Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

12 Eylül darbesinin kıyısında solculuk

12 Eylül darbesinin kıyısında solculuk
 

Baykal görevini devretse de, yerine gelen isim de benzer bir işlevi üstlenmiş durumda


Bugün Türkiye’de yaşanan temel çatışma, halkın partileri ile devlet partileri arasındaki çatışmadır. Türkiye’de toplumun seçtiklerinin söz, yetki ve karar mekanizmalarındaki ağırlığını tercih edenlerle, devletin içinde, kapalı bir kutu içinde var olan bürokratik bir yapının yetkilerini savunanlar arasındadır. Bu nedenle bu tartışma sağ ve sol siyasi fikirler arasında değil, daha temel bir zeminde, sivil zihniyetle bürokratik zihniyet arasında yaşanmaktadır.

Sağ ve sol kavramları, sivil siyasete dair kavramlardır. Bürokratik, otoriter zihniyetlerin sağı ve solu olmaz. Bugün CHP ile MHP arasında hiçbir fark hissedilmemesinin temelinde de bu vardır. Bu nedenle, bugün Türkiye’de kendisini “sol” olarak tanımlayan, üniformalı ve cübbeli bürokrat sevicilerin önemli bir kısmının fikirleri faşizme tekabül etmektedir.

Siyaset yapma talebi olan ve toplumdan aldığı desteğin en azami şekilde gerçeğe çevirmeye çalışan siyaset yelpazesinin her kanadından fikir akımı ve fikir sahipleri, öncelikle sivil siyasetin ve sivil otoritenin sınırlarının, gücünü toplumdan almayan otorite odaklarına karşı genişlemesini talep eder. Bu sağ siyaset için de, sol siyaset için de böyledir. Ancak sizin fikirlerinizin sınırlarını belirleyen şey, sivil akıl değil, bürokratik akıl ise, bunun tam tersi yönde çabalarsınız. Yani devletin içinde oluşmuş güç odaklarını, sivil otorite karşısında güç kaybetmesinin önünde durursunuz.

Bunun mücadelenin örneklerine dünyanın birçok ülkesinde geçmişte yaşandı, bugün de halen yaşanmaya devam ediyor. İspanya, Portekiz, Yunanistan, Brezilya, Arjantin, Şili bu tür örneklerin en önde gelen örnekleri. Tamamında da sivil otorite, askeri ve bürokratik otoritenin ülkeyi dar bir kalıba sokan anayasaları, yasaları ve teamülleri ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Özellikle Latin Amerika ülkelerindeki sivil otoriteler hala mücadelelerine devam ediyorlar. Arjantin’de 2005 yılında darbe yapan askerleri affeden yasalar iptal edildi ve onlara yargı yolu açıldı. Darbe yapan askerlerin çoğu ölmüş olsa dahi, bunun ulusal bir onur olduğunu düşünen Arjantinliler bu kararda ısrarcı oldular. Özellikle de Arjantin’in ünlü Mayıs Meydanı Anneleri.

Şili’de Pinoche’nin 15 yıllık dikta yönetiminin ardından yönetime Hristiyan Demokratlar – Sosyal Demokrat koalisyonu geldi ve 10 yıla yakın ülkeyi yönettiler. Süre içinde birçok subay insan hakları ihlalinden mahkemeye çıkarken, iktidar halkla devleti barıştırmaya gayret eden birçok reforma imza attı.

Tüm bu ülkelerde, darbe dönemlerinden çıkış süreçlerinde, temel çatışmanın sağ ve sol partiler arasında değil, devlet erki ile sivil irade arasında olduğu görülür. Birçok ülkede sağ ve sol koalisyonların süreci beraber yüklendiklerine bile rastlanır. Darbenin izlerini silmenin en önemli adımları her zaman darbe anayasalarını, yasalarını ve devlet mekanizmalarını revize etmek, mümkünse yenilemek olmuştur. Çünkü tüm darbelerin ortak amacı varlıklarını sürekli kılacak düzenlemeler yapmaktır.

Bugün, referandum sürecinde, CHP’nin ve onun peşinden giden geniş bir kesimin ortak hareket tarzının, sivil siyaset alanını genişletmek değil, devlet içindeki güç odaklarının yani darbe yapılarının devamını sağlamak olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Bu yöndeki en ufak değişimlere bile tahammülleri yok.

Bugün bağımsızlık sloganı ile varlığını korumaya kalktıkları yargı sisteminin darbecilerin kurduğu yargı sistemi olduğunu aslında gayet biliyorlar. Bizzat bu yargı sisteminin gençleri, yaşı reşit olmamış çocukları astığını, insanları yıllarca hapishanelerde çürüttüğünü, işkencelere ses çıkarmadığı gibi, işkence altında alınan ifadeleri delil kabul ettiğini, her defasında devlet koruması altındaki katilleri koruduğunu ve kolladığını, en ufak hak arayışlarını cezalandırdığını, ifade özgürlüklerine asla tahammül etmediğini gayet iyi biliyorlar. Bu yargının bağımsız değil, kökten darbeye, darbe zihniyetine bağımlı olduğunu da çok iyi biliyorlar.

Ama az önce de bahsettiğim gibi, darbenin en büyük başarısı, yarattığı sahte siyaset sahnesinde kendisine solcu diyenlerin de, aslen darbenin figüranları olmasını sağlamalarıdır. Bugün siyasetin sol kıyısında olduğunu iddia edenlerin solculuğu Necdet Calp solculuğudur ve 12 Eylül darbecilerin onay verdiği solculuk sınırlarının içinde siyaset yapmaktadırlar. Bu zihniyet sivil siyasetin yetki alanlarını genişletmesini, sivil faşizm olarak değerlendirebilecek kadar, siyasi tüm normlarını kaybetmiş bir zihin çöküntüsü yaşamaktadırlar. Türkiye’nin en büyük şansızlığı ise, bu çöküntünün hala sol adına siyasetin en güçlü aktörü olmasıdır.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..