Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

1 Nisan Pazar

1 Nisan Pazar
 

BUTİK İHALE (Akşam)

Haber : Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından satışa çıkarılan Halis Toprak’a ait Carlton Oteli’nin arazisine yerli ve yabancı çok sayıda ünlü ismin talip olacağı konuşuluyor. 3 Nisan’da yapılacak ihaleye, daha önce Halis Toprak’ın Londra’daki malikanesini satın aldığı ve yine Halis Toprak’a ait Kuşadası’ndaki araziyle ilgilendiği belirtilen Rus milyarder Roman Abramoviç’in yanı sıra son günlerde İstanbul’daki arazi satışlarıyla adları gündeme gelen Ahmet Nazif Zorlu ve Şeyh Maktum da katılacak. İhaledeki diğer isimler ise Santo Versace, Hüsnü Özyeğin ve Sabancı Ailesin’den Ömer ve Sevil Sabancı.

Emlak uzmanları arazinin konumu nedeniyle metrekare fiyatının ihale sonrası en az 20 bin dolara ulaşmasını bekliyor. Eğer bu gerçekleşirse arazi, toplamda olmasa bile metrekare fiyatı açısından Türkiye’nin en pahalı arazisi olacak. Daha önce ihaleleri yapılan Karayolları arazisi’nde metrekare fiyatı 8 bin 290 dolar, İETT Garajı’nda ise yaklaşık 18 bin dolar olmuştu.

Yorum : Yabancıların da satışa katılmasıyla fiyatlar daha da arttı. Taşı toprağı altın İstanbul’da giderek fiyatlar daha da yukarılara fırlayacaktır. Parası olanlar için pek farketmez ama, ortadirek bir sare sonra İstanbul’da yaşayamaz hale gemecek gibi…

ERGENEKON’UN "V"Sİ GÖZÜKTÜ (Birgün)

Haber : BirGün'de yayınlanan 'örgütün silueti göründü' haberinden sonra, Dink cinayeti ile ilgili soruşturmada çarpıcı gelişmeler yaşanmaya başladı. Basına yansıyan yeni ifadelerle, Trabzon eski Alperen Ocakları il başkanı Mustafa Öztürk'ün, istihbarat elemanı Erhan Tuncel'in ve BBP'li Yaşar Ci-han'ın oğlu Bahadır Cihan'ın söyledikleri gerçek sorumlulara yaklaşıldığını gösteriyor.

BirGün, ifadelerin toplamını yorumlayan üst düzey bir emniyet yetkilisinin açıklamalarına atıfla, 29 Mart 2007 tarihli nüshasında şu bilgilere yer vermişti: "Örgüt tanınlanmaya başlamıştır. Milis örgütlenmesi şeklinde ve milli değerleri kullanarak gençlik içinde yaygınlaşmaya çalışan bu oluşum emekli generallerden uzman çavuşlara kadar asker, polis ve muhbirlerin yönlendirmesiyle Azarbeycan'dan Çeçenistan'a kadar ülke sınırlarını aşan uluslararası bir yapıya kavuşmuştur".

Yorum : Ergenekon adlı bir örgütten sözediliyor. Ama bu bilgileri polis açıklayacak mı, yoksa bunlar tahminlerde mi kalacak bilemiyorum.

DAHİ ÇOCUKLAR (Bugün)

Haber: Uluslararası Çevre Olimpiyatı’na hazırlanan Türk gençleri, müthiş projelere imza attı. Pet şişeden depreme dayanıklı beton, çürüyen plastik ve radyasyona karşı zırhlı süveter, bunlardan sadece birkaçı.

Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce genç, daha temiz ve yaşanılır bir dünya hayaliyle birbirinden ilginç projelere imza atıyor. Uluslararası Çevre Proje Olimpiyatı'na hazırlanan genç beyinlerin ürettiği projeler, dünyanın dev şirketlerini peşlerinden koşturacak cinsten. Dahi Türk çocukları arasında, kamyon lastiğinden duvar yapan, saç telleriyle denize dökülen petrolü temizleyen, pet şişeden beton üreten, evinde sabun yapanlar bulunuyor. Kan grubunun ten rengiyle olan ilişkisini araştıran gençlerin yanı sıra zırhtan süveterle vücudumuzu elektromanyetik dalgalardan koruyanlar ve tv’nin buğday ve salatalığa yaptıklarını ortaya çıkaranlar da var.

Yorum : Türk gençlerine imkân tanınsa gerçekten çok şey yapabileceklerine inanıyorum. Ancak bizde henüz üniversiteler bile araştırmanın köküne inemediler.

AKP'Lİ ÇOCUKLARIN İNANILMAZ YÜKSELİŞİ (Cumhuriyet)

Haber : AKP’nin iktidara gelişinin ardından başta başbakan Erdoğan’ın çocukları olmak üzere kabine üyelerinin çocuklarının ticaretten mesleki kariyerlerine kadar birçok alandaki hızlı yükselişi dikkat çekiyor. Bunun son örneği ise Erdoğan’ın 26 yaşındaki damadı Berat Albayrak’ın Çalık Holding’e genel mdür atanması oldu. Erdoğan’ın büyük oğlu da geçen günlerde Safran 1 adlı kuru yük gemisini aldı. Ulaştırma bakanı Yıldırımın 24 yaşındaki oğlu Erkan Yıldırım kızkardeşi ile 10 milyar sermayeli şirketi adına 720 milyara RoRo gemisi satın aldı. Maliye Bakanı Kemal Ünakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan ise Türkiye’de kuş gribinin ortaya çıkmasının ardından pastörize likit yumurtayla adını duyurdu. Unakıtan’ın çocukları AB Gıda, Serab Gıda, Telemobil, FAB Gıdave SAB Makine şirketlerini kurdular.

Yorum : Bal tutan parmağını yalar diye bir deyimimiz var. Şimdiye kadar siyasetçilerin çocukları ve yakınları genellikle devleti soyuyorlardı. Özel sektörde bir AKP yakınının herhangi bir mevkiye gelmesini engelleyecek bir durum yoktur. Eğer buyakınlık vesilesiyle yasalara aykırı bir işlem sözkonusuysa, o zaman elbetteki akan sular durur. Milletvekillerinin yakınları da sonuçta bir vatandaş. Elbette yasalar çerçevesinde her işi yapacaklar. Kanunsuzluğa, haksızlığa ve yanlışlığa karşı hep beraber mücadele edelim. Ama normal her şeyin ardında bir bit yeniği aramayalım diye düşünüyorum.

BU ELBİSE ONA UYMAZ (Gözcü)

Haber : Gözcü gazetesi Milliyet yazarı Hasan Pulur’un bir yazsını manşete aldı. Hasan Pulurbir gün önce köşesinde şöyle yazmıştı. "Her elbise herkese uymaz. Kısa boylu var, uzu boylu var, zayıfı var, şişmanı var, tombulu var, sıskası var, insanoğlu bu, çeşit, çeşit…

Ama siz ille de kendi diktiğiniz elbiseyi adama giydiriseniz sakil olur. Ya üzerine bol gelir, dökülür, ya da dar gelir dikişleri sökülür. Cumhurbaşkanlığı da bir elbisedir, o elbiseyi giyecek olanın elbisesi onun ölçülerine uygun olmalıdır."

Yorum : Gözcü gazetesinin müzmin muhalefetini daha önce de yazmıştım. Başka gazetede yayınlanmış bir makaleyi manşetten vermek haber niteliği bile taşımaz. Neticede gazete manşetleri, o gün ülkede herkesin ilgisini çeken en önemli haberlere ayrılmalıdır.

TERÖRÜN TAKKESİ DÜŞTÜ (Güneş)

Haber : Türkiye İstatistik Kurumu'nun verileri baz alınarak yapılan bir "Bölgeler arası zenginlik sıralamasında" 7.5 milyon yurttaşın yaşadığı Güneydoğu Bölgesi, 39.5 milyar dolarlık gelirle, Kuzeydoğu Anadolu Bölgesine yaklaşık 30 milyar dolar fark attı.

Zenginlik araştırmasında son sırayı 9 milyar dolarlık bölgesel gelirle Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi aldı. Erzurum, Erzincan, Kars, Iğdır, Bayburt'un içinde yer aldığı Kuzeydoğu Anadolu bölgesi, yaklaşık 2 milyon 500 bin vatandaşı barındırıyor.

Bölgesel zenginlik liginde 12 milyon kişinin yaşadığı İstanbul, 153 milyar dolarlık gelirle birinci sırayı kaparken, Batı Marmara, Orta Anadolu, Doğu Karadeniz ve Ortadoğu Anadolu bölgeleri, 6'ıncı sıradaki Güneydoğu'nun gerisinde kaldı.

Bölgelerarası zenginlikte Güneydoğu, 39.5 milyar dolar gelirle 6'ncı oldu. Sonuncu Kuzeydoğu Anadolu'ya 30 milyar dolar fark attı

Yorum : Güneydoğu’da tembellik hakim. Vatandaş çalışmayı ve faydalı iş yapmayı pek sevmiyor. Ancak adı sanı duyulmamış, vergi listelerine girmeyen fakat çok büyük şirketleri olan güneydoğulu sanayici ve tüccarlar var. Bu istatistikler üstelik kayıtlı ekonomiye göre çıkarılmış rakamlardan oluşmaktadır. Kayıt dışı ekonomiye göre hesaplarsanız, çok daha zengin olduğunu görürsünüz. Terör de zavallıları etkisine alan bir kasırgadır. Kimileri bu beladan malını canını kaybederken, bunu avantaj olarak kullanıp gelir hanesini artıranların sayısı da çoktur.

GİDİYORUM DEDİ ATLADI (Hürriyet)

Haber : Gaziosmanpaşa Barbaros Hayrettin Paşa Mahallesi’nde eşi ve eşinin ailesiyle birlikte yaşayan Yasemin Vatansever (27), önceki gece saat 21.00 sıralarında, oturdukları apartmanın 5’inci katındaki dairenin oturma odasından "Ben gidiyorum" diyerek balkona çıktı. 8 aylık hamile olan genç kadın, kapatılmış balkonda bir pencereyi açarak atladı. Arkasından gelen kayınpederi İsmail Vatansever, gelinini son anda ayaklarından yakaladı. Ancak kayınpederinin ellerinden kayan Yasemin Vatansever, 2’nci kattaki dairenin çamaşır tellerine çarptıktan sonra zemine düştü.

Eşi Sunay Vatansever ve yakınları tarafından evin yakınında bulunan özel bir hastaneye kaldırılan Yasemin Vatansever, durumu ağır diye daha sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sevk edildi. Doktorlar, bilinci kapalı olarak hastaneye getirilen genç kadının hamile olduğunu öğrenince hemen ameliyata aldılar. Anne tüm çabalara rağmen kurtarılamazken, karnındaki bebek ameliyatla alındı. Bebeğin durumunun ciddi olduğu ve kuvözde yaşatılmaya çalışıldığı belirtildi.

Yorum : İnsanların iç dünyaları öylesine bir sır perdesiyle kaplı ki, bazen kendimizi bile tanıyamıyoruz. Elbette bir insanı canından bezdirecek kadar önemli bir olayın olması, ya da bir olayı insanın kendisi için önemli kabul etmesi gerekiyor. İnsanı kendine ve başkasına verebileceği ölümden daha büyük ceza yoktur.

SIK DİŞİNİ GELİYORUZ (Milli Gazete)

Haber : Ankara Ticaret Odası’nın yaptırdığı anket esnafın içler acısı durumunu ortaya çıkardı. Reel sektörün içinde bulunduğu durumu yansıtan anket, piyasada 2001 krizi öncesindeki durgunluğun yaşandığını gözler önüne serdi. AKP iktidarının çizdiği pembe tablolar tüccara, esnafa ve vatandaşa yansımıyor. Esnaf da tüm vatandaşlar gibi 54. Hükümeti arıyor.

Esnaf ve tüccarın adı konmamış bir kriz yaşadığını söyleyen ATO Başkanı Sinan Aygün, esnafın, "Ne bakan, ne milletvekili kapımızı çalmıyor. Ama Avrupa’yı karış karış geziyorlar" dediğini belirterek, "Tüccarın sesi çıkmıyor diye reel sektörün durumunun iyi olduğu sanılmasın. Sesleri çıkmıyor olsa da, bir dokununca bin ah işitiliyor" dedi.

Yorum : Vatandaşın perişan halini düzeltmek için Saadet partisi iktidarı geliyormuş ama, o gelinceye kadar da diş sıkmak gerekiyormuş.

TEMİZ ENERJİYE ARSA BULAMADIK (Milliyet)

Haber : Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı'na (UNIDO) bağlı Uluslararası Hidrojen Teknolojileri Merkezi (ICHET) için kurulması gereken ar-ge tesislerine, 4 yıldır arsa verilemedi. Birleşmiş Milletler'in (BM) "merkezin beş yıl içinde kurulması" koşuluyla Türkiye'ye verdiği proje gerçekleştirilemedi. BM'nin verdiği sürenin dolmasına sadece bir yıl kaldığı için, Türkiye'yi dünya hidrojen araştırmalarının merkezi haline getirecek projenin daha iyi koşullar sunacak başka bir ülkeye verilmesi riski de ortaya çıktı. Proje için verilen Sarıyer'deki ilk arsa konusu 2, 5 yıl sürüncemede kaldı. Hem para gelmedi hem de arsanın durumu netlik kazanmadı. Sonunda, "Orada fidan dikilmiş" denilerek başka arsa seçenekleri sunuldu. Alibeyköy'deki bir arsanın uygun olduğuna karar verildi. Ancak bu arsanın da hangi kuruma ait olduğu aylarca netleşmedi. Ardından bir bölümünün davalık olduğu ortaya çıktı.

Bu arada projeyi Türkiye'ye kazandırmak için yıllarca uğraşan ve BM'ye kabul ettirdikten sonra da Miami Üniversitesi'ndeki görevinden izinli ayrılarak üç yıldır Türkiye'de ICHET ofisinin kuruluş çalışmalarını yürüten Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu'nun da süresi doldu. Önümüzdeki günlerde Türkiye'den ayrılacak olan Veziroğlu, Milliyet'e yaptığı açıklamada, "buruk ayrıldığını" söyledi.

Yorum : Bu tür önemli şeyler nasıl atlanıyor ve ilgisiz kalınıyor bilemiyorum. Hükümeti bu konuda belki de düşündüğü farklı bir şey vardır.

YİNE HIZ YİNE ÖLÜ (Posta)

Haber : İstanbul’da her Cuma ve cumartesi akşamı eğlence yerlerinden alkollü çıkan gençlerin yaptığı kazalar ocak söndürüyor. Önceki akşam da 4 üniversite öğrencisinin içinde bulunduğu otomobil aşırı hız nedeniyle elektrik direğine çarptı. Aynı zamanda müzisyen olan öğrencilerin ikisi öldü ikisi ağır yaralandı.

Yorum : Eğitim, eğitim, eğitim… Bas bas bağırıp insanları yanlışlardan korumanın yolunun eğitimden geçtiğini söylüyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz, ama her hafta eğlence dönüşü dalyan gibi üniversite öğrencilerini alkollü araba kullanmaktan toprağa veriyoruz. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor. Bu haberleri bunlar hiç duymazlar mı, duyarlarsa anlamazlar mı, nasıl bir eğitmdir, nasıl bir insanlıkdır, çözmesi zor.

VAROŞTAN BİR AŞK VE CİNAYET ÖYKÜSÜ (Radikal)

Haber : 18 Nisan 2006. Burdur'un Ağlasun ilçesinde çobanlar, başlarından vurulmuş bir kadın ve bir erkek cesedi gördü. Erkek Karabüklü Ersan Pulant, kadınsa Diyarbakırlı karısı Ayşe'ydi. Akla hemen töre cinayeti geldi. Ancak anlatılanlara göre olay daha esrarengizdi.

Olay, Türkiye'de her yıl işlenen ortalama 2 bin 100 cinayetten biri olarak kayda geçti. Soruşturmada sadece, ifadelerde adı geçen 'TIR'cı Mustafa' gözaltına alındı, sonra bırakıldı. Varoşlardan çıkan bu 'aşk ve çifte cinayetin peşine Radikal de düşüp sorulara yanıt aradı.

Yorum : Aşk ve cinayette sosyete veya varoş farkı yok. Şükür eşitliği sağladık

CUMHURBAŞKANI GİBİ SESLENDİ (Sabah)

Haber : Başbakan Erdoğan dünkü "Ulusa Sesleniş"te siyasi icraattan çok, ülkenin lideri gibi ortak hedeflere ve Çanakkale ruhuna vurgu yaptı.

Şimdiye kadar TV'den 45 kez "Ulusa Sesleniş" konuşması yapan ve bunlarda hükümet icraatını anlatan Erdoğan Çankaya seçimi öncesindeki konuşmasında farklı üslup sergiledi ve şunları söyledi:

"Hayat tarzlarımızda, görüş ve düşüncelerimizde farklılıklar olabilir. Ancak bunlar aynı hedefler altında kenetlenmemize, Cumhuriyetimizin nitelikleri ve milletimizin ortak değerlerinde birleşmemize mani değildir."

"Dün Cumhuriyetimizin temellerini bu ortak rüya ve duygularla attık, bugün de gelecek ideallerimizi ve özlemlerimizi ancak bu ruhla gerçekleştirebiliriz. Çanakkale ruhunu daima diri tutmalıyız."

Seçtiği üslupla, de Gaulle'ün Fransa Cumhurbaşkanı olmadan önce yaptığı konuşmaları hatırlatan Erdoğan, polemik yerine birlik beraberlik mesajı verdi.

Yorum : Sayın başbakan cumhurbaşkanlığına ciddi olarak adaydır. Öyle olmasa zaten hakkında bu kadar söylenti çıkarılmasının gereği kalır mıydı? Bu konuşma da bunun bir işareti diye düşünüyorum. Hukuki olarak hiçbir engel olmadığına göre siyasi oyunlarla böyle bir şeyi engellemek Türkiye’ye bir şey kazandırmaz.

SİMKART DÜĞÜMÜ (Star)

Haber : Hrant Dink’in katili O.S.’nin montundan çıkan sim kartla ilgili bilgiler 66 gün geçmesine rağmen soruşturmayı yürüten savcının dosyasına girmedi.

Dink cinayetine ilişkin soruşturma devam ediyor. Dink’in katili O.S. adliyedeki soruşturmasından sonra polis tarafından 24 Ocak 2007 tarihinde saat 13.30 sularında cezaevi yetkililerine teslim edildi. O.S.’nin üst aramasını yapan gardiyanlar, montunun iç tarafında bulunan gizli bölmede bir telefon sim kartına ulaştı. Gardiyanlar tutanakla sim kartı jandarmaya teslim etti.

Sim kartın savcılık yolu ile incelenmek üzere kriminal polis laboratuvarına gönderilmesi gerekirken, Ankara Jandarma Kriminal Laboratuvarı Daire Başkanlığı’na gönderildiği öğrenildi.

Türkiye’de teknik takipte en güçlü birim olan polisin sim kartı geçen süreden çok daha erken çözebileceğini vurgulayan uzmanlar, geciken bilgilerin davanın seyrini değiştirebilecek boyutta olabileceğini vurguluyor. Adli hukukçular, jandarmanın görev alanındaki birçok olay ile ilgili delilleri ‘erken çözmesi için’ polis kriminal laboratuvarına götürdüğünü hatırlatıyor.

AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesi ile ilgili yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan kilit isimlerden Mustafa Öztürk’ün polise verdiği ifadelerde ilginç iddialar yer alıyor.

Büyük ağabey Erhan Tuncel’in Trabzon’daki Mc Donald’s’ın bombalanması olayında bulunduğunu kendine söylediğini belirten Mustafa Öztürk ‘Ancak Yasin Hayal bunu kesinlikle kabul etmedi’ dedi.

Hrant Dink’in öldürüleceğinin daha önceden Yasin Hayal tarafından kendisine söylendiğini ancak buna inanmadığını söyleyen Öztürk, ‘Dink öldürülünce bu konuyu Ankara’da İ.U’ya aktardım. Bunun üzerine boş boğazlık yaptığım şeklinde Alperen Ocakları içerisinde adım çıktı’ dedi.

Öztürk, Dink’in öldürülmesinin ardından olaya karışan şahısların BBP ile ilişkilerini araştırmak için BBP’nin iki müfettiş görevlendirdiğini ifade etti.

Yorum : Giderek arap saçına dönen karmaşa bakalım sonunda bir çözüme kavuşturulabilecek mi?

AL SANA DEMOKRASİ (Takvim)

Haber : Saddam'ı arayan Irak'ta son durum... ABD askerleri herkesi şüpheli sayıyor. Önce kelepçeliyor. Sonra tek tek damgalıyor. Bush, "Halkı Saddam'dan kurtarıp, demokrasi getireceğiz" dedi. Ve Amerikan ordusu 20 Mart 2003 tarihinde Irak'ı işgal etti. 4 yıldır demokrasi bekleyen Iraklılar'dan 700 bini öldü. 700 bini tutuklandı... 3 milyonu mülteci oldu... Ve günümüz... Yüzlerce Iraklı sokakta kelepçelendi. Daha sonra toplanmak üzere yol ortasına bırakıldı. Yetmedi; tıpkı Nazi Almanyası'nda olduğu gibi kadınlar ve çocuklar ellerinden, erkekler de enselerinden tek tek damgalandı!

Yorum : Haberin fotoğrafı da var. Gerçekten yürekler acısı bir durum. Demokrasi bu olamaz herhalde. Ancak Irak halkı ABD’den demokrasi istemiş de değil. ABD’nin vermek istediği de herhalde bu değil zaten..

KÖRFEZ ISINIYOR (Türkiye)

Haber : Körfezdeki gerilim üzerine İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat’ı arayan S.Arabistan Kralı Abdullah, "Bu tavırlardan vazgeçin. Ateşle oynuyorsunuz; ABD çok ciddi tedbir alıyor. Saldırı ihtimalini küçümsemeyin" dedi.

İran’a bir uyarı da AB’den geldi. İngiliz esirler olayında önce sessiz kalan AB dün sert bir açıklama yayınlayarak, "Askerler serbest bırakılmazsa, yaptırımları başlatırız" dedi. Londra Tahran’a nota verdi.

İran’ın, uluslararası toplumun çağrılarına kulak tıkayarak nükleer çalışmalarında ısrar etmesi ve son olarak karasularına girdikleri gerekçesiyle 15 İngiliz askerini gözaltına almasının ardından körfezde gerginlik her geçen gün tırmanıyor.

Yorum : İran’ın yaptığına pek akıl ermiyor. Neyine güvendiği belli değil. Ancak tarih boyu olaylar, savaşlar hep böyle çıkmıştır. İki taraftan biri delilik yapıyor. Ancak kazanan aklını kullanmış oluyor, kaybeden de hata yapmış oluyor.

ÖZGÜRLÜKLERDEN KORKMAYIN (Vakit)

Haber : Casper’in yeni üretim tesisinin açılışında konuşan Başbakan Erdoğan düşünce, din ve vicdan , örgütlenme ve teşebbüs özgürlüğünden korkmayacağız. Rahat olacağız ki dünya kapılarını bize açsın.

Eğer gelişeceksek, eğer dünyada ön sıralarda yer alacaksak her şeyden önce cehaletle savaşı kazanmalıyız. Medeniyet lafla sakız çiğnemekle olmuyor. Medeniyet uygulamayı, çağdaş ülkeler neyi yakaladıysa Türkiye’ye bunu getirmeyi gerektiriyordu, biz bunun adımlarını attık, dedi.

Yorum : Başbakanın sözlerine katılmamak mümkün değil. Ancak hep çağdaş ülkelere bakarak, onlardakini alarak da yaşamak mümkün değil. Çağdaşlığı bizim yamalamamız v eçağdaş zihniyette üretimler yapmamız lazım. Bunun için önce özgürlüklerimizi yerleştirip demokrasimizi rayına oturtmamız gerekiyor.

DEHŞETİ ANLATTI (Vatan)

Haber : Bundan 20 gün önce şehir eşkıyaları Boğaz’a indi ve yol vermesini istedi diye genç bir adamı, kardeşiyle karısının gözleri önünde döve döve denize attı. Üstelik bu eşkıyalardan ikisi kadındı! Nurgül Doğan kocasının çırpınışlarını çaresizlik içinde izlerken, kayınbiraderi de suya atladı. Her şeyin çok güzel başladığı gece bir anda kabusa dönmüştü. Hem eşi İbrahim Doğan hem de kayınbiraderi gözlerinin önünde can verirken o taş kesmiş, titriyordu. 20 gün boyunca yaşadığı şok yüzünden polis dışında kimseye tek kelime etmeyen genç kadın yaşadıklarını VATAN’a anlattı...

Eşim Çaykur’da çalışıyordu. Otomobiliyle tahsilat yapacaktı. Dönüşte gezeriz diye beni ve üç ay önce askerden gelen kaynım Soncay’ı da yanına aldı. Gittik, dönüşte Kireçburnu’nda balık ekmek aldık, arabamızda yedik. Sonra da sahil yolunu takip ederek eve gelecektik. Önümüzde bir araç yavaş yavaş seyrediyordu. Eşim yol vermesi için selektör yaktı, ama yol vermediler. Araçta bir erkekle bir kadın bira içiyordu. Araç ilerlerken hem içip hem de öpüşüyorlardı.

Geliş yönünde trafik vardı, sollayıp geçemedik. Bir ara trafik seyrelince eşim sollamak istedi ancak tam o sırada karşı yönden bir araç gelince durakladı. Önümüzdeki araçla da böylelikle yan yana geldik. Tam o sırada araçtaki sürücü camı açıp bana ağır bir küfür etti. Kaynım da, "Terbiyesizlik yapma" diye karşılık verdi. Adam arabadan inip üzerimize yürüyünce kaynım arabadan indi. İner inmez o adam, kafasına yumruk indirdi. Soncay yere yığıldı, eşim çıkıp kavgaya müdahale etti.

Onların hemen önündeki başka bir otomobilden de bir kadın, iki erkek indi. Ben de, "Bunlar ailedir, araya girip yatıştırırlar" diye sevindim. Fakat onlar da eşime ve kardeşine saldırdılar. İki kadın da tekme tokat girişti. Eşim ve kardeşi yerdeydi, feci şekilde kafa, yüz ve karın bölgesine vuruyorlardı. Saldırganları alem yaparken gördüğüm için namusuma bir şey yaparlar korkusuyla aracın içinde durdum öylece. Şoktaydım. Ne yapacağımı bilemedim. Hemen telefona sarıldım. Ama titremekten tuşlara basamıyordum. Zorla kayınpederimi arayabildim. Fakat aradığım telefon yanımda çalıyordu. Meğer kayınpederim o gün telefonunu kaynım Soncay’a vermiş.

Soncay, bir ara elinden kurtulup, "Polise gidiyorum" diye kaçtı. O giderken saldırganlar da eşimi denize attılar ve araçlarına binip uzaklaştılar. Koltuğa yapışmış, korkudan titriyordum. Soncay, polis otosuyla geldi. Ağabeyini görmeyince denize atladı. Polis de palaskasını uzattı. Soncay bir eliyle palaskayı tutup diğer eliyle de denizin altında eşimi arıyordu. Sonra palaska elinde kaldı. Kaynım akıntının da etkisiyle palaskayı elinden kaçırınca kayboldu. Polis hiçbir şey yapmadı. İsteseydi elini uzatıp Soncay’ı elbisesinden tutabilirdi ama yapmadı.

Oraya yakın oturan arkadaşımız Ferit Can’ı aramıştım. O da gelir gelmez denize atladı. Ferit Can, Soncay’ı yüzünden tutmuş. Ancak elinden kaçırmış. Su çok soğuk olduğu için daha fazla dayanamadı ve çıktı. Beni Sarıyer Devlet Hastanesi’ne götürüp sakinleştirici verdiler. Sonra bizi ifade için karakola götürdüler saat 21:00’da. Saat 00:30’a kadar ifade verdim. Eşimi soruyorum sürekli, saat 23:30’da "Eşiniz bulundu, İstinye Devlet Hastanesi’nde" dediler. "Kurtarmışlar, yoğun bakıma almışlar" dedim. Kötü bir şey düşünemiyordum.

Ertesi gün öğle namazında Sarıyer Camii’ne götürdüler beni. Yolda bir yakınım, "Allah’ın takdirine söyleyecek bir şey yok. Sabretmelisin" dedi. O an dünyam yıkıldı. Hiçbir şey diyemedim. Sözün bittiği yer diyorlar ya aynen öyle... Kızıma sarılıp ağladım. Allah hiç kimseye böyle bir acı yaşatmasın. O an, "Ben neden yaşıyorum ki?" diyebildim sadece..

Hâlâ olan biteni anlayamıyorum. O gece arabalar vızır vızır geçiyordu, bir tanesi de durup Allah rızası için müdahale etmedi. İnanın orada iki paralık promosyon dağıtsan en az 50 araç dururdu. Ama iki can gitti, kimse inip de el atmadı. Bu kadar mı insafsız herkes? Bu kadar mı duyarsız?

Eşim ve kardeşine iki araçtan inen beş kişi saldırdı. Üçü erkek, ikisi de kadındı. Polis iki kişiyi yakaladı. Diğer üçü aramızda dolaşıyor. Onlar neden tutuklanmıyor? Adalet nerede? Kızımı babasız bırakan bu katillerden hesap sorulmadıkça kimse bize adaletten bahsetmesin.

Yorum : Gerçekten bir sosyal facia ile karşı karşıyayız. Burası İstanbul, kültür başkenti… İnsan söylemeye utanıyor. Böyle bir acının yaşanmış olması insanı ürpertiyor.

DARBE GÜNLÜĞÜNDE APOLETLİ MEDYA (Yen iAsya)

Haber : Nokta dergisinde yayınlanan günlükle ilgili tartışmalar sürerken, "Günlüğüm yok, hatıratım var" diyen Örnek ve kendi adının geçtiği bölümde yazılanları yalanlayan Cumhurbaşkanı Sezer dışında, günlükte adı geçen diğer isimlerin hâlâ sessiz kalması yadırganıyor. Bunlar arasında, kuracağı şirkete OYAK’ın ortak olmasını istediği öne sürülen Tuncay Özkan ve komutanların hükümete karşı tavır almaya çağırdığı iddia edilen Aydın Doğan başta olmak üzere, medyadan bazı isimler de yer alıyor.

Nokta dergisinin 29 Mart 2007 tarihli sayısında "2004’te İki Darbe Atlatmışız!" başlıklı kapak haberinde Örnek’e ait olduğu ifade edilen günlükte, Aydın Doğan’ın 10 Ekim 2003’te Oramiral Özden’i ziyaret ettiği, görüşme sırasına Özden’in Doğan’dan, "gazeteci olarak mevcut düzene destek vermemesini" istediği, bir başka ziyarette Tuncay Özkan’ın Özden’den yeni kuracağı televizyon kanalına Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun (OYAK) ortak olmasını istiyor. İddialara göre Özkan’ın Kerim Can’ın 15 Mart 2004’te yaptıkları bir başka ziyarette Özden’den OYAK’ın kanala reklâm teminatı vermesi isteniyor.

Günlükte, Cumhuriyet gazetesinden Mustafa Balbay’ın Özden’i 5 Aralık 2003 günü telefonlar aradığı ve Askerî Şûrâ sırasında askerlerin Başbakan Erdoğan’a "zor anlar yaşattığı" yolunda aldığı duyumu dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı’na sorduğu savunuluyor.

Darbe planları veya bu yöndeki iddiaların ülke demokrasisi açısından kaygı verici olduğunu açıklayan basın meslek örgütlerinden Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Başkanı Ahmet Abakay, hem bu endişeleri hem de günlükte var olduğu savunulan gazeteci-asker ilişkilerini değerlendirdiler.

Gazetecilerin özellikle kendilerini başka çevrelerle özdeşleştirmemelerini gerektiren bir kural bulunduğunu ifade ederek Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne atıf yapan TGC Başkanı Orhan Erinç, "Gazetecinin siyaset, kulüpler, emniyet gibi alanların sözcülüğün yapmamasını gerektiren kurallar var. Ona göre girişimleri varsa, meslek açısından onaylanabilecek bir yaklaşım değil" dedi.

"Gazeteci yatırımcı değil, gözlemcidir" diye vurgulayan Erinç, doğrulanması durumunda günlükteki bu nitelikteki davranışların meslek ilkeleriyle bağdaşmayacağını açıkladı.

Erinç, sorunun ancak demokrasiyle çözülebileceğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Gazeteciler açısından bakacak olursak olmaz olmazların başında TBMM geliyor. Çünkü gazetecilerin en çok zor duruma düştükleri dönemler TBMM’nin ya olmadığı ya da etkisizleştirildiği dönemler. "

"Bütün sorunların demokratik kurallar kapsamında ele alınıp çözümlenmesi gerekiyor. Ama demokrasi dediğim Türkiye’deki demokrasi anlayışını ifade etmiyor. Çünkü Türkiye’de, demokrasiye geçişimiz bir hayli olmasına rağmen demokrasi kavramı herkes için değişik bir anlam taşıyor. "

"Sorunlarımızın sürekli olması belki de bu kavramı gerçek niteliğiyle içselleştirmemiş olmamızdan kaynaklanıyor. Halk açısından baktığımız zaman da demokrasiyi, sadece seçimlerde sandık başına gitmek olarak algılıyor siyasetçilerimiz. O nedenle de Türkiye ‘de katılımcı demokrasi bir türlü gelişmiyor."

ÇGD Başkanı Ahmet Abakay da demokrasinin geleceği için iddiaların mutlaka araştırılmasını gerektiğini ifade ederek, bu yayınlar, "Demokrasinin bıçak sırtında olduğunun ve toplumdaki tüm kesimlerde yaşam biçimi olarak yerleşmediğinin göstergesi" dedi.

"Özden Örnek yok dediğine göre inanmak durumundayız" diyen Abakay, Türkiye’de darbeler döneminin artık kapanmış olduğuna da inanmak istediklerini söyledi.

Darbe söylenti ve tartışmalarının bile topluma zarar verdiğini ve Türkiye’nin ikinci sınıf ülke olduğunu gösterdiğini savunan Abakay, "Darbe heveslilerinin her dönemde olabileceğini akıldan çıkarmamak ve demokrasiyi toplumda yerleştirmenin önemi ortaya çıkıyor" diye konuştu.

Yorum : Yorumu gazeteciler yeterince yapmışlar zaten…

625.000 (Yeni Şafak)

Haber : 2007 yılı hac organizasyonu için 12 Mart'ta başlayan ön kayıt süresi dün sona erdi. 18 günlük başvuru süresi sonunda bir rekor kırılarak 625 bin ön kayıta ulaşıldı. Bu sayıya 2005 yılında kayıt yaptıran ve şimdi kayıt yenileten 41 bin hacı adayının da dahil olduğu bildirildi.

2000 yılından bu yana ön kayıt sayısının ortalama 90 bin ila 120 bin arasında değiştiğini, 2005 yılında ise 300 bine çıktığını belirten Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Fikret Karaman, "2006 yılında kayıt almadık. Bu yılki kayıt sayısı için rekor denilebilir" diye konuştu.

İlk defa kadın hacı adaylarının sayısı erkekleri geçti. 323 bin kadın, 301 bin erkek hacı adayı kayıt yaptırırken, bunun yüzdelere yansıması yüzde 52'ye 48 olarak gerçekleşti. Kadın adayların başvurularındaki artışa dikkat çeken Karaman, "İlk defa kadın müracaatı ön plana çıktı. Bu sayı aile ile birlikte hacca gidildiğini gösteriyor. Kadınlar hacca giderken yanında bir yakınının da olmasını arzu ediyor. Ailece gidilmesi daha avantajlı, çünkü mükerrer hac yapılamayacağı için ileriki zamanlarda çok daha zor oluyor" diye konuştu.

Yorum : Müthiş bir sayı. Halkın şikayetine rağmen zenginleştiğini mi gösteriyor anlayamadım.

KAPKAÇCILAR CEZAEVİNE GİRMEMEK İÇİN UYUŞTURUCU SATICISI OLDU (Zaman)

Haber : Uyuşturucu ilköğretime kadar inince operasyonlarını artıran polis, ilginç bir durumla karşılaştı. 2006'da yakalanan sokak satıcılarının yarısı hırsızlık ve kapkaçtan sabıkalı. Torbacılıkta daha fazla kazanan bu kişiler, 'satıcı değil, kullanıcıyız' diyerek hapisten kurtuluyor.

Son yıllarda artış gösteren hırsızlık ve kapkaç, özellikle büyük şehirlerde yaşayanların korkulu rüyası haline geldi. Can ve mal kayıplarına ilişkin haberler medyada sık sık yer alıyor. Emniyet'in yaptığı bir araştırmada ise ilginç sonuçlara ulaşıldı. İstanbul'da binlerce ev ve işyerini soyan hırsızların, getirisi daha yüksek olan uyuşturucu satıcılığına yöneldikleri ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıl yakalanan 3 bin 183 sokak satıcısından bin 655'inin 'hırsızlık' ve 'kapkaç'tan sabıkası bulunduğu tespit edildi. Üzerlerinde birkaç gram uyuşturucu taşıyan bu kişiler, yakalanınca 'satıcı değil, kullanıcıyız' diyerek cezaevine girmekten de kurtuluyor.

Yorum : İnanılır gibi değil. Suçun tarifinde mi bir yanlışlık var, yasaların uygulanmasında mı? Asayiş konusunun yeniden ele alınıp baştan aşağıya gözden geçirilmesi gerekiyor galiba…

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..