Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '08

 
Kategori
Siyaset
 

12 Eylül'den, 28 Şubat'a ve Yeşil Elma'ya mı? / ''Türkiye Defteri''

12 Eylül'den, 28 Şubat'a ve Yeşil Elma'ya mı? / ''Türkiye Defteri''
 

''Güzel ve Sahipli Ülke...''


Almancı'da bu ense varsa, ne fenerler patlar bu karanlık yollarda! Ve benim yüreği temiz, iman dolu göğüslü kendine ''Taraf'' olmak isteyen, saffeti yüce, Anadolu insanımda...

Ve değerli ve kıdemli AKP'li olan sayın Bülent Arınç da sonunda patlar: ''Allah belalarını versin '' diye de intizar eder...

Ve yaşlı, tecrübeli bir adam da bir yerlerde düşünür; şu zamanda, Teşkilat-ı Mahsusa'nın has evladı, Kuşçubaşı Eşrefin yardımcısı, ''Zenci Musa'' gibi adamlar neden çıkmaz aramızdan; büyük lafı dinlemez, boş , nasihatten anlamaz, arsız ve geveze adamların yerine diye!

Yetişmek için menzile; gidilirken gündüz gece... Paranın ''Yeşil'' rengi, ideolojinin rengini bastırdığı için; intizar eder bu sapkınlara da! Bir de araya eski, yeni; her senaryodaki gibi, bazı insani durumlarda bir namahrem girince, beşer şaşar ve genelde aile içi halledilen işlerde , takke düşer, kel görünür!. Sonra birden ''Yeşil Elma'ya giden karışık, garip ideolojik bir süreçin içinden, hep bilinen bir ''durum'' çıkıverir sonunda; Batı'nın yasaları ve yargısı ve kendi içinde, temiz ahlaklı hukukçuları tarafından işletilen, bir mahkeme ve bazı bürokratların beyan ve raporları!...

Bak şimdi!

Tam da % 50'lileri geçmeye çalışırken fenerin ışığında, bu mübarek aylarda... ''Yürütücü'nün '' kan şekeri düşer!... Sinirler gerilir... Batı orjinli ''Lojistik malzeme'' de, itibar da, bol ve kredili aslında (Sonra bir şekilde öderiz; öder bu millet!)... Ve salvo atış! Atış serbest!... Etraf, toz duman...

Ancak bu yazdıklarım , İsviçre'de bilim insanlarının ''Büyük Patlama'' deneylerinin devam ettiği günün gecesinde, yerel deprem sarsıntıları sonrası, yarı uyanık(!) halde, benim düşlerime girenler; yani hayalde de kalabilir gördüğüm bu düşler, gerçek de olabilir!

Şimdi gerçeğe dönelim:

Batı'nın tüm istek ve temennisiyle Kayzer Wilhelm ve şürekası marifetiyle, gizlice Sultan II. Abdülhamid Han'ı tasfiye ettirerek, Osmanlı'nın çöküşünü hazırlattığı dönemde bir şekilde iktidara getirtilen İttihak ve Terakki... Ve onun yasadışı olarak kurduğu ve şiddet olaylarında büyük ölçüde yararlandığı Teşkilat-ı Mahsusa, cemiyetin iktidara gelmesinden sonra, içeriğini değiştirip, yasal ve uluslararası tanınan bir örgüt haline geldi!

O artık gayrı nizami harbin bir örgütüydü ve ilk deneyimini İtalyanlar'a karşı Trablusgarp'ta kazanmıştı!... Sonra bu eylem süreci, emperyalistlerce işgal edilen İslam topraklarında devam etti!...

İslam-ı Milli ayaklanmalarının mimarı  ve ABD ve Britanya gizli servislerine örnek gösterilen Teşkilat-ı Mahsusa ile devam eden bir gelenek, Cumhuriyet Ulus Devleti'nde de çeşitli siyasi katmanlarca günümüze kadar özü aynı olmak kaydıyla resmi ideoloji ve farklı siyasi görüş ve de yapılar içinde günümüze kadar getirildi!...

 Zamanında asker ağırlıklı olmak üzere, asker-sivil 30.000 kişilik bir kadroya ulaşan bu örgütte; Baş yönetici, vatansever Kuşçubaşı Eşref'ten, Trablus'ta gerilla savaşı veren Osmanlı kurmaylarına, Yakup Cemil'den Tarikatçı Said-i Nursi'ye(!), şair-düşünür Mehmet Akif'ten, Hintli Muhammed Bereketullah Efendi'ye , Rauf Orbay'dan Celal Bayar'a ve İngilizlerce parçalatılan Hindistan'dan doğma, İslam ağırlıklı Pakistan'ın ilk devlet başkanı Muhammed Ali'ye uzanan bir kadroya sahipti! ... Kurucusu da, halifenin damadı Enver Paşa!

Örgütün ideolojik söyleminde, İtalyan Emperyalistlerinin Trablusgarb'ı işgaliyle başlayan yeni süreçte, ortaya İttihak ve Terakki'ce atılan, ''İttihad-ı İslam Projesi'' vardı...

Bu projeye göre, İngiltere'nin sömürgesi olan başta Hindistan olmak üzere, Fransa, Hollanda, İtalya ve Rusya'nın sömürgesi altında yaşayan Müslüman halkların yaşadığı ülkelerde, İslam İhtilal Komiteleri kuruluyordu! Gerçi bu proje birliğini tamamlamış, emperyal istekleri tavan yapmış, Osmanlı'nın zorunlu müttefiki Almanya'nın 3B (Berlin, Bosphours, Bağdat veya gizlice Bombay!...) stratejik projesine de uyum gösteriyordu!

Ama bu vatan evlatlarının milli gayesi, bu gizli ilişkilerin farkında olmaksızın, Osmanlı İmparatorluğunun, bu etnik kimliğiyle devamını sağlamak , imparatorluğu ayakta tutabilmek, yaşatabilmekti...

Teşkilat-ı Mahsusa'nın, Kafkas Kökenli yöneticisi Kuşçubaşı Eşref, şöyle diyordu.'' Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkes, ne Arap ne de Rum'dum; ben Türkçe konuşan müslüman bir Osmanlı'ydım! ...

Vatanlarını ve İslamı kurtarmaktan başka hiç bir maddi çıkar düşünmeyen imparatorluğun seçkin evlatları ve İslam ülkelerindeki dostları, bu yapı içinde kanları ve canlarını feda ederek mücadele ettiler! Ruhları şad olsun, mezarları nurla dolsun!... İyi niyetli  kurtuluş çabaları da, Türkiyeli yurtsever ve devrimcilere de örnek olsun!...

Enver Paşa, İslam-ı Milli'den umduğunu yeterince bulamayıp, o coğrafyayı da kaybedip ve Alman Genel Kurmayı'nın telkin ve talepleriyle hedefi Turan'a çevirince ve ardından Sarıkamış'la gelen acı da hayalleri yıkınca, süreç Enver Paşa ve Talat Paşa'nın insiyatifinden yavaş yavaş çıkacak ve sonunda gene o kadrolarla ancak Mustafa Kemal ve arkadaşlarının  yeni dengeler içinde  ancak zor şartlarda kuracağı Türkiye Cumhuriyeti'yle noktalanacaktı! ..

Cumhuriyet'in kuruluş sürecinde bu kadroların bir kısmı siyasi yaşamdan ayrıldı, bir kısmı  da bir şekilde Mustafa Kemal ve kadroları tarafından, o siyasi konjoktür içinde tasfiye edildi...

Bu kuşağın Çanakkale başta olmak üzere o uzun savaş sürecinden geriye kalan çocuklarının büyük bir kısmı da, genç cumhuriyetin yeni jenerasyonu olarak asker-sivil bürokrasinin her kademesinde önemli görevler aldı!...

Cumhuriyetle birlikte, İslamcı yapıların ve onu besleyen tarikatların kapatılması, Masonlar'la birlikte bir şekilde, mecburi bir nedenle(!) uykuya yatması, laik cumhuriyetin 1938 itibariyle geriletilmeye başlamasıyla birlikte yeniden canlanmaya başladı!...

İnönü, ilginçtir açtığı  ''Köy Enstitülerini'' kapatmaya başlamıştı...

Şimdi, geleneksel batı öykünmeciliğimiz ve siyasi modaya uygun bir şekilde, Milli Şef'lik dönemi başlıyordu!... Cumhuriyetin ideolojisinde, inkılapçılıktan ıslahatçılığa doğru, bir gerileme sürecine bir nedenle(!) girilmişti!...

İkinci Büyük Savaş'tan sonra, Pax Americana'nın bölgede siyasi ve ekonomik etkinliklerinin başlaması ve artmasıyla Demokrat Parti Bayar-Menderes iktidarında Masonlar ve İslamcı ideolojik yapılar tamamen uyandırılacak (ki  ilk baştan beri Masonlar erkin ve ekonominin her alanında yukarıda ve iyi noktalarındaydılar!); bu siyasi süreç bir denge içersinde, Menderes, Demirel, Özal, Çiller, biraz da Ağar ve BOP'a uygun nihai Erdoğan-Gül senteziyle günümüze gelip dayanacaktı...

Siyasi ve ekonomik bunalım dönemlerinde ordu kılıcını çekip; 27 Mayıs'ta, 12 Mart'ta, 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta, laikliği ve ülkeyi şer güçlere karşı koruyacaktı!...

Devlet bu süreçlerde, bazen Atatürkçü, devrimci, ülkücü ve akıncı orjinli legal, illegal kadroları kullanacak, sosyalistlerin,emekçi ve yurtseverlerin demokratik istemleri çökertilecekti...

Askeri yönetim, istenen iç ve dış dengeler sağlandıktan sonra, yasamayı kendi ölçeklerinde hazırlayıp ve yürütmeyi sosyal ve siyasal büyük ve derin yaralara yol açacak uygulamalara neden olacak bir şekilde kullanacaktı!...

Ve ardından, büyük suyun ötesiyle uyumlu, Soğuk savak süreci ve devamına uygun, mevcut reel resmi ideolojiye yakın bir hükümet, yumuşak dönemi geçirip tekrar sil baştan iktidarı bu görüşe teslim edecek ve aynı terane, uygun ve uyumlu bir şekilde devam edecekti!...

Solun tamamen tasfiyesiyle, yaşamları ,  gelecekleri ve demokratik özgürlükleri, yok ya da perişan edilmiş on binlerce insan ve aile büyük acılar çekecekti!...

Ülke ekonomisinin, onu ileriye taşıyacak sosyal gücünün eritilip yok edilmesi, en iyi beyinlerin bu sıkıntılı süreçlerden kendilerini dışarıya atıp ülkenin bir de insan kaynakları açısından, yani bir de bu açıdan fakirleşmesi ve gerilemesi, içerde kimsenin umurunda da olmayacaktı!,,,

BAP ve BOP, yani bizim John'un uzun erimli stratejik açılımları, bölgede yeni dengelerin oluşma sürecini başlatırken, eski ve yeni deneyimler içersinde örgütlenmelerini sürdüren Erdoğan-Gül birliktelikleri de varolan bu dış dinamiği en iyi şekilde değerlendirerek, sanki gizli bir antlaşmayla yapılandırdıkları bu sosyo-ekonomik ve ideolojik güçle son yüzyılın tarihsel ve sosyo-ekonomik ve sosyo-politik hesaplaşması içinde olacaklardı!...

Karşılarında yeteneği kendi içindeki sözümona laik CHP'li olanlarca da sabote edilen, ilerici, gerçek aydınlanmacıların tasfiye edildiği, ne oldukları belirsiz karanlık kimliklerin boy attığı(!), her gün gerileyen laik toplumun koruyucusu CHP vardı!...

Dalga geçip , alaya aldıkları... Ama orduyla dalga geçilemezdi, ordu alaya alınamazdı! Bu konuda aldıkları ''Altın Destekle'', sabırla çalışmak gerekliydi!...

Amerika'da ''Dünyanın En Önemli 100 Büyük Düşünürü'' arasında olması kararlaştırılmış(!), gene Amerika'da ikamet eden Hoca Efendi'nin ideolojisi, Anadolu'da ve gurbetçilerin yaşadığı yabancı topraklarda güçlendirilmeye, kurumsallaştırılmaya çalışılıyordu... Dünyanın bir ucunda onun ideolojisi için kürsüler bile açtırılıyordu!

Rusya ise, bu Amerikancı ideolojiye karşı savaş açtığını, ülkesindeki bu ideolojiye bağlı eğitim kurumlarını kararlılıkla kapatıp gösteriyordu! ...

Enver Paşa'nın Almanlar'la birlikte yapmaya çalıştığı önce islamcı, sonra Türk-İslamcı sentezlerin çağdaş uygulaması Ruslar tarafından milli çıkarlarına ters olduğu için engelleniyordu!...

İslamcı ve milliyetçi kesimlerin Enver Paşa'yı bilinçsizce sevmeleri de onun bu İslamcı-Turancı geçmişinden ve  Halife Damadı oluşundan kaynaklanır!

Böylesi bir süreçte, Laik Cumhuriyet'e karşı, ekonomi de kendi burjuvazisine yer açıp, siyasi erkini pekiştirmeye, ideolojik egemenliğini güçlendirmeye çalışırken, kontrol edemeyecekleri Alman Yargısının'nın ülkedeki laik yapıya ve güçlere bir şekilde koz ve fırsat vermesi, erkin başındaki şahsiyetin de biraz da Ramazan vesilesiyle, Ülke Medyasının önemli bir grubuyla (ki Doğan Grubu haklı olarak kendilerine biat etmeyeceğini beyan edecektir!...) içi boş bir tartışma içine girmesi ve bu noktaya gelmesi şaşırtıcıdır! ...

Biat etmiş bir medya ya da iktidar bağlaşıklarınca, her şekilde mülkü ele geçirilmiş bir medyayı hedeflemek düşüncesi bu şaşkınlığımızı azaltabilir...

Atlattıkları AKP'nin kapatılma sürecinin Batı'nın da ses çıkaramayacağı bir siyasi mecraya dökülmesi ve bunun son aylarda parti içinde ortaya çıkan yolsuzluklarla örtüşmesi, haklı olarak erki elinde bulunduranlarda büyük sıkıntılar yaratmıştır! ...

Onların olası; yasal görünen, yasalara aykırı ya da yasadışı bir takım gizli süreçlerin ortaya çıkarılmasıyla (ki bu tür zimmete geçirmelerde mutlaka yasa dışı bir yapılanma söz konusu olacaktır...), düşecekleri durumun vehameti, kendini göstermektedir!

Bir de paniklemiş bir öfke, keskin sirke misali, küpüne zarardır!

Amerikan Genel Kurmay Başkanı'nın ülkemizi  bölgesel değişim dinamiklerinini hızlandığı bu günlerdeki  bu anlamlı ziyaret sürecinde ,  erktekiler sonuçta dış desteği kaybetmezlerse (ki gidişat da pek öyle görünmüyor...), bu konu da zaman içersinde bir uzlaşmayla hallolur, yada belirginleşen bir ''Yeşil Elma'' süreci kendini yumuşak bir şekilde tekrar sahneye getirir! ...

Ve belki de daha  sertçe ve de şahince...


13.09.2008 / Tarabya,

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..