Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '06

 
Kategori
Futbol
 

"Zeynettin" zidane

Tatsız tuzsuz bir dünya kupası seyrettik. Hani denir ya bazen, bu yemekte herşey tamam da birşeyler eksik. Yıldız futbolcular, görkemli statlar, ateşli seyirciler hepsi tamam da izlenen şey, adı üstünde “oyun” zevk vermedi. Konuşulacak hiçbir hareket veya gol göremedi dört senedir bu turnuvayı bekleyenler ta ki son maça kadar.

Tipik final maçı, iki taraf da kontrollü, risk alan yok. Sanki tüm oyuncular işin penaltılarla çözülmesini bekliyor gibi. Seyircilerde final maçını artık esneyerek seyretmeye başlamışlar ki beklenmeyen bir futbolcu, kendinden beklenmeyen bir hareketle turnuva bir yana dünya futbol tarihine geçecek olaya imzasını attı. Zeynettin Yezidi ya da ülkesi gibi sömürgeleştirilmiş ismiyle harika çocuk Zinedine Zidane.

Böyle bir kariyeri siz olsanız nasıl noktalamak isterdiniz? Maçın bitimine sadece on dakika varken rakibe kafa atarak mı yoksa hakemin son düdüğünden sonra omuzlarda mı? aklı başında herkes elbette ikinci seçenekten yana tercih yapar. Peki neydi Zidane’a yanlış tercihi yaptıran?

Bir yıldızı değil, bir insanı düşünün. Ailesi Cezayir’den göç etmiş o daha doğmadan. Marsilya’da açmış gözünü bir göçmen çocuğu olarak ve doğanın ona hediyesi yeteneğiyle “yırtmış” doğduğu koşullardan. Sömürülen topraktan gelip sömüren toprakta yıldız olmuş. Zeynettin olarak gözünü açtığı hayat onu “Zizou” yapmış. Rekor transferler, dev klüpler, reklam yıldızlığı, milli takım kaptanlığı, kırılan rekorlar ve artık yeteneğine ihanet etmeye başlayan bedenine son rica. “bırak son kez dünya kupasında oynayayım, ondan sonra söz bir daha yok”.

O sakin görüntüsüne, ince futboluna rağmen kariyerinde daha önce de bu tür patlamalar yaşadı “Zizou”. Çoğunda da haksızdı, birçok insanın antipatisini kazandı. Yerdeki rakibinin üstüne bastığı da oldu, final maçındaki gibi kafa attığı da. Yaptığı ilk değildi de yine de insanlar şaştı kaldı. Çünkü artık hayatında “bir sonraki maç” yoktu ve kimse böyle bitirmek istemezdi hiçbirşeyi.

Cevabı sahada veya kariyerinde aramak yerine doğduğu mahalleye gitmek daha doğru olacak galiba. Yok, ille de Marsilya’daki o göçmen gettosuna gitmenize gerek yok. Nerede yaşıyorsanız yaşayın, herhangi bir yoksul mahalleye gidin. Orada Zeynettin’i bulacaksınız.

Yoksulluğun, dışlanmışlığın, ezilmişliğin sarıp sarmaladığı Zeynettin’i.

Oralarda adalet yoktur, bu yüzden kendin sağlamaya çalışırsın gücünün yetebildiği ölçüde. Seni polisten, ”ötekilerden”, senin gibilerden koruyacak kimsecikler yoktur etrafında. Kimse kimseyi aslında sevmez ve ilk fırsatta bulunduğu yerden kurtulmak ister de mecburdur birbirine tutunmaya. Çünkü başka türlü hayatta kalma şansı yoktur mahallesini kenara itmiş şehirde. İşte bu sert iklimde yaşayan insanlar bu yüzden diğerlerinin anlayamayacağı şeyler yaparlar.

Sömürülen bir ülkenin “yırtmış” çocuğuna unutturamazsınız doğduğu mahalleyi ve orada geçenleri. Annesine, babasına, kızkardeşine, kendisine yapılan aşağılamaları, dışlamaları, hakaretleri silemezsiniz beyninden. Kazandığı parayla, şöhretle lumpenliğini törpüleyememiş İtalyan Materazzi o faşizan edepsizliği yaparken herhalde bunların hiçbirini düşünemedi. Son maçı da olsa, takımı kupaya uzanmak üzere de olsa, o artık “Zizou” da olsa; Zeynettinler adaleti hakeme bırakmaz asla.

 
Toplam blog
: 34
: 1630
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Merhaba, Yazmak kimimiz için kendini ifade etme biçimi, kimimiz için ekmek kapısı, kimimiz içinse öy..