Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '07

 
Kategori
Siyaset
 

12 Eylül 1980.. Beş kala, on geçe

MAHALLE HALKI (1)

Babam vermişti Bozkurt Rozetini Hilal’in içinde başını göğe çevirmiş ağzı açık, bir kurt resmi idi. Oval bir camekanın içinde güzel bir rozetti.

Babam Bülbülderesi Caddesi ile Olgunlar Sokak kavşağında Dramalı Hasan’ın kahvesinde çalışıyordu. Olgunlar sokağın aşağı yukarı ikiyüz metre aşağısı Ahmetler olarak bilinir. Ahmetlerde genellikle öğrenci yurtları bulunurdu ve bu yurtlarda kalan öğrenciler sağcı (Ülkücü) öğrencilerdi. Bu öğrenciler babamın çalıştığı kahveye takıldığından dolayı, büyük bir ihtimalle ya babam o rozeti buldu, ya da öğrencilerden biri verdi.

İlerleyen dönemlerde bu yurtların olduğu bölgeye inemez olmuştuk. Tabi onlarda Seyran’a çıkamıyorlardı. Seyran (Seyranbağları) adeta bir kale olmuştu. Ankara’yı kana bulayacak sağ-sol çatışmalarında bu yurtlar ve Cebeci’deki Site Öğrenci Yurdu (Atatürk Öğrenci Yurdu) adlarını çok duyardık. O zamanlar henüz sağcılık solculuk hakkında pek geliştirmemiştim kendimi. Pek bilmiyordum bazı şeyleri, anlamıyordum. Ülkücü Gençliği’de yeni yeni duyuyorduk ve ben solcularla Ülkücü Gençlik arasındaki çelişkilerin bu kadar keskin olduğunu henüz kavrayamamıştım.

Gazi Osman Paşa Orta Okulu ikinci sınıftaydım. (Bu okul şimdi Necla-İlhan İpekçi İlköğretim Okulu olarak geçer.)

Duyduğum ilk siyasi konuşmalar okulun biraz yukarısında bulunan ve Kızıl Toprak dediğimiz bir boşlukta, okuldan kaçıp gizli gizli sigara içerken bizden daha büyük olan gençlerin kendi aralarında yaptıkları siyasi tartışmalar da kullandıkları boykot, grev, Deniz Gezmiş, Emperyalizm gibi terimlerdi.

Bu tür tartışmaları yapanların içinde genelde Bayram’da bulunurdu.

Bayram, yaşıtları içinde aşağı yukarı herkesin özendiği birisiydi. Birkaç tane samimi arkadaşı dışında kimseyle pek içli dışlı olmazdı. Annesi ve babasının da mahallede kimseyle pek samimiyetleri yoktu. Ama annesi Ümmühan teyzenin annemle sınırlı da olsa bir dostluğu vardı. Bolulu idi bu aile ve Bayram'dan başka Perihan diye birde kızları vardı. Bayram bizden büyüktü, ablamla yaşıttı. En belirgin özelliği burnuydu kambur ve büyük bir burnu vardı. Esmer, uzun boyluydu, yakışıklı sayılırdı. Beni en çok etkileyen her gün üşenmeden Küçükesat’a gidip gazete almasıydı. Gazete okuma alışkanlığım ona olan sempatim ve özentimden olabilir.

Bizim evin sağ alt tarafındaydı, biz ilk evimizde otururken yaptıkları evleri.

Biz bir başka Bolu’lu olan şişko İsmail’e evimizi sattıktan sonra yaptığımız ikinci evle onlara daha yakın komşu olmuştuk. Babası Muzaffer amca, gözlüklü, hafif kilolu, mahallede saygınlığı olan birisiydi. Çok ciddi gözükürdü, güldüğünü gördüğümü hiç hatırlamam. Mahalledeki diğer Bolu’lular gibi bir kamu kuruluşunda ahçı idi. Annesi Ümmühan Teyze ev hanımı, mahallede çalışmayan nadir hanımlardan birisiydi. Oda biraz kiloluydu, sürekli sağlığından yakınırdı. Kızları Perihan ablaya pek yetişemedim. Evlenip gitmişti daha pek tanımadan.

O zamanlar okullarda cumartesi de eğitim vardı ve yarım gündü.

O cumartesi Lopçin Kemal’le okuldan çıkmış, Kızıltoprağa gidiyorduk. Amacımız Kemal’in akşamdan babasından yürüttüğü iki tek Bafrayı içmekti. Benim bir amacım daha vardı; eğer oradalarsa büyük ağabeylerimin aralarında yapacakları siyasi tartışmaları dinlemek.

Yolda yürürken babamın akşamdan verdiği Bozkurt rozetini çıkardım ve sağ yakama taktım. Güzel görünüyordu.

Kızıltoprağa geldiğimizde hepside bizden büyük Bayram, Evliya, Kazım, Doğan gibi gençler ve tanımadığım birkaç kişi olduğunu gördük. Kıran kırana olan bir tartışmanın içinde bulduk kendimizi. “Emperyalizm, Oligarşi, Deniz Gezmiş’ler, Mahir Çayan’lar v.s.” tam ilgi alanım. Dayanamadım yanlarına iyice yaklaştım. Deniz lerin adını daha öncede annemden duymuştum henüz yakalanmadıkları ve katledilmedikleri dönemde. Annem onların yiğitliklerinden övgüyle söz ederdi, onlar için “ çok yiğit çocuklar gelsinler evimde saklarım” dediğini iyi bilirim. Zaten Denizlere ilk sempatim o zaman oluşmuştu. Fakat diyorum ya pek anlamıyordum o zaman ve anlamak için bu tür tartışmaları çok dinlemem gerekiyordu.

Birden bire Bayram’ın eliyle ceketimin sağ yakasını tutup, ani bir hareketle rozeti çıkardığını ve fırlatıp attığını gördüm. Ne olduğunu anlamamıştım.

“O rozeti niye takıyorsun koçum, ne olduğunu biliyormusun, bunların yüzünden Denizler asıldı, “Katil bunlar” dedi.

Çok hırslandığı belliydi, korkmuştum. Zaten mahallede kaldığım süre içinde çekindiğim tek gençti Bayram. Çekindiğim ve saygı duyduğum. Fakat ne gariptirki, ilerde yapacağımız siyasi tartışmalarda birçokları gibi Bayram’ı da susturan nadir insanlardan biri olacaktım. Bayram’ın tepkisini takiben diğerleri de bir şeyler mırıldandılar. Çok utanmıştım, suç işleyen insanların ezikliği içindeydim.

Bozkurt rozetini hayatımda ilk ve son defa o zaman taktım.

Kemal’le birlikte oradan uzaklaştık, mahalleye giderken bir yandan babama kızıyor bir yandan da sürekli gülen Lopçin Kemal’i dövmek istiyordum. O hırsla eve geldim annem işteydi, ablam bir şeyler hazırladı yedim top ayakkabılarımı giydim doğru sahaya. Saha dediğim hafif yamaç çimenliği bol olan geniş boş bir alan. Akşama kadar top oynadık, eve geldiğimde annem işten gelmişti.

Birazdan Nuri geldi.

(devam edecek)

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..