Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

103. numaralı Salihâ hanım teyzenin hayat dersi

103. numaralı Salihâ hanım teyzenin hayat dersi
 

Tek dünyasıydı odası ve en güzel yeriydi cam kenarındaki o sandalyesi. Onu her an orada bulmak mümkündü. Upuzun bir sahili olan bir semtti burası ve bu sahilin güneyine bakıyordu odası. Odasından her şey çok net ve muhteşem görünüyordu. Dışarıyı mı izliyordu. insanlardan uzaklaşmak mı istiyordu, kendisini-sessizliği mi dinliyordu bilinmez ama onu mümkün değil salona çıkaramıyorduk. 103 numaralı odadaki Saliha hanım teyzeden başka kimse değildi bu bahsettiğim kişi…Yalnız kalmayı çok seviyor, konuşmak pek hoşuna gitmiyor, tek zevki dışarıdan bakan için ifadesizce görünse de cam kenarında oturup dışarıdaki hayatı uzun uzun seyretmek. Bunlar onun hakkındaki tek izlenimlerim. Aslında çalışan diğer insanlar da bunlardan farklı şeyler söylemiyordu. Tek farklı söyledikleri şey ‘o çok zengin, bakma burada olduğuna’ Kimse başka bir şey bilmiyor. Oysa buraya geleli 1 yıl olmuş. Koca bir 1 yıl. Bu sürede kimsemi bu tanımın dışına çıkamıyor? Hayır çıkamıyorlar. Buraya ilk geldiğimde de dikkatimi çeken de o olmuştu. Burada kalan tüm kadınlardan farklıydı. Çok güzel değildi belki ama gören bir daha dönüp bakıyordu, öyle bir cazibesi vardı. Çok bakımlıydı. Ama dikkatimi çeken bir şey vardı hep siyah giyerdi.

Böyle bir ortamda çalışmamıştım daha önce, ilk deneyimimdi bir Huzurevinde çalışmak ama hızlı alışmıştım. 1 hafta olmuştu. Yemek öncesi tüm tedavileri yapmış, akşam yemeği için herkesin hazırlığını yaptığı yemek salonuna geçmiştim. Ağır ağır yemek yiyip, çokça sohbet ediyorlardı. Çok titizlerdi. Kimse bir diğerinin tuzluğunu bile kullanmazdı. Çok dikkatlilerdi tek bir kişi yemeğe inmemiş olsun hemen sorup, bir sorun olup olmadığını öğrenirlerdi. Ve dostlukları çok kuvvetliydi. Yemeklerini bitirince hemen salona geçerlerdi. Kahvelerini çaylarını içer. Bir kısmı tavla oynar, bir kısmı Okeye 4. kişi olmak için kavga eder, bir kısmı da alır eline Cümbüş’ünü, Ud’ unu, Ney’ini onların deyimiyle başlarlar tıngırdatmaya. Herkes çok neşelidir. Her biri zamansızlığı dert edilecekleri yaştalardı ama zamanlarını çok iyi kullanıyorlardı. Ânın tadını çıkarmak deyimi vardır ya burada bunu görmek hatta yaşamak mümkün.

Bu ortamda da yoktu 103. numaralı Saliha hanım teyze nerede acaba, onu bulmalıyım. Ama önce dosyasını tekrar inceleyeyim. Merakla tekrar dosyasını bulup inceledim. Pek bir şey yazmıyordu. Öyle belirgin bir hastalığı da yoktu. Ama buradaydı. Ve onlarca arkadaş olabilecek insanların içinde yapayalnızdı. Neyi vardı da kendini kendisine hapsediyordu.

Bulmuştum onu, üst salonların birindeydi, en köşede yine cam kenarında oturuyordu. Sürekli dışarıya bakıyordu. Sokaktaki sessizliğe, karanlığa, uzun uzun dalıyordu. Beni fark etmemişti.

‘Merhaba efendim.’

‘Merhaba Hemşire hanım, oturmaz mısınız?’

Büyük bir memnuniyetle oturdum. Huysuz biri değildi. Çok sevecen, nezaketli ve yakından daha bir alımlı, güzeldi. Onu üzmemeliyim. Ne konuşacağımı bilemeden başladım söze…

‘Denizi çok mu seversiniz? Ne zaman görsem cam kenarında ona derin derin bakıyorsunuz. Adeta içinde kayboluyorsunuz.’

‘Deniz mi?’ dedi. Çok şaşırmıştım.

‘Evet efendim, gece gündüz nerde görsem onu izliyorsunuz’

‘Güzel kızım, ben denizi değil geçmişimi izliyorum.’ Dedi. Şaşırmıştım. Beklediğim bir cevap değildi. Anlam veremedim.

‘Gece gündüz zaman kavramı olmadan geçmişimi her yerde görüyorum. Bu film şeridi gözümden hiç düşmüyor’. diyor ve başlıyor anlatmaya…

…Ben hayatım boyunca iyilik nedir bilmedim, çok hırslıydım, her şeyin en..en..iyisini, güzelini istedim. Hep en üstte olmak istedim. Bir kişinin bile benimle boy ölçmesine katlanamadım. Çerme taktım, ince düşünüp iyi planlar yaparak onu düşürmeyi başardım. Eşime, Çocuklarıma zaman ayırmadım. Ayırdığım zamanlarda da onlara diğerlerine davrandığım gibi davrandım. Çocuklarıma nasıl bir hırsla ne şekilde başarılı olunacağını, eşime ise hiçbir şeyi başaramadığını, ben olmazsam onun bir hiç olacağını anlattım. Hayatım böyle geçti ama ben hiçbir şeyin farkında değildim. Mutluluk sandığım şeyler meğer birçok kişinin hayatını bitirdiğim şeylermiş. Ben ne iyi bir anne, ne iyi bir eş, ne de bu ikisini uğruna feda ettiğim iyi bir iş kadını olabildim. Kendim bile olamamışım. Tüm bunları eşimin bir trafik kazasında kaybettikten sonra, iyice çekilmez hâle geldiğimi ve çocuklarıma yük olduğumu anlayarak, bu huzurevine yerleştikten sonra fark ettim. 1 yıldır buradayım ve onlar beni neredeyse ayda bir kez ziyaret ediyorlar. Hak edip etmediğimi geldiğim günden beri düşünüyorum. Çok yanlış bir hayat yaşadım ben. Şunu unutma güzel kızım;

Yaşlılık bir banka hesabı gibidir, yaşam boyunca yatırdıklarını daha sonra çekersin. Yüreğini nefretten, zihnini endişelerden arındır, olabildiğince basit yaşa, daha fazlasını isteme ama hep daha fazlasını ver. Küçük mutlulukları geçme onları da yaşa, yaşa ki günlerin renklensin ve ânın tadına varabilesin. Ve Banka hesabına doldurabileceğin kadar güzel hatıralar doldur. İleride onları anmak, onları yaşamak için çok zamanın olacak. Geleceğini güvence altına almak istiyorsan bu şekilde al. Ben yıllarca çalışıp büyük paralar kazandım, o anlarda mutlu olduğumu düşünüyormuşum ki farkına varamamışım tüm bunların. Geleceğimi güvence altına alamadığımı çok geç fark ettim. Ben şimdi geçmişimin yasını tutuyorum. Ama içimde ufacık bir çocuk var mutluluğun nasıl bir şey olduğunu bu huzurevinde öğrenen. İçimdeki karanlıktan dışarı çıkmaya çalışan…

Gözleri dolmuştu. İçim acımıştı yüreğindeki acıya…Çevirdi bakışlarını yine cama. Gözyaşlarını saklamak yada bizim gördüğümüz o upuzun sahili, akşamın karanlığına ve denizin lacivertine vuran mehtapı izlemek değildi. Uzun uzun baktı. Geçmişinin filmine… Ve ben bırakıp çıktım onu o içindeki ufacık çocuk ve duygularını kaplayan o simsiyah elbiseyle başbaşa…

 
Toplam blog
: 26
: 906
Kayıt tarihi
: 31.01.07
 
 

Hayata yayılarak yaşamayı düşlerken, zamana sıkıştığımı fark ettim, tek sebebini çalışma şartları..