Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

ALİ GALİP AKYILDIRIM

http://blog.milliyet.com.tr/aligalip

12 Eylül '15

 
Kategori
Siyaset
 

12 Eylül 1980 analizi...

12 Eylül 1980 analizi...
 

“Felaket anlarında uluslar önce Tanrı’yı, sonra da askerleri ararmış… Felaketler geçince de, Tanrı unutulur, asker lanetlenirmiş.”


Bu gün 12 Eylül...

Bir darbenin yıl dönümü…

Gene bir sürü tartışmalar...

Sonu gelmeyen analizler...

O günleri yaşamayan yorumcuların ahkâm kesmesi,

Herkesin mağdur ayaklarına yatması,

Darbeyi yapanlara “lanetler” okunması,

Ve bir sürü ipe sapa gelmez faraziyeler…

Konuşan herkes mağdur olduğunu anlatacak da, kimse kalkıp da “ya hu arkadaş askeri kim veya kimler neden çağırdı?” diye sormayacaklar.

12 Eylül sürecinde elbet ki hatalar yapılmıştır,

Çünkü asker siyasetten anlamaz…

Asker kaypaklık bilmez…

Asker siyasi makam peşinde koşmaz.

Asker ayakkabı kutusu falan da bilmez.

Asker “hayali ihracatta” bilmez.

Askerin refleksleri vatanın bölünmez bütünlüğüne ayarlıdır.

Asker için Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi” erken uyarı sistemidir.

Darbe, doğruydu yanlıştı bu kişilere göre değişecektir.

Ama bir gerçek var ki, göz ardı edilemez.

O yılları gören ve yaşayan birisi olarak tanıklık yaparım ki, bu tanıklığa o dönemin gazeteleri de şahittir ki,

O yıllarda askeri, memleketi yönetenler çağırdı.

Bu ülkenin anaları, babaları çağırdı.

Bu ülkenin yüzde 90’nından fazlası çağırdı.

Her gün ortalama olarak 20 genç insan karanlık kuytu köşelerde öldürülüyordu.

Sabah evden çıkıp işe veya okula gidenin, sağ salim eve dönme garantisi yoktu.

Her mahalle  “Kurtarılmış Bölgelere” dönüştürülmüştü.

Ekonomi dibe vurmuştu. Enflasyon yüzde binlere ulaşmıştı.

Paranla bile yağ, tüp, şeker, sigara bulamıyordun.

Asker de çağırılara kayıtsız kalmadı.

Düşündü, taşındı ve dedi ki;

“Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş,

Anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş,

Siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır.

Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür. 

İlkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları,

İdare sistemi, yargı organları,

İç güvenlik teşkilatı,

İşçi kuruluşları,

Siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir.

Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür. 

İşte bu ortam içinde Türk silahlı kuvvetleri, iç hizmet kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.”

Gözlerimle gördüm. 12 Eylül günü her mahalle bayram yerine dönmüştü. Vatandaşlar askerleri bağrına basıyordu.

Kenan Paşa çılgınca alkışlanıyordu.

Komutanlar vatandaşların hayır dualarını alıyordu.

Kısacası “Felaket anlarında uluslar önce Tanrı’yı, sonra da askerleri ararmış…

Felaketler geçince de, Tanrı unutulur, asker lanetlenirmiş.”

Ve onlar, memleketi yönetenlerin, vatandaşlarımızın daveti üzerine geldiler, sevaplarıyla günahlarıyla gittiler…

12 Eylül Askeri Darbesi her yönü ile tartışılacak bir konu olduğundan, bu yazım da sadece kısa bir analiz yapmak istedim…

Yeni bir yazıda buluşmak dileği ile…

Ali Galip AKYILDIRIM

 
Toplam blog
: 264
: 396
Kayıt tarihi
: 28.07.14
 
 

1959'da doğdu. Sınıf Öğretmenliği okudu.1979'da Öğretmenlik görevine başladı. Hayatın; okumak, ya..