Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

12 Eylül darbesi gerekliydi...

12 Eylül darbesi gerekliydi...
 

Geçtiğimiz günlerde CHP nin gündeme getirdiği 12 Eylül darbesi generallerinin yargılanması için geçici anayasa maddesinin kaldırılması talebinin ardından iki gün evvel bir bakanın darbeci generallerin rütbelerinin sökülmesini istemesi bu kişilerin 12 Eylül öncesini unuttuklarını ortaya çıkarıyor.

Siz hiçbir görüşün taraftarı olmadığınız halde kurşun yağmuru altında kaldınız mı? Yanınızda polisler ölüp, arkadaşlarınız yaralandı mı? Olay yerine gelen polislerin “Benim çoluk çocuğum var. Onları takip edemem.” diyerek ölen polis arkadaşlarının başında ağıt yakmalarına tanık oldunuz mu? Her gün sırayla bir sağdan bir soldan onlarca kişinin öldüğünü, halkın gecelere sokağa çıkmaktan korktuğunu, gasp, soygun, faili meşhur cinayetlerin had safhaya ulaştığını takip ettiniz mi? Ben bunların en yakın tanığı olarak bunları yaşadım ve o dönemde halkın çoğunluğunun da askerin yönetime el koymasını istediğini de biliyorum.

Enflasyon % 100 leri aşmış, fabrikaların hemen hemen hepsi grevde, sendikalar aşırı isteklerle fabrikaları çalışamaz duruma getirmişler, Hatta bazı sendikacıların çalışmadan fazla mesai ücretleri almak için işverenlere baskı yaptığı dönemlerde, önce MC hükümetleri daha sonra Ecevit’in AP den transfer ettiği 11 milletvekilini bakan yaparak, bu kişilerin yaptığı yolsuzluklar ne çabuk unutuldu? 12 Eylül 1980 öncesinin son hükümeti olan Demirel’in kurduğu azınlık hükümetinin güven oylaması görüşmelerinde, Erbakan’ın Demirel’i yerden yere vurduğu ama en sonunda “Kadayıfın altı hala kızarmadı” diyerek bu hükümete güvenoyu vereceğini açıklaması siyasetin artık komedi noktasını da geçtiğini gösteriyordu.

O tarihlerde MC hükümetleri zamanında o dönemde gazetelerde okuduğum bir haberi örnek olarak buraya yazmak istiyorum.

Bir kamu teşekkülüne bir genel müdür atanacak. Demirel o zaman başbakan. Kimi önerse Erbakan reddediyor. En sonunda Demirel, Erbakan’a “Tamam sen bir isim söyle, onu atayalım” diyor. Bunun üzerine Erbakan bir isim söylüyor. Demirel tamam o olsun diyor. Erbakan bu sefer “Bu ismi hemen kabul ettiğinize göre bunda bir bit yeniği var. O isim de olmaz” diyor.

Cumhurbaşkanı bilmem kaçıncı tur olmuş seçilememiş, Halkın ağzında her gün darbe olsa da kurtulsak sözleri, insanları terör ve siyasi istikrarsızlık, pahalılık canından bıktırmış. Bunun sonucunda da 12 Eylül 1980 darbesi zorunlu hale gelmiştir.

12 Eylül’den sonraki günlerde, başta siyasiler olmak üzere bir çok kişi şu soruyu sordular:

11 Eylül’de had safhaya ulaşmış olan terör 12 Eylül’de nasıl birden bire kesildi. 12 Eylül öncesinde birçok ilde sıkıyönetim yok muydu?

Bu soru günümüzde bile hala sorulmaktadır.

Her ne kadar sıkıyönetim varsa da Meclis istikrarlı olarak çalışmıyor. Çıkarılması gereken kanunlar çıkarılamıyordu. Ülke bütün birimleriyle çalışamaz haldeydi. Terör ise yalnız polisiye tedbirlerle önlenemezdi. Terör ortamında işlenen adi suçlar bile bu arada kaynayıp gidiyordu. Yargıtay’da kesinleşen idam cezaları meclis gündemine alınamıyordu. Kaldı ki 12 Eylül’den sonra gazetelerin tamamı askeri idarenin denetimine geçmiş ve olaylar olsa bile sansür uygulandığından 12 Eylül’den sonra hiçbir olay olmadığı sanılıyordu. Bu arada işlenen bazı suçlar sonunda haklı veya haksız idam cezalarının infaz edilmesinden sonra olayın ciddiyeti anlaşıldı. Bir taraftan terörün kaynağına inilirken diğer taraftan bir çok masum insan da göz altına alındı. Ancak bunların aralarında gerçekten teröre karışmış kişiler de vardı.

12 Eylül sonrasında bütün işçilere % 70 zam verilerek, fabrikalar üretime açıldı. Ekonomi Turgut Özal’ın emrine verildi. Enflasyon ise çok geçmeden % 30 lar seviyesine indi. Tam demokrasiye geçiş dönemi biraz sancılı olduysa da, Türkiye’de askeri rejimler ve yöneticileri hiçbir zaman yıllarca devletin başında kalmayı düşünmediler.

İşkence konusuna gelince, işkence bir insanlık suçudur. Ülkemizde işkence iddiaları sadece askeri rejimlerde değil her dönemde gündemde olmuştur. Devletin başındaki kişilerin veya generallerin zanlılara işkence yapın diye bir talimat vereceğini düşünemiyorum. İşkence yapan veya işkence emrini veren kişiler psikolojik bozukluk içersinde olan, sadist kimselerdir. Ne yazık ki bu kişiler her zaman aramızda olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

12 Eylül sonrasında Kenan Evren bütün illeri dolaştığında bazı kişiler kendisine ikinci Atatürk yakıştırması bile yapmışlardır. 1982 anayasası da % 92 oyla kabul edilmiştir. O dönemde eğer Evren’in Cumhurbaşkanlığı anayasanın geçici maddesi şeklinde değil de ayrı bir şekilde referanduma tabi tutulsaydı, belki anayasanın kabul oranı bu kadar yüksek olmaz, buna karşılık Evren’in Cumhurbaşkanlığı oylaması için verilen kabul oyları % 95 lerin üzerinde olurdu.

Yeni anayasayla birlikte eski siyasilere 10 yıl yasak kondu. Peki sonra ne oldu? Ayrı bir referandumla az farkla da olsa yasaklar kalktı. Bunun sonunda Demirel yine Başbakan oldu. Sanki Türkiye’de başka adam yokmuş gibi eski siyasiler yine meydandaydı. Demirel Başbakan olunca ilk icraatlarından biri Devlet bankalarına milyonlarca dolar borcu olan Cavit Çağlar’ı bankalardan sorumlu devlet bakanı yapmak oldu.. Bu da çok normaldi. Çünkü siyasi yasaklı olduğu dönemlerde kendisine en büyük desteği veren kişilerden biriydi Çağlar. Sonra bir de baktık, Cavit Çağlar’ın bankalara olan borcundan bahsedilmez oldu. Ve sonunda Demirel siyasi hayatına Cumhurbaşkanı olarak veda etti.

O günleri unutanlar şimdi Ergenekon ortaya çıktıktan sonra geriye dönüş yapmakta ve 12 Eylülü masaya yatırmaktadırlar. Bu yaklaşım ise son derece yanlıştır. 1980 şartlarında 12 Eylül darbe kararı yerinde bir karardı ve bu karar, tabandan da büyük destek almıştı.

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..