Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '12

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

1001 Gün Masalı: Klazomen

1001 Gün Masalı: Klazomen
 

 

Urla'ya 1000 kez gidip de, 1001. kez gittiğinde ancak Karantina Adası'na gidersen, buna “1001 gün masalı” denir.

Koyu mu koyu, sıcak mı sıcak, güzel mi güzel bir yaz günü Karantina Adası'na yolum düştü. Tam o ağaçlı yoldaki, arkeolojik kazılara bakıp bakıp da, “bu Urla'nın tarihi de var ya,” derken... 5000 yıllık hem de. Az buz değil. Biz şimdiki zamanda, deniz meniz, martı zartı, kum mum, yemek memek, bira mira, Urla Burla, derken; bizden binlerce yıl öncekiler kimbilir bizim gibi miydi, ne yaparlar, neyle geçinirler, diye düşünürken üstelik. Siz var ya siz, kesin şarapçıydınız. Sizi üzümcüler sizi...

Dedim ya. 1000 kez geldim. 1001. sefer Karantina Adası'na gitmek benim için gerçekten de masal gibi oldu. Önce uzun ince bir yoldan ada yoluna giriyorsunuz ve sağa mı yoksa sol taraftaki manzaraya mı baksam çelişkileri içindeyken, çamları, denizi, balık tutanları, arabaları çekip içki içip manzara seyredenleri; insana İstanbul Adaları'nın güzelliğini hatırlatıyor.

İstanbul Adaları'ndan farklı olarak Ege'nin dokusunu görüyorsunuz. Ege dokusu da bambaşka bir şeydir.

Yolun sonunda o hastaneyi görmekse bu kadar hak eden övgüden sonra “ımmmm” diye yüzümü ekşitmeme neden oldu. Ne işi var ki bu hastanenin bu güzelim adada? Urla'da başka devlet hastanesi olacak yer yok mu? Benim o günkü güzel 1001 gün masalımı bozmaya yetti.

Bu hastanenin yapılış tarihi taaa 1800 lü yıllara dayanıyormuş.

Huuu, kim varmış orada biz yokken?

1800 yıllarda Asya'dan Avrupa'ya yayılan ölümcül hastalıkları engellemek için kıtalararasında karantina bölgeleri oluşturulmuş. Bu bölgelere tahaffuzhaneler kurularak, kıtalararası sefer yapan gemiler kontrolden geçiriliyormuş. Özellikle hacıları taşıyan gemiler daha dikkatli bir şekilde kontrol ediliyormuş. Çünkü bu gemilerin tonajı düşük olmasına rağmen, yolcu sayısı oldukça fazlaymış. Bulaşıcı hastalıklarının hızla yayıldığı o yıllarda, gemilerde çok fazla ölümler gerçekleşiyormuş.

Urla (Klazomen) Tahaffuzhanesi ise 1865 yılında Fransızlara yaptırılmış. Hatta adanın karayla bağlantısı olan köprülü yolu da Fraznsızlar yapmış.

1865 yılından teee 1950 yılına kadar işlemini sürdürmüş tahaffuzhane. Hac gemileri ada açıklarında demir attıktan sonra, yolcular küçük teknelere konularak adaya taşınarak, soyunma odalarına alınıp, kıyafetleri filelere konurmuş. Peştamal ve takunya giyen yolcular, birinci bölümde ilaçlı sularla duş yaptırılır, bu arada eşyaları 360 derece dönen dolaplarla, ikinci bölüme gönderilir, soyunma odalarının arka duvarında olan görevliler dönen dolaplardan kıyafetleri alarak sterilizasyon işlemini, ikinci bölümdeki üç büyük kazanda da kıyafetleri, 110 derece buharla mikroplardan arındırılarmış.

Duştan çıkan yolculara kıyafetleri iade edildikten sonra,doktor muayenesine alınır, sağlıklı olanlar yolculuklarına devam eder, hastalık taşıyanlarsa adadan bir daha çıkamazlarmış. Ölene kadar adada kalırlarmış. Bu bana çok hazin geldi. İnsanın yolculuğa çıkıp ölümcül bir hastalığa yakalanması ve sonunda şimdi bana, size, herkese güzel gelen adada ölümü beklemesi, kendinden önce gelenlerin sönmüş kireç dökülen mezarlara gömülmesini, kendisini aynada izler gibi izlemesi...

Yaaa adanın durumu nereden nereye. Gel gör ki artık kıtalararası yolculuklar nedeniyle oluşan bulaşıcı hastalıklar yok.

Neden oradan o hastane kalkmaz ki? Sakın üstüne çılgın, eller havaya plajlar falan istediğimi sanmayın, tam tersine, adada doğa ve huzur kalsın.

Bir yaz akşamı, bir tatlı huzur aramaya gelenlerin yeri olsun. Olur mu? Olur, olur...

Tahaffuzhane: Sefer sırasında, yolcu ve çalışanların arasında bulaşıcı hastalık görülen gemilerin karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli ve sağlık önlemlerinin alınması ve hastaların iyileştirilmeleri için büyük limanlara yakın kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşu. (tdk)

 

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..