Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '07

 
Kategori
Kitap
 

"Zaman ve uzam içinde Haydarpaşa garı"

"Zaman ve uzam içinde Haydarpaşa garı"
 

Küresel kültürün dayatmalarından biri olan, "Fransa turuna" (bisiklet sporunun "popüler" organizasyonu) rastladım, tv kanalları arasında gidip gelirken. İsminin çağrışımı ile Fransa’'da koşulması olasılığını düşündüğüm yarış, hiç de Fransa'ya benzemeyen bir başka ülkede sürüyordu. Bu başkalığı, nasıl da anladım hemen diye şaşırdım. Oysa daha gökyüzündeki kameralardan "Big Ben" görüntüsü binmemişti ekranlara.

Binaların, yerel özelliklerden kaynaklanan, yapısını ayırt edecek kadar, en küçük bir mimari bilgiye sahip olmasam da bu "yerel görüntünün" belleğimdeki kayıtlara nasılda sızdığını görmek, gerçekten şaşırtıcı oldu. Bu şaşırtıcı olmaktan öteye, ürkütücü de aynı zamanda sanırım.

Ürkütücü olmaması için tv’sinin başında oturan bir İngiliz’inde Türkiye’ye ilişkin benzeri “bellek kayıtlarının” olması gerekir. Hatta daha da ürkütücü olur; kendi vatandaşımızın ülkemize ilişkin “mekanlara” ait, bellek kayıtlarının bilinçli olarak siliniyor olması.. Örneğin “Haydarpaşa Yasası” ile yapılmaya çalışıldığı gibi..

Bu, küreselleşme nedeniyle kültürel süreçte ortaya çıkan hızlı değişim ve farklılaşmanın beklenen neticesi aslında. Küreselleşme, liberal piyasa ideolojisi ile zenginlikleri, yoksuldan zengine, emekçiden sermaye sahiplerine, kamudan özele nasıl aktarıyorsa, küresel kültürün oluşması da değerlerin tam tersi yönde pompalanması ile gerçekleşmiş oluyor.

Küreselleşmeyi kültürler arası etkileşimin ortaya çıkardığı bir süreç olarak düşünmek, “fazlaca” iyimserlikten başka bir şey değildir yani. Ulusa ait “bellek kayıtları” silinmedikçe küreselleşmenin asıl amacı olan, paranın sermaye sahiplerine akışının sağlanması, en azından, sekteye uğrayacaktır çünkü.

Haydarpaşa Garı üzerinde tasarruf etme hakkını elinde bulundurduğunu düşünen siyasiler, bu “bellek silmenin” hizmetkarı olduklarını, çıkartmış oldukları yasa ile ortaya koymuşlardır; “İmar mevzuatındaki kısıtlamalar ile plan ve parselasyon işlemlerindeki askı, ilan ve itirazlara dair sürelere ilişkin hükümlere tabi olmaksızın, her ölçekteki imar planını yapmaya, yaptırmaya, değiştirmeye, re'sen onaylamaya ve her türlü ruhsatı vermeye Bayındırlık ve İskân Bakanlığı yetkili kılınmıştır. "

Aynı yasanın devam eden maddelerinde; "Plan hazırlama ve onaylama işlemleri Bayındırlık ve İskân Bakanlığının uygun görülen birimince, ruhsat ve plan uygulama işlemleri ise Bayındırlık ve İskân Bakanlığı il teşkilatınca yerine getirilir. Kesinleşen planlar, ilgili belediyelere tebliğ edilir. Bu planların uygulanması zorunludur."

Bu planlar ne için uygulanacak dersiniz; Haydarpaşa Gar'ının da içinde olduğu milyon metre karelik alanın, “dünya ticaret merkezi” denilen emlak pazarına devri için. Bu devir sonucunda 350 metrelik gökdelenler dolduracak Haydarpaşa-Harem arasını.

İşte bu “bellek silme harekatını” gören, Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Mutlu Binark, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi lisans öğrencisi Gani Çulha ve TCDD çalışanı İshak Kocabıyık'ın kaleme aldığı “Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı” adlı kitap, Mülkiyeliler Birliği Yayınları'ndan çıktı.

Görsel ve sözlü tanıklıkların katkısı ile oluşturulan kitapta yazarlar, Haydarpaşa garının inşa sürecinde, siyasal ve toplumsal dinamiklerin tarihsel sürecinde(örneğin; Gar’ın I. Dünya Savaşı sırasında yolcu ve yük taşımacılığından ziyade askeri bir birim olarak kullanılması), edebiyatın içinde, Türk sinemasında ki örneklerin içinde ve Gar’ın gündelik rutini içinde belleğimizde oluşturduğu izleri takip ediyorlar.

Nazım’la belleğimize düşen; “Denizde balık kokusu / döşemelerde tahtakurularıyla gelir / Haydarpaşa Garı'na bahar” dizeleri ile, Ertem Eğilmezin Gar’ı “Anadolu’nun İstanbul’a açılan kapısı” olarak görüntülediği, “Köyden indim şehire” filmi ile örnekleniyor bu izler.

“Haydarpaşa Garı ve liman alanının “işlevsizleştirilmesi” nin simgesel olarak iki anlamının olduğunu düşünüyoruz: neo-liberal politikalardan beslenen bireyci etik anlayışının meşrulaştırımı ve toplumun kolektif belleğinin değersizleştirimi… Oysa bu çalışmada yapılan görsel ve sözlü tanıklık Garın kolektif belleklerdeki “silinmez” yerini ve simgesel önemini gözler önüne sermektedir.” öngörüsü ile başlıyor kitap..

Sözlü tanıklıkların içinde öyle güzel yerlerden dem vuranlar var ki.. TCDD çalışanları, Gar'ın yöneticileri, Gar’ı ulaşım amacı ile kullananlar, Gar’daki yolculardan ekmeğini kazananlar, Gar’da yaşayanlar..

"Haydarpaşa benim için hayat, yaşam demek, su, nefes, güneş demek. Çok içten söylüyorum. Anadolu’dan gelen insanların, o Türk filmlerinden izlediğimiz… kadınları, adamları. Filmlerde izlediğimiz zaman Haydarpaşa’ya gelince ilk defa gördüklerinde, martıları …. Düşünmüştüm. Bunlara kendim şahit oldum. O kadar muhteşem bir şey ki, Haydarpaşa bence bir armağan Kadıköy halkına, İstanbul halkına…. Haydarpaşa, Türkiye’nin geçtiği yerlerden biri. Neredeyse bütün Türkiye, Beyoğlu gibi İstanbul’a gelen herkesin geçtiği bir yer olarak düşünüyorum, bir bağlantı noktası, bütün … köprü demek daha doğru.”

Tanıklık edenlerden, 18 yaşında bir öğrenci, yazının girişinde bahsetmeye çalıştığım tehlikeyi özetler gibi; "Abdülhamit zamanından kalma. Başka da bi şey bilmiyorum. Hoş bir görünümü var. Aradığınız bazı şeyleri …hissedebilirim. Benim için çok fazla bir anlam ifade etmiyor."

Haydarpaşa’nın bir çok fotoğrafı ile görsel olarak da tanıklığı yapan kitap, aşağıdaki yargıyla son buluyor.

“Bu çalışmanın da gösterdiği üzere, Haydarpaşa Gar’ı toplumsal belleğimizde Anadolu’nun İstanbul’da simgeleşen Batı’sına göç, siyasal ve toplumsal eylemlerin kamusal alanı, demiryolculuk mesleği bağlamında somutlaşan üretim ile zamana ve uzama yayılmış yaşam anlamına gelmektedir. Gar Binasında çeşitli birimlerde farklı üretim alanlarında çalışan demiryolcular, banliyö ve ana hat yolcuları, büfede, berberde, gar lokantasında çalışan esnaf, herkes Haydarpaşa Gar’ındaki yaşam olgusunu birlikte oluşturur ve yapıya “can” katar.”

Benim de tanıklıklarım var.. Haydarpaşa’ya ait.. İstanbul’da yaşamayan, ama her ziyaretinde “özgün” İstanbul’u yaşamaya çalışan biri olarak.. Herkesin tanıklığı olduğuna vurgu yapıyor zaten kitap da.. İstanbul’da olsun olmasın, bu ülkenin değerleri ile belleğine ortak izleri kazımış olan herkesin.

Umarım küreselleşmenin “yıkım ekiplerine” karşı koyma işini üzerimize alırız.. Aksi halde hem kültürel hem de bu sürecin olumsuz yönde etkilediği her alanda “yerle yeksan” olmamız uzak değildir..

http://www.haydarpasadayanismasi.org/

 
Toplam blog
: 48
: 1573
Kayıt tarihi
: 17.11.06
 
 

Konuştuğum gibi yazmamalıyım... Yazmak, konuşmaktan farklı ve her zaman onun önünde benim için.....