Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '09

 
Kategori
Anılar
 

12 Eylül sabahı denize kurban edilen kitaplar

12 Eylül sabahı denize kurban edilen kitaplar
 

12 Eylül 1980 sabahı denizi seyrediyordum...


Bugün 12 Eylül...

Kiminin doğum günü olabilir; ama evlilik/ düğün günü olamaz.

Çünkü 12 Eylül 1980’de kimse evinden çıkamadı.

İnsanlara bir yerlere gitme fırsatı verilmedi.

Kimi, perde aralığından, görebildiği kadarıyla dışarıyı/ sokağı gözledi/ gözetledi.

Kimi, kulağı kapıda bekledi gün boyu ve sonraki günler...

”Beni almaya ne zaman gelecekler?” kaygısı taşıyanlar çoktu.

Evdeki kitaplar, gazeteler, “gazete kesikleri” gözden geçirildi. Bunlardan çoğu yakıldı tuvalette/ banyoda... Evi denize, ırmağa, dereye yakın olanlar suya attılar “tehlikeli” olanları.

Sular aldı götürdü, özenle saklanan/ dışı görünmesin diye gazete kağıdıyla kaplı kitapları.

Özenle korunan kitaplar suyla buluştu!

Su, hayattı.

İnsan, doğa, suyla hayat bulurdu.

Ama kitaplar, sahipleri hayatta kalsın, “bir yere” götürülmesin diye, suda yok oldular.

Kitapları özenle saklayanlar, okudukça hayatı tanıyanlar, kendilerini kurtarmak için onları gözlerini kırpmadan “yok” ettiler.

Yeni bir kavram yarattılar: Kitap katili!...

Ben de bir “kitap katili”yim!

Ama beni bu eylemimden kimse yargılamadı.

*****

“İçeri gir lannn!”

Bunu söyleyen, devriye gezen polis aracından inen polislerden biriydi.

Bu kin dolu sesleniş, 12 Eylül’ün bana ilk tehdidiydi.

Darbe sabahı, apartmanın bahçesine çıkmış, denizi seyderiyordum.
Apartmanın bahçesi ile deniz arasında, karşılaşan iki arabanın zor geçeceği toprak bir yol vardı.

(Şimdi, deniz, apartmanlardan uzaklaştı; araya yol, park girdi.)

Deniz kenarında birkaç kişi sabah sabah balık avlıyor.

Polisler onlara bir şey demediler.

“İçeri gir lan!” diyen polis, beni İçel Eğitim Enstitüsü’nde çalıştığım dönemden tanıyordu.

Oysa eşim, uyarmıştı:

"Dışarı çıkma!"

Ben eşimin uyarısını dinlememiş, apartmanın önüne, bahçeye çıkmıştım.

“İçeri gir lan!” tehdidini eve girdikten sonra daha bir kavramaya başladım.

Son anda tuvalette yakmaktan vazgeçtiğim notları da yaktım.

Sabah erkenden, denizin dili olsa da konuşsa, o güzelim bilgi yüklü kitapları denize kurban niyetine sunmuştuk.

Gün boyu, perde aralığından yolu gözledik.

Kulağımız kapıdaydı.

Gelen giden olmazsa, karanlık çökünce, kalan kitaplardan bir kısmını da denize vermeliyiz artık.

12 Mart’tan biliyorum; “Edebiyatımızda Nazım” kitabı bile, Nazım Hikmet’i anlatıyor diye ev aramalarında toplanmıştı.

“Sosyoloji” kitapları, “sosyalizm” sanıldığı için toplanmıştı.

Bu darbeciler, öğretmenlerden ne isterler/di?

****

12 Eylül, 12 Mart’tan daha yaman çıktı.

Toplumun birçok kesimine dokundu, ama “sol”u buldozer gibi ezdi geçti.

İşkenceler, kıyımlar, yokluklar... çekilen acılar nasıl unutulur?

“İçeri gir lan!” tehdidinin bunların yanında esamesi okunmaz; o tehdit, bir anıdan öteye geçmez!

*****

“Darbeciler yargılansın!”
bir slogana dönüştü.

Ama herkesin “darbeci”si başka!

“Darbeciler yargılansın!”
diye ortaya çıkanlardan bir kısmı, ne yazık ki, 12 Eylülcüleri görmezlikten geliyorlar.

İstenen belli:

Herkese dokunulsun, 12 Eylül’e, 12 Eylülcülere dokunulmasın!

****

Bugün 12 Eylül.
..

Yıllar ne çabuk geçmiş!

O gün doğanlar, bugün 30 yaşına varmak üzereler.

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..