Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '12

 
Kategori
Siyaset
 

12 Eylül tiyatrosu, riyakarlık ve rövanşizm üzerine...

12 Eylül tiyatrosu, riyakarlık ve rövanşizm üzerine...
 

Görsel internetten alıntı.


AKP iktidar çevrelerinin, liberallerin çok sevdiği 1924 Anayasası ve Kürt siyasi aktörlerinin de “temsiliyet bakımından daha demokratik” buldukları kamuoyunu yakından takip eden okurun aşina olduğu bir durum.

 

 Cumhurbaşkanı Gül, 10 Nisan 2012 tarihinde iktidarın 3X4 kesintili 12 yıllık sözde zorunlu eğitim yasasını onayladı. Yazıya neden böyle bir giriş yaptığımın yanıtını, okurun merakını sona saklayarak devam edelim.

 

Malumunuz yaratılan “12 Eylül, darbeciler yargılanıyor” illüzyonu sürerken ve Radikal Yazarı A. Beki 12 Eylül’ün mağduru olup davaya müdahil olmayanları “riyakarlıkla suçlayıp eleştirirken sürekli yazılarımı okuyanların yabancı olmadığı görüşlerimi okur yorumu olarak asiyazar rumuzu ile girdim.

 

Yorumda, İllüzyona alkış!

Darbelerden beslenenler darbecileri yargılayamaz! 12 Eylül düzeninin sürdüğü günümüzde isteyen bu illüzyona alkış tutabilir.İnsanların en demokratik haklarını kullanırken bibergazı/cop/tazyikli su ile dağıtıldığı,düşüncelerinden ötürü ucu açık yargılamalarla insanların tutuklandığı,600 öğrencinin hapiste tutulduğu,muhalif olanların torba yargılamalarla özgürlüklerinin elinden alındığ, yandaş sermaye/gazete/yazar takımı ile toplumun gözlerinin bağlandığı ortamda, Beki alkışlamaya devam edebilir ancak illüzyonu alkışlamayanlara hesap soramaz!...” diye görüşlerimi belirttim.

 

Okur ile bu notu paylaştıktan sonra devam edelim. Malum 12 Eylül darbesi üzerine yazılmış birçok yazımda da söz ettiğim üzere, gelişmeleri evrensel ölçekte değerlendirmeden; dar bakış açıları ya da ‘at gözlüğü’ ile bakarak sıradan okurun veya siyasi aidiyeti (mürit) olanların anlaması olası değildir.

 

Dünyada küresel sömürü, liberal ekonomi düzeninin önünü açan uygulamalar 1985 Yılında imzalanan MAI (Çok taraflı yatırım anlaşması) ve MIGA (Çok taraflı yatırımları garantileme ajansı) ile başladı. OECD üzerinden yürütülen bu gizli anlaşmalara Türkiye 1988 yılında imza attı fakat içeriği Türkiye basınına yansıdığı için o zaman görüşmelerin dondurulduğu açıklandı. DTÖ kurulunca bu politikaların yürütülmesi OECD’den alınıp Dünya Bankasına kaldı.. Uzatmayayım, kamusal alanı talan eden özelleştirmeler, serbest ticaret yani sermayeye dikensiz gül bahçesi yaratan Genel Hizmet Ticareti, GATS antlaşmasına Türkiye 26 Mart 1995’te imza attı, TBMM’de kabul ederek kamunun tasfiyesi ve devletin yeniden yapılandırılması taahhütlerini devlet politikası haline getirdi. (İsterseniz AKP aktörlerinin  “milli görüş gömleklerini çıkararak” geçirdiği dönüşümü 2000’li yılları, ABD, AB ve yerli/yabancı medya desteğini, Irak’ın işgali öncesi Türkiye/iktidar tarafından 1 Mart tezkeresi için verilen sözleri/süreci bir daha düşünün!)

 

GATS eğitim ve sağlık alanını öncelikli olmak üzere kamusal alanı sermayeye altın tepsi içinde sunuyordu…

 

Cumhuriyet tarihinin ‘en çok özelleştirme yapan iktidarı’ olmakla övünen AKP, yakaladığı iç/dış destek ile kendi siyasi/ideolojik beklentileriyle birlikte devletin dönüşümü, yeniden yapılandırmasını büyük bir “Ustalık” ile gerçekleştirdi.

 

Küresel efendiler soğuk savaş döneminde Türkiye’de ittifakla darbeler yaptığı aktörleri “yenidünya düzenini “kavrayamadığı, dönüşemediği için ‘torba davalar’ ile oyundan attı!

Bütün bu yapısal değişim/dönüşümler; kamunun tasfiyesi-devletin yeniden yapılanmasında 12 Eylül darbesinin yerini tekrar düşünmekte yarar var. Küresel sermaye/efendiler için  yapılan darbe, toplumun vicdanını yok etti, sendikaları, siyasi partileri kapattı.  Doğrusu  bu özelleştirme/piyasalaştırma sürecinde eski yapı epey direndi! Emsal” ülkelerden gerideyiz” diye yakınan iktidar aktörlerinin dediği gibi, özelleştirme/üleşme sürecinde iktidara ayak bağı olan yargı referandum sonrası dizayn edildi!

 

İktidar sağlık ve eğitim alanında 12 Eylül referandumunun yarattığı olanaklarla elinin rahatlaması ile eğitimde gerekli piyasalaştırmanın alt yapısını 3X4 ile sağladı. Anayasada yer alan  ‘temel eğitimin parasız olması’ çıkarılarak, eğitimi adeta pazarlanacak meta haline getiren yasayı İHL’lerin orta kısmını açmanın yanında, ortaokullara seçmeli ders olarak Arapça ve Hz. Muhammedin Hayatı dersleri de eklenerek eğitim uzmanlarının, muhalif sendika ve siyasi partilerin eleştirilerini görmezden gelerek anti demokratik yöntemlerle TBMM’den geçirerek yasalaştırdı.

 

Şimdi sıkı durun, Cumhurbaşkanının yasayı onayladığı tarihe bir bakalım; 10 Nisan 2012!

Bu, bu 10 Nisan 2012 1924 Anayasasından  “Türk Devleti’nin Dini, Din-i İslamdır”‘ın çıkarıldığı tarihin 84.yıldönümü değil mi?

 

Yasa tartışılmaya şubat ayında başlanmıştı, 28 Şubat’ın rövanşı değerlendirmeleri de yapılmıştı. Tesadüftür, 5 Şubat 1937’de laiklik ilkesi anayasaya girmişti, 75 yıl sonra layık olduğumuz ilkelerle demo-krasi/ileri demokrasiyi sindire, sindire yaşıyoruz..

 

“Riyakar kim ?” sorusunu da A.Beki’ye  soralım, nokta.

 

 

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..