Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '10

 
Kategori
Siyaset
 

12 Eylül, öncesi ve sonrası -3

12 Eylül, öncesi ve sonrası -3
 

TURGUT ÖZAL


<ı>

Özal, 6 Kasım 1983’te yapılan seçimlerde, parlementoda bulunan 400 milletvekilinden 211’ni alarak iktidar oldu. Güvenlik konseyinin görevi ve Ulusu hükümeti artık sona ermişti. 7 Aralık 1983’te TBMM Başkanlık divanının oluşturulmasıyla Milli Güvenlik Konseyinin de görevi resmen sona ermiş oldu.

Artık yeni bir dönem başlamıştı. Bu dönemden sonra MDP ve HP pek bir varlık gösteremedi. ANAP’ın dişe dokunur bir alternatifinin olmaması taze demokrasinin biraz topal olduğunu gösteriyordu, ama olsun, askerin yönetimden gitmesi bile az şey değildi. Özal işe hızlı başladı. TPKK’yı (Türk Parasını Koruma Kanunu) kaldırdı, ihracatın ve ithalatın önünü açtı. Özel teşebbüsü güçlendirecek ve özendirecek yeni kanunlar çıkarttı. Maliyeyi yeniden yapılandırdı; devletin malını deniz olmaktan çıkarttı. İş sahipleri ve esnaf, önceleri bu durumdan yakındılar, fakat Özal onları ikna etmesini bildi. Her seferinde, alınan vergilerin halka; yol, su, elektrik olarak geri döneceğini söylüyordu. Tahtakaleyi, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına dönüştürdü. Vergi gelirlerini artırmak için vergi iadesi sistemini getirdi. FSM köprüsü ve Edirne’den Ankara’ya, Tarsus’dan Urfa’ya kadar otoyol onun zamanında yapıldı. Televizyon ve radyo yayınları TRT’nin tekelinden alınmasından sonra birçok yeni radyo ve televizyon yayınları başladı. İthalat ve ihracat arttı. Artık Türkiye, dünyaya açılmaya başlamış, altmış yıllık karma ekonomi sisteminden vazgeçip piyasa ekonomisine geçmişti.

PKK, 15 Ağustos 1984’te Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla adını duyurdu. Türkiye, adı konulamayan pis bir çatışmanın içinde buldu kendini. Özal hükümeti ve günümüze kadar olan bütün hükümetler PKK ile mücadele etmek zorunda kaldılar ve enerjilerinin önemli bir kısmını bunun için harcadılar. PKK, militanlarını, Kürt vatandaşların çoğunlukla yaşadığı bölgelerden temin ettiğini ve o bölgelere coğrafyanın zorluğu açısından devlet hizmetlerinin aksadığını bilen Özal’ın, ordaki vatandaşları batıya yerleştirmek gibi bir düşüncesi olmuş ise de, bu sadece bir fikir jimnastği olarak kalmış, hayata geçirmek mümkün olmamıştır. İmam-Hatip okullarının artması ve muhafazakar ailelerden gençlerin okullaşma sayısının fazlalaşması sebebiyle başörtüsü sorunu da Özal zamanında çıkmıştır. Özal, o zaman YÖK başkanı olan İhsan Doğramacı ve Kenan Evren’in ortaklaşa bulduğu türbanın da çözüm olmadığı zamanla anlaşıldı ve bu konu siyasi alanda her zaman büyük gürültüler kopardı.

Eski siyasilerin, siyasi yasaklarının kalkmasıyla ilgili refarandumda, Özal, yasakların kalkmasına karşı bir tavır aldı. 1982 anayasasının halkoylamasında Kenan Evren’in, seçimlerde Özal’ın yanında yer alan seçmen bu sefer de yasaklı siyasetcilerin yanında yer aldı ve yine aynı seçmen, 1987’de yapılan seçimlerdeikinci defa Özal’ı seçti. Halkın bu tavrı demokrasiyi özümsediğini, vatandaş olma bilincine vardığını ve demokrasinin halkın kontrolünde serpilip geliştiğini gösteriyordu. Aynı seçmen 2002 yılında bütün başarısız siyasetcilerin üzerine bir kırmızı çizgi çekmesini de bilmiştir. Türk halkının kollektif zekasını anlayamayan siyasetciler, ona, “Göbeğini kaşıyan vatandaş!” olarak bakabilmektedir. Geçmişler ola!...

Siyasi yasaklar, Özal’ın tüm direnmesine rağmen kaltı. Eski siyasiler yeni partilerini kurdular veya emanetcilerden emanetleri devraldılar. Bu emanet hikayesi eski siyasilerle sınırlı değildi. Özal da 1989’da, Kenan Evren’den sonra Cumhurbaşkanı olduğunda ANAP’ı Yıldırım Akbulut’a emanet ettiği bilinir.

SSCB kaynıyordu. Yanıbaşımızdaki İran-Irak savaşı sona ermiş, fakat başka bir preblem hemen kapımızdaydı. Ülkelerin; hangi blokta, kimin yanında yer alacağı gelecek açısından önemliydi. Baba Bush Irak’a girdi. Seçimimizi yapıp Amerika’nın yanında yer aldık. Bir verip üç alacaktık, vermediler. Misak-ı Milli sınırlarımız içinde olan Musul ve Kerkük hakında çeşitli söylentiler çıktı. Bu yüzden zamanın Genelkurmay Başkanı emekliliğini istedi.

Türkiye ekonomisi, Özal’ın iktidarda bulunduğu 1983-1989 döneminde ortalama yıllık 5, 2% büyüdü. Türkiye, bütün bu çalkantılar içinde gelişen teknolojiyi iyi takip etti, benimsedi ve sanayi ve hizmet sektörlerinde kullanmaya başladı. (Maalesef, tarım ve hayvancılık sektörlerinde teknolejinin kullanılmaması veya kullanılamaması, bu sektörlerde bizi dışa bağımlı hale getirecektir.) Ekonomik gelişmeyle teknolojinin kullanımı, Türkiye’ye sanayileşme sürecini tamamlamadan bilgi toplumuna geçmiş bir toplum görüntüsü verdi.

Doksanlı yılların kaderi, biraz yetmişli yıllara benzedi. Siyasi partiler üzerindeki yasaklar kalktıktan sonra Ecevit DSP’yi kurmuştu. Demirel, Özal’dan sora cumhurbaşkanı oluncaya kadar DYP’nin başındaydı. Eski siyasilerden sadece Türkeş, MÇP’yi tasviye ederk, eski partisi MHP’yi kurdu. CHP’ye de Baykal sahip çıktı. Artık ANAP’ın başında Mesut Yılaz, DYP’nin başında da Tansu çiller vardı. Erbakan Hoca yine RP’nin başına geçti. Artık siyasi sahnede, yenilerin yanında eski siyasiler de yerini almıştı. Bu yıllara büyük ölçüde Yılmaz-Çiller çekişmesi, Refahyol iktidarı ve koalisyonlar damgasını vurdu.

24 Aralık 1995'te yapılan genel seçimler sonrası ANAP ile DYP tarafından kurulan hükümetin büyük ortağı ANAP’tı. Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu bu hükümet zamanında asker bir defa daha siyasete müdahaele etmek zorunda hissetti kebdini. Askerin talimatı ve Mesut Yılmaz’ın hayata geçirmesiyle, okullarda sekiz yıllık kesintisiz eğitim başladı. Sekiz yıllık eğitime kimsenin itirazı yoktu; itiraz, eğitimin kesintisiz olmasınaydı. “İma-Hatip okullarının önü kesilecek” dendi, “Meslek okulları yara alacak” dendi. Nedense, bu konu ne siyasiler nede toplum tarafından askerim bir müdahalesi gibi algılanmadı. Bal gibi askerin müdahalesiydi. Bu ülkenin parlemontosu, meclisi, hükümeti, eğitim bakanlığı, bürokratları vardı, ama sekiz yıllık eğitim askerin talimatıyla hayata geçiriliyordu. (Burda, itirazım, kesintili veya kesintisiz sekiz yıllık eğitime değil; itirazım, bunun askerlerin talimatıyla gerçekleşmesine. Tabii bu konuda kabahat, askerden çok siyasilerindir. Eğer eğitimin böyle bir sorunu varsa -ki vardı- bunu hükümetlerin ele alması gerekirdi.)

Mevcut koalisyonun bşarısızlığının ardından, Erbakan, RP-DYP koalisyonunda büyük ortak olarak yerini aldı. Bu dönemde, Erbakan’ın Libya ziyareti siyasi arenada büyük gürültü kopardı. Laiklik ve Atatürkçülük tartışmaları sonucunda, asker siyasi hayata bir daha müdahale ederk post-modern darbe ile Erbakan’ı istifa etmek zorunda bıraktı. Refahyol döneminde ekonomi ortalama 7, 5 büyüdü. Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1999’da kurulan DSP-MHP-ANAP koalisyonunda yeniden başbakanlık koltuğuna oturdu. Bu dönemde Özal’dan sonra cumhurbaşkanı olan Demirel’in süresi dolmuştu. Yetmişli yıllarda birbirine selam dahi vermeyen bu insanlar “askeri müşterekler”de buluştukları için olsa gerek canciğer kuzu sarması oldular. Ecevit, Demirel’in ikinci defa cumhurbaşkanlığına seçilmesini sağlamak için epeyce gayret sarfetti. Olmadı. Bir hukukcu olan Ahmet Nejdet Sezer, Ecevit tarafından önerildi ve yeni cumhurbaşkanımız oldu. Ta ki anayasa kitabı Ecevit’in suratına fırlatılıncaya kadar bir sorun çıkmadı. Ama bu olaydan sonra fırtınalar koptu. Ekonomi, tarihinin en büyük şokunu yaşadı, bir gecede % 33 daraldı. 1999’daki Marmara depreminin hemen ardından yaşanan bu felaket, siyasileri ekonomik alanda radikal kararlar almaya zorladı. Ekenominin yönetimine, Dünya Bankası’nda görevli olan Kemal Derviş getirildi. Derviş ekonomiyi yeniden yapılandırdı.

 
Toplam blog
: 30
: 733
Kayıt tarihi
: 11.09.10
 
 

1959 Nevşehir/Ürgüp doğumluyum. 1980 Eskişehir Eğitim Enstitüsü mezunuyum. Türkiye'nin çeşitli yerl..