Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '07

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

"Yüzüncü Pencere"nizi açın...

"Yüzüncü Pencere"nizi açın...
 

Harp sırasında kocam New Mexico'daki Mojave Çölü'ne gönderilmişti. O, çölde tatbikata katılırken yanında olabilmek için ben de çölün yolunu tuttum. Kendimi cehennemin kucağına atmıştım. Ortalık yanıyordu.

Küçük bir kulübede oturuyordum. Ve yanında olmak için tehlikeye atılarak geldiğim kocamı unutmuş, can derdine düşmüştüm. Etrafımdaki Meksikalılar ve yerliler, tek kelime İngilizce bilmediğinden kimseyle konuşamıyordum.

Sıcak rüzgar, bir taraftan bedenimi kavuruyor, bir taraftan da yediğim yemeği de, ağzımı burnumu da kumla dolduruyordu.

Canıma yetmişti. Kağıda kaleme sarılıp babama bir mektup yazdım. Gelin beni buradan alın dedim. Burada yaşamaktansa hapishanede yasamayı tercih ederim. Babamı beklerken cevabı geldi. Sadece iki satır yazmıştı:

İki adam hapishane penceresinden dışarıya baktı. Biri çamuru gördü, diğeri yıldızları.

Bu iki satırı okuyunca utancımdan kıpkırmızı kesildim. Ben hep çamuru görmüştüm. Halbuki yıldızlar da vardı...

Derhal yerlilerle dost oldum. Kilimlerine, çanak ve çömleklerine olan hayranlığımı belirttim. Turistlere para ile vermeye yanaşmadıkları kıymetli eşyalarından bana hediyeler verdiler. Kaktüsleri, vukka ve erguvan ağaçlarını inceledim. Kır köpeklerini tanıdım. Çöl gurubunu seyrettim. Çöl, yüzlerce yıl önce deniz dibi olduğundan kumun içinde deniz hayvanlarının kabuklarını aradım.

Ne değişmişti de dün nefret ettiğim çöle bugün bağlanmıştım.

Çöl mü değişmişti? Hayır. O yine kavuruyordu.

Yerliler mi değişmişti? Hayır. Onlar, yine ingilizce bilmiyorlardı.

Sadece ben değişmiştim. Pencereden kafamı uzatmış ve yıldızları görmüştüm.

Bazen yıldızları görebilmeniz için, bir çölün ortasında yapayalnız kalmanız gerekir.

Bazen sabahın yumuşak aydınlığını ve içinizi tazeleyen kuş seslerini duymanız için, pencerenizi açmanız gerekir.

Hayal kurmak değildir bu, hayatınızdaki güzelliklere, sahip olduklarınıza bakmak ve mücadele etmek için çok nedeniniz olduğunu görmektir.

Ben o pencereye "yüzüncü pencere" derim.

Herkesin bir yüzüncü penceresi vardır. O penceyei açtığınızda, yıldızları da görürsünüz, hayatın parlayan yüzünü de!

Ancak kimse sizin adınıza açamaz o pencereyi. Yalnızca yardımcı olabilirler. Pencereyi asıl siz açmalısınız!

O pencereyi açtığınızda mutsuzluk, hayal kırıklıkları olmayacak mı peki?

Olacak tabii ki!

İnanılmaz belki ama tam şu anda bir ölüm haberi geldi. Genç yaşta kaybettiğimiz şair Cenk Koyuncu, şair Adnan Satıcı'dan sonra şimdi de şair Doğan Ergül'ü kaybetmişiz. Çok üzüldüm...

O ki "Bitmeyen" adını taşıyan şiirinde şöyle diyordu:

yakın uzak zamana tunç erittim, adım tuz dedi;
sonra zambakla karıştırdığım bir dağ masalına dönerim.... öyle hayalsı...
silik bir aynada bulurum tebessüm sisini sokağın...
yüzünde bulduğum bakışın diline düşerim...
usul bir yağmur olurum yağan...
unutuş sızı gibi öldürür öleni...
hala papatyalar görebilirsin taş duvarları delmiş denizin sesiyle bir uzanır, zıplar ve
yüzünü bulursun okunmuş bir kitap gibi...
durursun taşların serinliğinden denize düşen
ısırılmış bir sur üstü gibi...
düştüğünü görürsün... sonsuz bozkırı...
deniz dünyanın saydam yüzüdür....
kadınlar geçer erkekler birbirinin yakın uzağından
sızı şarap ezmek rengidir... çözülmez kahırdır...
sonsuz buluruz her şeyi ve yeniden
yalnız bir zamanı yaşarız boyuna...
hep biraz böyledir sevmek... sevmek böylesi ...
geçmişsiz ve geleceksizdir... denizde
suyun büyüsünde bir öğlen
durmuş genişler kendine, içine...
hadi artık tuttuğum nefesi ver de bana...
koş ve yavaşla
bir havuzdan su çeker gibi
yürümenin geniş adımlarıyla...
camın içinden görülen hep bir masal vardır...
kumun sesidir... tanenin...
zamanın ve kadının geniş ve serin alnının isteğidir...
duyulur duyulmaz ninniler gibi gülümse... damla
yağmur değilmiş de...
gül çok zamanlı bir maşuktur...
bülbüllerin sesinden geç..
mermer bir merdiveni çıkar gibi...
’koşarken yavaşlar gibi’ ...
‘karaldıkça bahtım karalansa da’...
yalnızlık insanın o yalnız kutsalı
ve zambak çokluktur...

İşte hayat böyle. Bir anda yüz yüze tanışmasanızda biribirinizi dergilerden tanıdığınız bir insan, gökteki yolculuğuna çıkıveriyor.

Yeni bir yıldız olmaya...

O yüzden Shakespeare'in dediği gibi:

"Yaşa her şeyden önce yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için, laf olsun diye günlerini geçirme.

Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan; bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev!

Hayatını o şekilde yaşa ki; her an kendi elini sıkabilesin ve her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yap ki; gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine "ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.

Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir."

Bakın, ölüm hepimizin yanında...

Ben ölümü sol cebimde taşırım, Bukowski gibi...

Ölüm bilinciyle yaşadığım, yaşamın kıyısında durduğum için yaşama açılan yüzlerce pencerem vardır!...

Sevgili Doğan Ergül, ışık içinde yat. Seninle "Ağzımda Zalim Bir Ay" şiirinle vedalaşıyorum şimdilik:

yapraklar usul iniyor havuzlar sarı
son yaz bozkırda bir yol eylül!.. o beklenmiş oğul

ey nar! gidenler için mi renk … aklımdan önce dağıl

beni bir serçe buldu, o kadar kalbim… güneyde
kayıp bir otoban; gidiyorum leylekler kadar ömrüm beyaz
gelincikler için dağlarım, uykusu tuz kardan oyuncaklarım

ey nar dağıl !.. sana güz sana güz gerek

bir ağaçtan düştüm sarı hafif bir eylül yaşım
şimdi o bahçeler kadar çıplak avazım!...

O bahçelerde bir gün hepimiz çıplak bir avaz, çığlık olacağız... Ancak o günün ne zaman olduğunu bilmiyoruz hiçbirimiz. Belki iki dakika belki iki yıl belki yirmi yıl sonra...

Yüzüncü pencerenizi açın, hayatınıza ışık ve sevgi dolsun. Böylece öldüğünüzde o penceden başkalarına gözüken ve umut veren bir yıldız olabilirsiniz!...

Geceleriniz binlerce yıldızla aydınlansın...

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..