Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter, güzelliğine güvenme bir sivilce yeter"

Biz insanlar; o kadar kolay olgunlaşabilen, yaşadığımız zamandan çok;  sonrasını idrak eden, geleceği düşünerek yaşayabilen bilgelikte olamıyoruz.  Gurur ve kibir gibi olumsuzluklar çoğumuzda var ne yazık ki… “İyi” olmak, “iyi” olabilmek gibi bir erdem okyanusunda yaşamamıza rağmen; “iyi” olamıyoruz.  Bu devirde daha kötüyüz. Çoğu düşünür bu devre “hız ve haz” devri demektedir ki, haksız da değiller.

Her istenen hemen olsun istiyor yetişmekte olan insanlığın evlatları…  İsteklerinin da  çoğu karşılanıyor, özellikle hali-vakti yerinde olan aileler bunu hep yapıyor. Dar gelirli çocuk da arzu ve istekleriyle başbaşa kalıyor. Yaşıyor garibim içine ata ta…

Ama…

Hayat öyle bir şey ki, izahını yapmak mümkün de değil…

Hep elde edilenle huzur bulunacağı sanılıyor; bu elde edilenler zenginlik eksenli olduğu gibi, mevki, kariyer ve başka güçler de olabiliyor. Önemli olan elde edilenlerin şahsın kendisine, doğaya, başka insanlara hem hayırlar getirmesi ve hem de kalıcı olmasıdır.

Bu zamanda pek de olmuyor böylesi hayırlı haller…

Hep tek tek kalmış gibi ötede-beride güzel insanlar…  “O güzel insanlar da güzel atlara binip gittiler” diye bir de söylemi kaldı edebiyatta.

Öyle hallerde zuhur ediyor ve bitiyor ki hayat; bazı insanların büyükleri mükemmel oluyor, bazılarının evlatları, bazılarının sonraki kuşakları… İnsanlık tam bir  mükemmeliyeti dünyaya hakim kılamadı. Büyük romancılar çıkıyor işte hemen her toplumda, lakin “büyük” insanlar olamıyor insanlar tümden…

Çoğu insan elde ettiği güzelliği geleceğe taşıyamıyor. Anadolu özlü sözleriyle bu durumu bir güneş gibi çarpıyor suratımıza… Mesela: “Ne idim, ne oldum, ne olacağım?!..” özlü sözü bunu çok güzel ifade  ediyor.

Sevgili yazarımız Yaşar Süngü’nün kış kıyamet günü yazdığı yazısından aşağıya aldığım bölümü okuyalım; iyi okuyup iyi belleyelim de hem kendi kendimizin canımıza okuyanı, hem de başkalarının canımıza okumasına izin vermeyelim. Böbürlenmeden, mal-mülk delisi, ne oldum delisi olmadan usul usul yaşayalım. Bilelim ki hayat halden hale koyar her bir insanı ve toplumları…

Söz sevgili yazarımız Yaşar Süngü’de:

(…)

“Sokak, park, metruk bina ve cami avlularında yaşam mücadelesi veren evsizlerin hayat hikayelerini dinlediniz mi?” diye soruyor gazeteci ve yazar Yaşar Süngü ve evsizlerden birkaçının hayatından kısa kesitler sunuyor okuyucularına ve bizlere…

“Eski basketbolcu Selçuk Parsadan’ın oğlu Hakan Parsadan.

Çevresi zengin ve itibarlı insanlarla doluydu.

Basketbolcuydu ve 8-10 sene milli takımda oynadı.

Ailesini, işini ve varlığını kaybetti.

3 yıldır sokakta yaşıyor.

O da soğuk hava nedeniyle belediyenin spor merkezine topladığı insanlardan bir tanesi.”

“80 yaşında emekli avukat Erdoğan Gençel.

Yıllarca önemli davalara bakmış.

Hayali Kadıköy’de bir halk kitaplığı tesisi yapmakmış ama nasip olmamış

Emekli olduktan sonra bazı sorunlardan dolayı 3 yıldır sokaklarda.

O da şimdi 485’i erkek, 20’si kadın 505 kişiyle beraber Zeytinburnu Spor Salonu’nda havalar ısınana kadar misafir.

Ondan sonra tekrar sokağa.”

“38 yaşındaki Ramazan Ülper, yetimhanelerde büyümüş.

Oto tamircisi. Çifte vatandaş. Eşi Hollanda’da yaşıyor.

Bir çocuğu var. Gelini avukatlık yapıyor.

Şu an çöplerden kağıt topluyor.”

“23 yaşındaki Ali Tüysüz birçok dizide figüranlık yapmış.

Eşi ve kızı Kırgızistan’da. Hem sokakta yaşıyor hem de sokakta yaşayan insanlarla ilgili kitap yazıyor.

“Kitabımın adı ‘Mekansızlar.’ Yetkililerden evsizler için 3 ay değil, 12 ay boyunca sıcak bir yuva istiyor. Buradaki insanlar pırlanta gibi kişiler. Sadece çaresizler” diyor.”

***

“Ne zaman sokaklarda yaşayan evsizler en soğuk güne kadar beklendikten sonra spor salonlarına alınsa aklıma kör pilotların fıkrası gelir.

Yolcular uçağa binmişler hareket saatini beklerken kara gözlüklü, elinde bastonlarıyla 2 pilot ve kollarına girmiş 2’şer tane hostes uçağa doğru yürümeye başlamışlar.

Merdivenlerden çıkıp pilot kabinine geçmişler.

Kör pilotları gören yolcular koltuklarında gergin.

Hostesler pilotları koltuklarına oturttuktan sonra yolcuların yanına gelince uçak yavaş yavaş hareket etmeye başlamış.

Hızlanmış, hızlanmış hızlanmış tam pistin sonuna geldiğinde bütün yolcular çığlık atmaya başlayınca pilot uçağı havalandırmış.

Pilotlardan biri diğerine şöyle demiş.

-Birgün yolcular çığlık atmayacak ve hepimiz öleceğiz.”

*

“Birileri nedense sokakta yaşayanların en soğuk güne dayanacak kadar yaşayacaklarını hesap eder.

Ve o güne kadar sokaklarda yaşayanları kedi köpek zanneder.

Onların da kendileri gibi iki ayaklı varlık olduğunu unutur.

Ne zaman ki sokaklardaki soğuk hava bizim gibileri rahatsız edecek dereceye gelir.

O zaman sokaklarda yaşayan 2 ayaklı ve 4 ayaklı varlıklar akla gelir.

Evlerden “Allah sokaklarda kalanların, fakir fukaranın yardımcısı olsun” duaları yükselmeye başlar.

Soğuğun tavan yaptığı bu noktada yetkili şahıslar devreye girer ve evsizler spor salonlarında sıcak yatak ve sıcak çorbaya kavuşurlar.

Tıpkı kör pilotların uçağı havalandırmak için yolcuların çığlığını beklemesi gibi.

Peki ya bir gün o ses duyulmazsa...”

“Günün sözü: Biz onu öldürmezsek eğer vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır. Balzac”  (Yeni Şafak Gazetesi, 11 Ocak 2015 Pazar tarihli “Bugün zenginsin, yarın zaten yok” başlıklı yazısından bir bölüm…)

Saygılar sunarım efendim...

Türk Milleti'ne ve insanlığa huzur diliyorum...

 
Toplam blog
: 94
: 202
Kayıt tarihi
: 16.08.12
 
 

Babam; okumaya, hele de gazete okumaya çok meraklıydı. Aldığı gazeteleri okur, sonra da masama bı..