Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '10

 
Kategori
Tarih
 

1 poliyalektik yorumu

Önaçıklama: Aşağıdaki alıntı, poliyalektik tanımlarıma, bir okurun yorumudur. Önce alıntı, sonra benim şerhlerim ve dipnotlarım yer alıyor.

“Sayın Ülkü,

Biraz geç olmakla birlikte, şans eseri dün 6 yıl önce yazmış olduğunuz yazılarınızın bir kısmına ulaştım. Daha doğrusu resmen dünden beri iz sürdüm, nihayet fotoğrafçılık üzerine bir siteden adresinizi yakaladım. Her ne kadar ‘?.blog’a not bıraktıysam da, tekrarlamayı uygun görüyorum: ‘Ezoterik’ bir kurgunun modern zamanlar ‘Don Kişot’ları gibi iz sürüyoruz. Biyo-enerjik varlığımız, evrensellik bilincimiz kendi-lerimizi var ediyor. Psikyatr Dr. A.B. üçüncü kitabımı (ilki siyasal araştırma, ikincisi şiirdi) çıkarmadan önce, 1992 Mart’ta hangi yöntemi kullandığımı sordu. “Bu” dedi, “materyalist diyalektik değil”, “evet” dedim “materyalist diyalektik değil ama adını koyamadım”. “O zaman bana çok kısa olarak açıkla” dedi. Bir nörö-psişik uzmanı olan ona ‘çok geçişli snopstik diyalektik’ (*1) dedim. "Ona tek kelime ile Grekçe ‘poliyalektik’ denir” dedi. Ben de, Ekim 1992'de yayımlanan ‘C. D. E.’ (ki bir Manifesto girişimidir) –F. yayınları- adlı kitabımda ‘Materyalist Poliyalektik’ deyimini ve çok basit anlatımını açıkladım. Kitabım o zaman G.G ve H.H'nin engellemeleri ile rafa kaldırıldı ama uzun bir zaman içinde tükendi. İstanbul’u terk edip İzmir’e yerleştim. Bir zaman sonra ekonomik nedenlerden dolayı tehcir olmak zorunda kaldığım I.'da kitabımı okumuş, J. bölümünden bir grup genç tarafından, görüşlerimin onların ilgi odağı olduğu açıklandı ve benimle temas kurdular. Sizinle daha önce tanışmamış olmak gerçekten benim için talihsizlik. Ama süreç bu, zaman ve mekan momentumunun mimetiği varlıklarını yaratıyor ve snopsis ‘0’ (*2) noktasını buluyor. Paradigmalar hikaye, paradoks poliyalektikle enerjisini uzaysallaştırıyor (*3). Hep söylerim, ‘raslantı’ ahmaklara özgü bir algılama biçimidir, tanrısallığa varır. 2001 ve 2005 yıllarında yayımlanan araştırma kitaplarımda ufak ufak yeni görüşleri yazmaya devam ettim. En son, bu gençlerin benim için örgütlediği (internet sitesi) ‘K’da, zaman zaman konuyu gündeme getirdim. Ben tezimin çağcıl bilimsel ufukta doğruluğundan emindim. Ama poliyalektik konusunda benden daha ileride bilimsel önergeler getirmiş oluşunuz, beni ziyadesi ile çok mutlu etti. Amerikalılar’a ihtiyacımız olmadan tezimizi sürdürebiliriz. Bilim evrenseldir ama bu bir Türk devrimci girişimidir. Patent bizdedir. Marx boş yere "Dünya Devrimi ya St. Petersburg'da ya da İstanbul'da başlayacak" (*4) dememiş. St. Petersburg treni kaçırdı, sıra bizde ama işimiz Marx'ınki kadar zor. Onu Wilhelm Wolff, Friedrich Engels ve Max Beer’den başka kimsenin kavramadığı ortada. Tabii tartışmaya açık olmak, bilimsel akıl-bilgi-bilincin ilk ilkesidir. Devrimci saygı ve selamlarımla (*5)...

Z.Z”

+

Şerhler:

(*1) ‘Snopstik’ kavramını, ‘sinopsis-tik’ (özetlerin / hülasanın eytişimi) biçiminde algıladım. ‘Sinaps-tik’ biçiminde de algılayabilirdim, çünkü konu zihinbilim ve sinirbilimle birlikte anılmış. Bu bağlamda, onu ‘senkopstik’ olarak / anlamında doğrulayabilirim (tarihsel süreksizlikler ve sıçramalar olarak).

(*2) Sıfır ve sonsuz, matematiksel açıdan koyutsaldır, yani tamamıyla tanımdır, tıpkı elma ve almanın ayrı söylenip aynı şeyi tanımlaması gibi. Sıfır ve sonsuz, süreklilik ve süreksizlik biçiminde de tanımlanabilir. Nokta sıfır sayılırsa süreklilik, epsilon sayılırsa süreksizlik var demektir ama ikilemsel biçimde nokta, her 2 anlamda da tanımlıdır.

(*3) Paradigmaların enerjisi yoktur. Paradigmalar yalnızca tasarımsaldır, somut değil. Kültürün kendi iç devimselleri olduğu için, paradigmaların da kendi iç devimselleri vardır ama bu onların var olduğu anlamına gelmez (zihinde var olup, zihin aracılığıyla devimsel sahibi olabilirler), varlıkbilimle (ontoloji) görüngübilimin (fenomenoloji) ayrı şeyler olduğu anlamına gelir. Paradigma, daha çok epistemolojiktir (bilgibilimsel).

(*4) Marx’ın bu sözünü hiç duymadım ve ona hiçbir yerde raslamadım. Benim bildiğim, gösterilmiş aday 2 ülke, Almanya ve ABD idi. Marx, ‘Doğu Sorunu’ ile Türkiye’ye nasıl baktığını ortaya koydu ve bunda Türkiye’den devrimci beklenti hiç yoktur. Türkiye, emperyalistlerin derin uykusundan uyandırdığı (sonradan öyle anılacak olan ve Marx’ın vaka çalışması olan Hindistan’ın başını çektiği) 3. Dünya ülkeleri ile birlikte zikredilir.

(*5) Ben, aklımı başıma aldığım 14 yaşımdan beri devrimciyim ama o zamandan beridir de anti-marksistim. Marx’ın kendisi dahil, marksistler devrimi marksizmin tekeline alma eğiliminde. Ancak, Fransız Devrimi’nde marksist yoktu ve ilk dünya devrimi olan Rus Devrimi 1917’de anti-marksistler de (en azından başlangıçta) bilfiil yer aldı. Ancak, benim anti-marksistliğim 1 kitabı aşan miktarda yazı gerektirir / gerektirdi ve yazdım da. Marksist diyalektiğin 3 temel ilkesinden başlayarak, proleterya diktatörlüğüne uzanan bir yelpazede, marksizmin tüm omurga olturan kavramlarını değilledim (negasyon). Yaşıtım olup, hala marksist devrimci kalabilen birine saygı duyarım ama yalnızca çektiği acılara dayanabildiği için, yoksa düşünce düzleminde değil.

(*Sonuç) Metinlerimin genelde yanlış anlaşıldığını biliyorum. Benzeri bir durum, ‘tersine diyalektik’ tanımlamamda da başıma geldi. (İsteyen, tarama yaparsa, internette konuyla ilgili sayfaları görür.) İnternette 2 çeşit triyalektik ve 1 çeşit kuadralektik, benim poliyalektiği tanımladığım tarih olan 1990’dan önce tarihlenmiş olarak, yabancı dillerde yer alıyor. Bunlar da, benim Doğu-Batı diyalektiği sentezi üzerinde kurulmuş olan poliyalektik, tersine diyalektik, iyalektik ve kompleks poliyalektik paradigma dizilerimle örtüşmüyor. Bu yazar da, beni yanlış ve eksik anlamış. Ancak bu bir sorun değil. Bugün felsefe tarihinde yer alan, 10’un üzerinde ve çoğu birbirleriyle çelişen metafizik kitabı var. Bizim yaptığımız, daha önce de yapıldığı gibi, düşüncesel bir yelpaze oluşturmaktır. Yeterince atom tanımlandığında, periyodik tablo nasıl tanımlandıysa gerçek düşünce atlası da; bu yelpaze de, yeterince sayıda kategoriyle haritalandığında oluşacaktır.

Duygusal tepkime gelince: 14-49 yaşı arasında beyni için yaşamını yıkmış biriyim. 35 yıl boyunca, en az 20 yıl, değil 12 Eylül hapishaneleri, toplama kamplarından ağır koşullarda yaşadım. Bedenim ölümcül tahriplerle dolu. Bunlara aldırmıyorum. Son 1 yıldır, yaşamımı tamir etmeye çabalıyorum ve trajikomik ve melokomik durumlar yaşıyorum, dokularım artık dikiş tutmuyor, yaşamım da öyle. Yazdıklarımın tamamını internete yükleyip öleceğim. Diğer 1 ‘çok acı çekmiş’e saygıyla şapka çıkarıp, hali pür melalimizden gençlerin ders almasını ummaktan başka çarem yok.

Dipnot: Bu metin, ‘mektup, yazılan kişinin telifindedir’ düşüncesiyle, bana yazan kişinin izni alınmadan kullanıldı. O nedenle, metin böyle değiştirildi. Metni yayınladıktan sonra, onu haberdar edeceğim.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..