmektir. Kendisine tanınan sekiz dakikalık yaşam süresinde, farklı bir adamın bedeninde yeniden can bulan Kaptan, bir yandan görevini başarmaya çabalarken bir yandan da yaşadıklarının şifresini çözmeye uğraşacaktır…  

Tek kişiyle, tek mekânda gerçekleştirilen ‘Moon’ filminin yönetmeni Duncan Jones, YAŞAMIN ŞİFRESİ(Source Code) ile bir kez daha karşımızda. Tıpkı ‘Moon’dakine benzer ‘sil baştan’ bir yaşam öyküsü olan yapımın senaryosu, Ben Ripley tarafından kaleme alınmış. Bütün bilim adamlarının ve dahi silahlı kuvvetlerin gerçekleşmesi için can attıkları ‘zamanda yolculuk’ kavramını farklı bir dille anlatan YAŞAMIN ŞİFRESİ, özgün hikâyesiyle dikkatleri çekmekte! Geleceği yapılandırmaya yönelik hedefiyle, ‘Inception’ filminden de esintiler taşıyan yapım, rüyalar üzerinden hâkimiyet kurmak yerine farklı bedenler arasında yaşam transferini gündeme getirmekte. Yaşamla ölüm arasında, beynin sekiz dakikalık sürecinde gelişen kurgu, bu türde görmeye alıştığımız öğeleri taşımamakta. Şatafatlı teknoloji ürünlerine ve abartılı sahnelere gerek duymayan YAŞAMIN ŞİFRESİ, işlenişindeki çarpıcılıkla yönetmenin ‘Moon’daki başarısının tesadüfî olmadığını da kanıtlıyor.  

Tren ve kapsül içinde gelişen YAŞAMIN ŞİFRESİ, bilim-kurgu tarzındaki gizeminin yanı sıra baba-oğul arasındaki pişmanlıkla dolu ilişkiye de odaklanan bir yapım! İnsani hassasiyetin, bilimin katılığının önüne geçtiği noktada, yaşamın gerçek şifresini açığa çıkartan öyküde duygu tahlilleri ve yaşama dair sorgulamalar izleyiciyi olaylarda mantık aramamaya itiyor. Aksiyonu ve gerilimi tüm bu duygusallıkla bağdaştırmayı bilen yapımda efektlerin kullanımı da tam dozunda… Jake Gyllenhael ise şaşkın yüz ifadesiyle, rolüne mükemmel uymuş! Her senaryonun gerçek olabileceği varsayımına dayanarak, YAŞAMIN ŞİFRESİ’nin ‘Neden olmasın’ sorusunu akla getirdiğini de söylemekte fayda var. Filimin zayıf halkasıysa ‘Bombacı’ karakteri! Trene kimlik bırakması, hem patlamayla yok olacağı açısından hem de banliyö trenlerinde kimlik kaydı yapılmaması yüzünden, anlamsız. Ayrıca o denli bir bomba yaratan kişinin patlamayı engellemek isteyenlere karşı mekanizma düşünmemesi de garip. Tabii bunlar filmi ‘mantık’ gözüyle izleme durumunda dikkat çekecek ayrıntılar. Yoksa insanların istekleri dışında, bilimsel deneylerde kobay olarak kullanılma durumunun gerçekliğini de arka planda veren film, sade anlatımı sayesinde sürekli tekrarlanan sahnelerine rağmen izleyiciyi bağlamayı fazlasıyla başarmakta...  

‘Her Şey Güzel Olacak’, Danimarka’nın içyüzü 

Uluslar arası arenada insan hakları savunuculuğuna soyunanların, gizli kalmak kaydıyla her türlü vahşeti sergilediklerinin gerçek öyküsünü anlatan HER ŞEY GÜZEL OLACAK, Danimarka, Fransa ve İsveç yapımı ortak özeleştir! Yazmakta zorlanan ve evliliğinde eşinin çocuk özlemine odaklanan bir senaristle, sevdiği kızla güzel bir birlikteliğin hayalini kuran Arap asıllı bir gencin trafik kazasıyla kesişen yollarının uzandığı belirsizlik…  

‘Her şey güzel olacak’ derken her şeyin kötüye gittiği öyküde, Arapça bildiği için Danimarka Hükümeti tarafından tercüman olarak Irak’a gönderilen Arap asıllı genç, oradaki Dan askerlerinin esirlere uyguladığı acımasızlığı resimlerle belgeler. Psikolojik bunalım gerekçesiyle görevine son verilen tercümanı ülkeye döndüğünde yok etmeye çalışan Danimarka Hükümeti’nin istemeden bu olaya karışan Falk’ın da peşine düşmesini polis-asker işbirliği çerçevesinde ele alan HER ŞEY GÜZEL OLACAK, siyasetin pislikleri acımasızlıkla örtbas etme düzenini gözler önüne seriyor. Kişisel sorunları ve otoritenin baskılarını birleştirip, devlet eliyle yaratılan yasa dışılığı belli bir çizgi izlemeden üstü kapalı tarzda anlatmakta… Oldukça durağan bir akışa sahip olan HER ŞEY GÜZEL OLACAK, tamamen oyunculuğa dayalı bir film! Bu noktada, oyunculuğun da yetersiz olduğunu söylemekte fayda var. Yapımın hedeflediği amaç, gelişmiş ülkelerin içyüzünü gösterme açısından takdire değer. Buna karşın anlatım dili, korkudan olsa gerek, ne yazık ki yetersiz kalmış! Hani, bağırmak için açılan ağızdan fısıltı halinde ses çıkma durumu hâsıl olmuş… İfadedeki bu zayıflığa bir de sunumun özensizliği ve atmosferin karanlığı eklenince ortaya konan film, vasatın ötesine geçmeyi başaramıyor!  

Anibal Güleroğlu 

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..