Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '07

 
Kategori
Haber
 

12 Eylül'ü yargılamak

12 Eylül'ü yargılamak
 

Bu toplum üç kez zihinsel ve bedensel gelişme bozukluğu tanısı ile operasyona (küçük müdahaleleri saymıyoruz) tabi tutuldu. Her birisinde de toplumun kendi kendini yöneteceği düzeye ulaşmadığı iddia edildi. Ve her birisinde de toplumun başıboş bırakıldığında yanlış istikametlere yönlendiği bahanesi dile getirildi.

Şu an toplumumuz, üç tane büyük ve sayısız küçük operasyona tabi tutulan, her yanında dikiş izleri olan, bünyesinde birbirini tutan bir simetrisi olmayan, bir kolu diğerinden, bir bacağı öbüründen daha kısa, gözlerinden biri kör, kulakları ağır duyan, beyni hasarlı, paranoyak ve şizofren bir garabete dönüştü.

Besin yetersizliği, eğitim eksikliği, sosyal ilişki noksanlığı, konaklama imkânsızlığı, sağlık güvencesizliği, vasıfsızlık, işsizlikle ortaya çıkan her homurtuyu ve alternatif arayışını suç olarak algılayan babamızın bizimle kurduğu ilişki hep şiddet üzerinden oldu. En hafif cezası kemerle dayak olan babamız, elindeki tek iş aleti neşter olduğundan, en ufak sorunumuzu bile koca bir operasyonla çözme hevesine girişti.

Ortaya çıkan şey, matematik zekâsı gelişmemiş, mukayese etme yeteneği olmayan, fikri derinlik geliştiremeyen, hurafelere inanan, en ufak bir çıtırtıdan ürken, sesini çıkarmaya korkan, itiraz etmeyi kıyametin gerekçesi sayan, gövdesi büyük ama kafatası küçük bir bünye oldu.

12 Eylül’ün yıldönümünde toplumumuzu bu şekilde tarif etmenin daha açıklayıcı olduğunu düşündüm. Türkiye’deki 12 Eylül tartışmasının hep, “tecavüz eden mi suçludur yoksa mini etek giyen tecavüz mağduru mu?” ikilemi üzerinden tartışıldığından ve nedense hep minik etek giyeni daha fazla suçlu bulan ahlaksız bir mantık geliştirme eğiliminde olduğumuzdan bir türlü sonuca varamıyoruz.

Ama tartışmanın hep bu ülkenin sahipliği üzerinden yürüdüğü de oldukça açık. Birileri nedense ülkenin daha fazla kendilerinin olduğunu iddia ediyorlar. Aynen mahalle maçlarında topun sahibi olan çocuğun, ikide bir topu alıp giderim tehdidi ile, kendi yaptığı faulleri es geçirten, başkalarının her temasını faul saydıran, taş üzerinden geçen topu gol, gol olan şutu da direk üstüne saydıran, istediği zaman maçı sonlandıran ve yeniden başlatan mülk sahipliği edası aynen burada da geçerli. Hem de ortalıkta sahip olunan bir top bile yokken.

Bir de elbette "özel şartlar" iddiası mevcut. Sanki demokrasi ile yönetilen, özgürlükleri güvence altına alınan toplumlara bu nimetler gökyüzünden nur olmuşta yağmış ve bir gün önce cahil, fakir ve bilinçsiz olan o insanlar, bir gün sonra eğitimli, zengin ve bilinçli olmuş gibi, bizim bu nimetler için henüz hazır olmadığımız ve sihirli perimizin gelmesini beklememiz gerekliliği fikri, bu topluma yöneltilen en büyük hakaretlerden birisidir herhalde.

Sürekli baskı altında büyüyen ve bundan dolayı kişilik gelişimi sağlayamayan bir çocuğun, ergin yaşına geldiğinde kendi kendini idare edemeyeceğine karar verip, hayattan soyutlayarak yaşamını idame ettirmesini isteyenlere benziyorlar şu an toplumumuzu dışa kapamak isteyenler. Ve bu korumacı, paranoyak anne psikolojisi, 12 Eylül darbesinin en başat eseri.

Kimse şartlar onu gerektirdi iddiasına sarılamaz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, o müdahaleyi gerekli kılan şartların kıvamının ayarlandığı sonradan çokça itiraf edildi. Bir gün önce iç çatışma yaşanan, ertesi gün çıt çıkmayan bir ülkede, birilerinin uzun süre gücünü bir süre kullanmaktan imtina ettiği de belli. Uzunca bir süre çocuğuna aile ortamı sunmayıp, sokağın kaderine bırakan, onu eğitme ve öğütleme yoluna gitmeyen, sonrada şımardığı ve kontrolden çıktığı iddiası ile onu bir odaya zincirleyen bir babamız var anlayacağınız.

Bu ülkede sebeple sonuçları karıştırmak hep bile bile yapıla geldi. Sonuca bakıp, sebebi görmezden gelmek en kolay yöntemdi çünkü. Ama sonuca müdahale etmeyi seçen kararlar nedense hep başka sebeplere dönüştü ve elbette bambaşka sonuçlar doğurdu.

Bugün ülkemin yaşadığı Kürt ayrılıkçılığı sorununun geldiği noktanın da, siyasal gerici akımın kartopu misali gelişip iktidara gelecek seviyeye ulaşmasının da, bir türlü toplumla temas kuramayan ve gittikçe demokratlıktan uzaklaşan sol cemaat sancısının en derinden hissedilişinin de, hukukun üstünlüğünü kabullenemeyen aşiret sistemden sıyrılamamış olmamızın da, toplumun tamamını kaplayan arabesk bakış açısının yarattığı düzeysizliğin de gerisinde 12 Eylül harekâtının payı vardır.

Ve ne yazık ki, ne kadar müdahale edilse modern hukukla bağlantı kurulamayan 12 Eylül anayasası hala yürürlüktedir. 12 Eylül'ün mantığı hala bu ülkenin sokaklarında ve insanların beyninde kol gezmektedir. Arınmanın kısa sürmeyeceği hatta zaman zaman yeniden hortlayacağı kesin.

Bu kâbustan kurtulmanın ilk adımı anayasayı kökten değiştirmektir ve sivil anayasa da küçük bir demokratik adım bile bu toplum adına bir faydadır. Ancak bu ülkenin 12 Eylül ve onun mantığı ile hesaplaşma istencinin tek bir adımı vardır, o da 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıdır. Dünyada darbecileri ile hesaplaşmayan ve demokrat olmaya çalışan tek ülke olma utancından kurtulmanın sihirli şifresi budur.
 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..