Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '12

 
Kategori
Güncel
 

10 Kasım'ı 29 Ekim havasıyla yaşamak

10 Kasım'ı 29 Ekim havasıyla yaşamak
 

29 Ekim gecesi, Bağdat caddesi


29 Ekim kutlamalarına Bağdat Caddesi'nde katılan biri olarak izlenimlerimi yazmayı istemedim. Malum, Atatürk’ün yolundan gitmek artık toplumda “korkutucu” bir durum olarak algılanıyor. Hem de arada bahsediyorum,  “aman söylediklerimize dikkat edelim”, bu dönemde  “olmaz olmaz”  diye.  Ancak bugün Ertuğrul Özkök’ün yazısını görünce dayanamadım! Özkök, Mümtaz Soysal’ın “Tadında bırakamamak” başlıklı yazısını çok beğenmiş hatta alıntı yapmış, “aynen katılıyorum”  demiş.

Ben de bir okuyayım dedim Mümtaz Hoca ne yazmış da Ertuğrul Özkök bu kadar beğenmiş. Size de birkaç cümle alıntı yapayım:

“Kutlama değil bir anma günü olan 10 Kasım’ı aynı 29 Ekim havasıyla yaşamak büyük bir yanlış olur.”

Ertuğrul Özkök bu cümleye yüzde yüz katılıyor ve hatta ekliyor, “10 Kasım'da ikinci bir 29 Ekim hareketi yapmaya kalkmak yanlıştır. Hatta çok yanlıştır!”

Nedir yanlış olan? Anıtkabir’e girmek istemek mi? Atasını seven ve Ankara’ya gidebilen halkımız Anıtkabir’e girmek istemiş, polis izin vermemiş, daha sonrasında da genç, yaşlı, çocuk, kadın demeden halkın üzerine biber gazı ve tazyikli su sıkılmıştır. Halk,  kendisine dilini, dinini geri veren Atası’na minnettarlığını ifade edip, şikayet etmeye ve belki de “biz buradayız” demeye gitmek istemişti.

Ankara’da verilen bu tepkiyi televizyonlardan gören İstanbullular da ayakkabısını giyip, eline bayrağını alıp Bağdat Caddesi'ne koştular. Bağdat caddesinde hiçbir Televizyon kanalının göstermediği şekilde yoğun bir izdiham vardı. Bir kadın henüz yaşına bile girmemiş ikiz bebekleriyle gelmişti alana. Küçük çocuklarıyla başka bir çift Zülfü Livaneli şarkılarını dinliyordu. Ankara’da da İstanbul’da da hiçbir aşırılık yoktu. Söylediğiniz gibi yandaş örgütler değil, küçük çocuklar, yürümekte zorlanan yaşlı kadınlar vardı!

Bakın Mümtaz Soysal nasıl devam ediyor:

“Partilerdeki gençlik kollarının ya da benzer işlevleri yerine getirmek üzere kurulmuş başka yandaş örgütlerin kireçlenmiş ve hareketsiz kalan siyasal gövdelere canlılık kazandıracağı elbet yadsınamaz.”

Daha fazlasını kendi köşesinden okuyabilirsiniz elbette. Ancak kimmiş bu hem yandaş hem örgüt olanlar? Atasının kabrini ziyaret edip, dua okumak isteyenler mi? Atatürk Düşünce Derneği mi? (Dernek olduğu adından bellidir) Yoksa Türkiye Gençlik Birliği mi? Burada örgüt sözünü kötü anlamda ve bilerek kullandığınızın da farkındayım.

Ayrıca her partinin gençlik kolu ilgili partiye hareket getirir elbet. Aynısı iktidar partisi için de geçerli, CHP için de… Bu hareket iktidar partisi için iyidir de muhalefet partisi için mi sakıncalıdır?

 10 Kasım’a gelince; şahsım adına İstanbul’da bir etkinlikte olacağım. Ancak Başkentliler elbette Anıtkabir’e Atalarını ziyaret etmeye gideceklerdir. Her yıl olağan bir şekilde yaptıkları gibi…

Kireçlenme deyince de aklıma uzunca bir süredir gazetelerde yazı yazan köşe yazarları geldi. Bu “yandaş” köşe yazarlarının yerini çok daha “genç” ve “tarafsız” (en azından tarafız olmaya çalışan) yazarlara bırakması gerekmiyor mu?

Bunu tartışabilmek bile güzel olurdu…

 
Toplam blog
: 13
: 2937
Kayıt tarihi
: 22.04.11
 
 

Önce VATAN Gazetesi köşe yazarı& İnsan Kaynakları Uzmanı. Kendimi yazmanın dışında, başka biçimde..