Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '06

 
Kategori
Fotoğraf
 

"Yüzlerinde yeryüzü"

"Yüzlerinde yeryüzü"
 

Ara Güler'e Saygılarımla...
Sokaktaki yüzler oldum olası dikkatimi çekmiştir. Çünkü, insan gerçek kimliğini sokakta, tam da yaşamın orta yerinde bulur. İzlendiğinden, gözlendiğinden habersiz kah dinlenmekte, kah düşünmekte, kah devinmektedir. İşte o kareler arasında, bir “t” anında, kadraja yansıyan resim tıpkı “sahibinin sesi” gibidir. O anı yakalamak da öyle her babayiğidin harcı değildir. “People You Meet” (Karşılaştığınız İnsanlar) 1980’lerin başında Hazırlık sınıfında izlediğimiz İngilizce film dizilerinin ortak adıydı ve öylece belleğime kazınmıştı. O anı yakalamak için karşılaştığınız insanları tanımak, anlamak ve sevmek gerekiyordu. Tıpkı William Saroyan’ın öykülerinde anlattığı gibi - içten ve yalın. İşte böyle bir gözle, böyle bir bellekle ve “Oralarda durup tık tık tık tık çeker giderim ben, bilmezler bile çektiğimi" diyerek bir piton yılanı çabukluğuyla deklanşöre basar Ara Güler.

Bilmezdim fotoğrafların bu kadar güzel, anlatmak içinse “kelimelerin kifayetsiz olduğunu”. Gün olur, alır başını gider ağların peşisıra. Noelin habercisi yağan kar tanelerini bir tül gibi aralayan kırmızı tramvayların da peşinden koşar; Sirkeci’de kar altında tramvayın önünü kesen atlı arabanın da. Eyüp Sultan Camii avlusuna konan leyleğin de. Çalı süpürgesini elinde tutan çalı bıyıklı derbeder çöpçü de takılır gözüne. Zaten takıntılı adamın biri değil midir? Mavnaların, kalafat ustalarının, yağ iskelesinde bekleşen hamalların, felekten bir gece çalan beyzadelerin, dua edenlerin, çocukların, kısacası hayatın peşine düşer ve anlamını sorgular. Sirkeci’de, Eminönü’nde, Eyüp’te, Haliç’te, Zeyrek’te; “trende, vapurda, otobüste“ “şehirlerin Şehri’ni” – İstanbul’u anlatır size. ‘Eski İstanbul Anıları’ kitabının önsözünde “Kandilli’de güneşi perde perde batıran Yahya Kemal’i, Urumelihisarı’nda oturup da gözleri kapalı İstanbul’u dinleyen Orhan Veli’yi bu değişen İstanbul’la birlikte unutmak gerek herhalde” diyerek artık o eski İstanbul’u aradığını açık eder. Gerçekte, onun için fotoğraf çekmek, içinde hissettiği dünyayı çekmektir. Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk ‘İstanbul: Hatıralar ve Şehir’ adlı kitabında kendi kişisel albümünün yanısıra başta Ara Güler’in zengin fotoğraf arşivinden de faydalanmayı ihmal etmez. Zaten bir kitap, bir ansiklopedi yoktur ki yayınlanmadan önce ‘İstanbul Fotoğrafçısı’-Ara Güler’in sayıları 800.000’i aşan arşivini taramamış olsun.

Ara Güler her ne kadar İstabul’lu ise de o Anadolu’dur. Edirne’den Ağrı’ya bu diyarı baştan başa dolaşır. Ağrı Dağı ‘Ağrı Dağı’ olalı hiç böyle görünmemiş, göstermemiştir o bakir yüzünü. İşte, o bütün dünyaya yayılmış fotoğrafta arayıp bulmuştur Ara, Ağrı Dağı’nın o, geceye ışık saçan resmini. Ağrı Dağı fotoğrafları için Yaşar Kemal: “Çok dağ resmi gördüm, çok dağ fotoğrafı, hiçbir tanesi Ara’nın Ağrı Dağı’ndaki gibi doğanın şiirini, görkemini, tadını yakalayamamıştı. Koskocaman çökmüş, oturmuş Ağrı Dağı bir ışıktan aklık. ... Işık mı, alın size, görün ışığın hünerini” der ve Ara’nın bu koca dağın etrafında nasıl fır döndüğünü anlatır: “Ağrı Dağı dibindeki düzlükte bir başka öğe daha olmalıydı ki, Ağrı Dağı Ara’nın gönlünce olsun. Ağrı Dağının dibinde bir köy vardır, ışıkları da teker teker yanmaya başlamıştır. Ara o köyün fotoğrafını çeker. Işıklar yanmakta, Ağrı Dağı balkımaktadır*, bütün şiiri, görkemiyle. Ara’nın gönlünce değildi bu fotoğraf. Daha, daha gerekti. … İşte düzlüğün ortasında tek başına bir toprak dam, pencerelerden ışığını fora etmiş. Önünde toprak dam, arkada Ağrı Dağı, Ara’nın başeseri, ulu bir dağ, ulu ışıklar, ulu bir doğa şiiri, insanlığı gönendiren. Bilmiyorum başka bir fotoğraf var mıdır çağımızda dünyayı böylesine saran.” Yanarım, yanarım, Ağrı Dağı’nın o görkemli fotoğrafını göremediğime yanarım. Bu görkemli fotoğrafın renkleri burada kalmayacak, ressam Turan Erol’u öylesine derinden etkileyecektir ki; sanatçı Ağrı Dağı’nı hiç görmediği halde boyalara büründürecek ve bu kez tuvallerde yaşatacaktır. Benim payıma da Bülten’in 126. sayısındaki şu sözleri yazmak düşecektir: “Van Gogh misali yıldızlı bir gecede ışıldayan mavilere bürünmüş karlarla kaplı Ağrı dağının eteklerindeki, pencerelerinden ışık sızan, kapıları aralanmış, karanlığa bürünmüş bacaları tüten dam evler. Gerçekten lirik bir anlatıma ve gize sahiptir Turan Erol'un bu resmi.” Edebiyatçılar kadar pek çok ünlü ressam da takılmıştır vizörüne. "Eskiden beri Orhan’ın fotoğraflarını çekiyordum. Hatta İtfaiye Müzesi’ne gidip onun fotoğraflarını çekmiştim" sözlerinden ve 1976’da Ayvalık’taki atölyesini ziyaret edişinden Ara’nın hayatında Orhan Peker’in ayrı bir yeri olduğu anlaşılır. Zaten, yine kendi betimlemesiyle Orhan, Fikret (Otyam) ve Ara ‘sacayağı’ gibidirler.

Anadolu’nun destanını yazdıktan sonra Anadolu da dar gelmiştir Ara’ya. Bu kez gözünü dünyaya dikecektir. Aya, güneşe çoktan göz dikmiştir ya! Eminim bir yolunu bulsa Mars’a bile gidecektir fotoğrafın peşisıra. Vizörünü tıpkı namlusunu doğrultan usta bir silahşör gibi kullanır Ara. Belki de bu nedenle dünyaca ünlü ‘Magnum’ fotoğrafçılarının arasında yer alır. Marko Polo gibi dünyayı keşfe çıkacak, olayları ve insanları fotoğraf eşliğinde belgeleyecektir. Bu arada, sanata, edebiyata, yaratıcılığa olan ilgisi Ara’yı yeryüzünde iz bırakmış, dünya içerisinde dünya kurmuş sanatçıların peşine düşürecek ve sonuçta Bertrand Russell, Pablo Picasso, Salvador Dali, Tennessee Williams, Marc Chagall, Louis Aragon ve William Saroyan ile yaptığı röportajları ‘Yeryüzünde Yedi İz’ isimli foto-röportaj kitabında yayınlayacaktır. Picasso gibi dünyayı peşinden koşturmuş, dünyayı silkelemiş bir sanatçının röportaj vermek için Ara Güler’i seçmesinin nedeni herhalde onu Cezanne’a benzetmesi değildi. Onlar, Ara’nın kendilerini kendilerinden daha iyi tanıdığından ve tanıtacağından adları gibi emindiler. Ve daha niceleri… Winston Churchill’den Indira Gandi’ye, Alfred Hitchcock’tan Maria Callas’a, İsmet İnönü'den Fikret Mualla’ya kadar kimler girmedi ki arşivine.

Ara’nın edebiyatçılarla arası da oldum olası iyidir. “Onlar benim dostlarım” dediği Türk edebiyatından 100 yazar ile aynı koltukları, aynı sofraları paylaşan Ara Güler sadece onların fotoğrafını çekmekle kalmamış, bu karelerde “sahibinin sesi”ni yansıtmayı bilmiştir. ‘100 Yüz’ isimli kitabın önsözünde Nezihe Meriç’in “Resmini çektiği insanın, ne olduğu bilinemeyen ruhunu görmek! Bakın Can Yücel’in resmine. Hep sevgili, dili tatlı, tavrı candan, dost, şakacı, insan bir adamdı o. Dünyaya yuf borusun öttürmüşlerden. Ama Ara Güler, onun içindeki kırgın, kahırlı, tasalı çocuğu görmüştür.” sözleri çok anlamlıdır. O, başında şapkası meşhur fotoğrafı ile tanıdığımız Burgazada’lı Sait Faik’in, Nazım Hikmet’in belleklerden silinmeyen fotoğrafları yine Ara Güler’e aittir. “Çekmeseydim Türk edebiyatı ‘yüzsüz’ kalacaktı” diyerek yüklendiği misyonu ironik biçimde ortaya koyar.

“Fotoğraf sanat değildir. Bir tanıklıktır, o kadar...” ... “Pek çok ünlü sanatçının fotoğrafını çektim, eğer sanatçı olsaydım kendi fotoğrafımı da çekerdim” diyerek alçak gönüllü bir üslup kullanırken, öte yandan “Fotoğraf o kadar mühim bir şeydir ki... Yani sanat olsa da, olmasa da ...” diyerek fotoğrafın önemini ortaya koymuştur. “Fotoğrafçı çok dolu olmalı. Resim, müzik bilecek, tiyatrodan anlayacak, çok okuyacak, anında karar verebilecek, yani çok zeki olacak… Zevkleri çok gelişmiş olacak, kültürlü olacak… Bunlar varsa fotoğrafçı olur. Ama bizde tam tersidir. En cahili foto muhabiri olur.” sözleriyle iyi bir fotoğrafçının tarifini yapmıştır. “Devir görsellik devridir. Yazı edebiyat devri bitmiştir" diyerek fotoğrafın görsel tarih yazdığını savunur. Ara’dan 77+1 yıl geçmiş, hayatı birçok ünlü fotoğraf muhabirinde olduğu gibi, anektodlarla dolmuştur. Dili, üslubu ve birikimi O’nu en iyi hikaye anlatıcılarından biri yapmış, sohbetlere neşe katmıştır.

Nezihe Meriç’e göre Ara Güler doğar doğmaz dünyaya bakmaya başlayan bir bebek olarak dünyaya gelmiştir. Babasının hediye ettiği 35 milimetre’lik sinema makinesi Ara’nın sinemacılık hayallerini süsler. Lise yılları film sütüdyolarında ve Muhsin Ertuğrul'un tiyatro kurslarında geçer. Sinemacılık serüveni, yaşadığı bir yangından canını zor kurtarmasıyla son bulur. 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başlar. Ancak, kamerayla, vizörle, filmle olan tanışıklığı onu foto muhabiri yapacak; elinden düşürmediği kamerası sayesinde Edirne Eski Camii’de çektiği bir fotoğraf ‘Time’ dergisinde yayınlanacaktır. Fotoğraf, Arapça Allah yazısının altında sanki küçülmüş izlenimi veren sırtları dönük iki çarşaflı kadını betimler. 1961'de İngiltere'de yayımlanan Photography Annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak tanımlar. Elinden ilk göz ağrısı ‘Leica’ kamerasını hiç eksik etmeyen Ara Güler’e 1962'de ‘Master of Leica’ unvanı verilmesi boşuna değidir. Yurtta ve dünyada sıralamakla bitmez pek çok ödülün sahibi Ara ödüle doymuştur. Orhan Pamuk’un gençliğinde ressam olmak isterken yazar oluşu gibi, Ara da başlangıçta sinema ile başlayan serüvenini akan film şeridini durdurarak fotoğrafa taşımayı ve dünyanın sayılı fotoğrafçılarından biri olmayı başarmıştır. Her zaman gerçeğin peşinde koşmuş, simgelerden, fotoğraf çalımlarından hep uzak durmuştur. “Sevgisiz insan, insansız da fotoğraf olmaz.” diyerek insanın, hayatın arasına karışmıştır. İlerleyen yaşına rağmen hala ilk günkü gibi şevkle ve bir çocuk naifliğiyle fotoğraf çeker. İstanbul’u mesken tutmuş 1928 doğumlu Ara Güler hala Beyoğlu Tosbağa sokakta anılarıyla birlikte yaşamaktadır. Apartmanın alt katını sergi salonu, üst katını ise çalışma odası olarak düzenlemiş. Merdivenlere çok büyük bir Picasso fotoğrafı asmış.

“Konferansa gitmez, müzeyi gezmez, sergi izlemez, tiyatroya gitmez. Sorun burada. Konser dinlememiş, hissi yok, hiçbir şey bilmiyor, yaşamı tesadüf.” diyerek giderek yozlaşan ve kültür erezyonuna uğrayan toplumun kanayan yarasına ayna tutmayı ihmal etmiyor.

Büyük usta Ara Güler’e saygılarımla...

Alaattin BENDER

balkımak*: Parlamak, parıldamak (halk dilinde)

Kaynakça:
- Eski İstanbul Anıları (Dünya Yayınları, 1994, İstanbul)
- Fotoğrafevi – “Ara Güler klasikleri (sanal sergi)

 
Toplam blog
: 26
: 8842
Kayıt tarihi
: 21.11.06
 
 

1990-1994 yılları arasında T.M.O. Plastik Sanatlar Atölyesi'nde Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar ..